BARAN
Golan’ın karanlığını yırtan bir yanık ses geliyordu. Sazı ve sözüyle kalplere direkt tesir eden. Bu Baran’ın sesiydi, evet Baran’dı bu.
Gecenin karanlığı hapsederken Golan’ı, Peri suyu şırıl şırıl akıp giderken, dağ keçileri kayalıktan kayalığa seke seke koşarken, keklikler gubarak gubarak ötüşürken, tarifi mümkün olmayan bir yalnızlık ve hüzün gelip bağdaş kuru yüreğinize. Hele Baran’daysa mikrofon, hele elinde sazı varsa!
Baran dertli dertli vuruyordu sazın teline. Sazın teline değil de sanki yüreğine vuruyordu insanın. O denli etkiliyordu yanık sesiyle. Saz inliyordu, Baran inliyordu, dinleyenler inliyordu.
Baran Golanlıydı, Golan Karakoçan’ındı, Karakoçan Elazığ’ın.
Ah Karakoçan! Bağrında nice aşklar yaşatan, bir yanıyla ağlatan, bir yanıyla sızlatan; çokça delirten, alenen belirten.
Ah Baran! Sesi yüreği, sazı canı olan. Aşkı ömrü olan Baran! Meşki Su olan Baran. Ah ulan ah deyişini her gece, yalnızlığını bir yeşil gözlünün peşinde, hüznünü bir yıldız kaydığında cümle âlem bilirdi.
Tabakasındaki son yaprağı sarıp hele birde içten içe çekişini kaçak tütünü, tanırdı herkes. Ezbere bilirdi hareketlerini. Bir duman salışını ağzından ve burnundan, görseniz ciğerini salıyordu sanırsınız havaya, yok yok yüreğini kusuyordu.
İçindekileri pörsümüş aşk kalıntılarını.Aşk artığını. Kalp yırtığını…
Baran ve Su… Yağmur demekti Baran, Su’ydu yani… Aynıydılar aslında. İkisi de berraktı. İkisi de kir tutmazdı. İkisi de yosun tutmazdı. Kalpleri birdi, fikirleri. Keklik diyarıdır Golan. Kaplıcası meşhurdur. Dağ keçileri görkemlidir. Coğrafyası mimlidir biraz. Asma köprüsü gözü nemlidir.
Peri suyu akıyordu yan tarafında. Usulca diniyordu Baran’ı sanki. Bazen tempo tutuyordu, eşlik ediyordu ona. Dağ keçileri iniyordu kayalıklardan su içmeye. Golan içe dolan bir hüzün oluyordu an.
Golan ömrünü yiyordu Baran’ın. Golan aşkını alıyordu Baran’ın.
“Aşkın elinden çekegeldim çeke giderim
Aşkın narından yanageldim yana giderim
Aşkın cevrinden dilegeldim dile giderim
Aşkın elinden düşegeldim düşe giderim” “Kime ne kime ne?” diye nakarata başlıyordu. “Benden kime ne? Senden kime ne?” diye. Ah Baran, bu türkü bu kadar mı yaşanarak söylenir, bir saz bu kadar mı insanın içini titreterek çalınır?
Baran karayağızdır, sesi yanıktır, gönlü kavruktur, ömrü savruktur. Kayalılarda eko yapan yanık ses bütün Golan’ı sarıyordu baştanbaşa. Kafasını vuran vardı taştan taşa. Aşktan aşka yüreğini yakan. Kalp dolusu taşan vardı, kendini aşan, yolunu şaşıran!
Su bir yaz tatilinde gelmiştir Golan’a. Duymuştur güzelliğini Golan’ın, cemalini görmek istemiştir. Dağ keçilerini, yaban kekliklerini. Sonra nazlı bir kız gibi akıp giden Peri Suyu’nu, sonra Golan’ın sıcak suyunu…
Golan kaplıcadır bin derde devadır. Golan aşktır bin aşka gebedir. Golan ölümdür, bin cana davetiyedir.Su ilk orada görür Baran’ı, ilk orada dinler onu, ilk orada vurulur ona. Hayran olur, meftun olur, mestane olur Baran’a. Baran durur mu kayıtsız? Yeşil yeşil bakan Su’ya can olur, öz olur, söz olur. Baran’ın sesi daha bir yanık çıkmaya başlar, daha bir içten söylemeye başlar, daha bir hüzne bulaşarak gelir.
“Gözlerinsiz nasıl yaşamışım
Nasıl bakmışım
Nasıl görmüşüm!
Sensiz geçen güne yazık
Ömre yazık.”diyordu yine. Sazın teli yüreğimizin teliydi sanki içimize işliyordu. Tüylerimiz diken diken olmuştu. Su çakılıp kalmıştı Baran’ın sözlerine, Baran takılıp kalmıştı gözlerine Su’yun.
Aşk başlar ve devam eder bütün bir yaz boyunca.
Baran söyler Su ağlar. Su ağlar Baran yüreğini dağlar. Söze başlar ahirde Baran “Allah canımı alsın ki sevdim seni Su. İnan. Gözlerim sana ayarlı. Kalp alıcılarımla oynama. Yağmurlu görünme. Güneşli ol. Net ol bana. Bin bir renkli ve kokulu çiçeklerinle gel bana. Bir çimen hoşluğuyla. Bir koşu sev beni.” Su bu şiirsel ifadelere yanıt verir içtenlikle “Kalbe gir köşkündür senin. İncitme aşkındır. Sakın ola ki başka kalplerin kapısını çalma. Çaldığın bir kalp yeter sana. Efendi olmak istersen bu kalp emrindedir.”diye. Golan, dağ keçileri, keklikler, Baran ve Su… Masal gibi her şey!
Baran hüzünlenir “Bana dön yüzünü. Sakın çevirme başka yöne. Beni baştan çıkartma. Sana doyulur mu? Bu güzellikten mahrum koyulur mu? Ömrümün üzerine yemin ederim ki sevdim seni. Azrail şahidim olsun. Yalansa canım alsın. Oluk oluk kanım döksün. Canım çıksın ki sevdim seni. Hayatımı bir masa oyununda önüne koyar gibi dizlerinin önünü koydum. Okşarsan sen bilirsin kesip atarsan…” Su yok öyle deme diyecekti ama Baran ağzını kapattı elleriyle Su’yun: “İnanmazsan aynaya bak. Ne kadar da izim kalmış gözlerinde. Ne kadar da gözüm kalmış sözlerinde. Bir aşk orucunda sana sahura kalkmışım. İftarlığımsın sen. Ömrümün üzerine yemin ederim ki sevdim seni. Aklın alamayacağı kadar. Anlayamayacağım kadar. Yok kadar. Hiç kadar sevdim seni. Bu ömrün evvelinde ve ahirinde gizli olan. Seni bütün ölünmezliğimle sevdim.”
Su anlamıştır Baran’ın kendisini nasıl sevdiğini.
Bu aşka karşılık verecek denli sevebileceğini düşündü günlerce.
Kalsa onun aşkının altına ezilecektir.
Gitse ölecektir.
Su yağmur olup yağmak istedi bir ömür boyu Baran’ın üzerine. Güneş olup her sabah doğmak istedi Baran’ın gül yüzüne. Ama yapamadı. Bir sabah çekip gitti görünmeden hiç kimseye.
Baran sustu bir daha.
Sazını kırdı.
Türkü söylemedi asla!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.