- 750 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İNSAN YETİŞTİRME SANATI
Geçen gün işlerin yoğunluğundan dolayı uzun süredir göremediğim bir arkadaşımla buluştum. Özlemişim, oturduk lafladık biraz. Kendisi bankacı. İşin zorluğundan bahsetti uzun süre. Sonra dedi ki bana:” Vallahi arkadaşım sen ne kadar rahatsın! Git okula, çocuklara bir şeyler yazdır, iki ders anlat, sonra en geç üçte gel eve… Ohhh! Üç ay da tatil, mis gibi vallahi! Kız yata yata para kazanıyorsunuz ne güzel!” O bunları söylerken yine için için o kadar sinirlendim ki anlatamam ama çaktırmamaya çalıştım. Ayrıldıktan sonra eve geldiğimde son sözü yankılanıyordu kulaklarımda:” Yata yata para kazanıyorsunuz!”
Öğretmenler hakkında çoğu kişinin düşüncesi bu değil midir aslında? En rahat meslek, tatili bol falan filan… Peki böyle düşünenler bizim okulda ne yaptığımızı sanıyorlar acaba? Gerçekten yattığımızı mı düşünüyorlar? Öğretmenlik imajı bu mudur? Bakanımız bile bizi aşağılıyorsa, her meslek grubundan insanların yetişmelerinde katkıda bulunan öğretmenlik mesleğinin başkaları tarafından da “en kolay meslek” seçilmesini yadırgamamak gerekir(!)
Ben bir köy öğretmeniyim. Aile sevgisi görmeyen, anne babalarından uzak, disiplin sorunlarının sıkça yaşandığı bir köyde, bu çocukları topluma kazandırmak için canla başla çalışan bir öğretmen… Derslerinde her çocuğa kişilik özelliklerine göre davranmaya çalışan, konuyu anlamayan tek kişinin kalmasına dayanamayıp teneffüslerini, gerekirse okul çıkışlarını birebir çalışmalarla geçiren, eve geldiğinde ise ertesi gün anlatacağı konulara hazırlanıp, gece yarılarına kadar testler hazırlamaya çalışan, ( tabi bir yandan da evin işleriyle uğraşıp eşine ve çocuklarına da vakit ayıran)ne olursa olsun sabrını koruyabilmek için elinden geleni yapan bir öğretmen…
O şekilde düşünenleri çok merak ediyorum. Acaba kendi işlerinde en iyisini yapmaya çalışmadan, sadece gelecek parayı düşünerek mi mesleklerini icra ediyorlar? Kabul ediyorum ki işlerini layıkıyla yapmayan insanlar her sektörde var. Onları vicdanlarıyla başbaşa bırakıyorum ki bizim mesleğimizin özünde “iyi bir insan” yetiştirmek var, gelecek nesillere örnek olmak, onları doğru yönlendirmek zorundayız.
Kimi zaman eş dost sohbetlerinde sınıfta karşılaştığım disiplin sorunlarından bahsediyorum. Biri diyor: “İki tane çarp, bak nasıl akıllanıyor.” Kimisi diyor: “ Tahtada tek ayak üstünde beklet. Bizim hocalarımız yapardı da nasıl işe yarardı!”
Ceza…
Bizler nasıl da cezayla akıllanmaya alışmışız! Bir çocuğa istediğimizi yaptırmanın ya da sınıfta sükûneti sağlamanın tek yolu ceza mıdır? Bu çocuklar zaten neredeyse her gün babalarından dayak yiyip geliyorlar okula, sevgiden bihaberler. Onlarla konuşmak, değerli olduklarını hissettirmek, görev ve sorumluluk vererek kendilerine olan güven duygularını arttırmak, onları kazanmak için yapılması gerekenlerdir. Öyle kolay değil işte dersini anlat geç demesi… Öyle zamanlar oluyor ki eğitim, öğretimin önüne geçiyor. Zaten benim inancım şudur ki: “Herkes doktor, mühendis, avukat gibi unvalara sahip olabilir ama önemli olan iyi insan olmak.”
Doktor hastasının hayatını önemsemiyorsa neye yarar ki kazandığı unvan? Avukat yalan dolanla yürütüyorsa işini, iş adamı çalıp çırpıyorsa onların mevkileri batsın! Namuslu, ahlaklı ve “vicdanlı” insanlar yetiştirmektir önemli olan. Kişinin etiketi değil, o etiketin altındaki yürektir insanî özellikler kazandıran.
Sonuç olarak, ben hiç kimsenin işinin kolaylığını zorluğunu kıyaslamam. Çünkü işini layığıyla yapan için her mesleğin zor tarafları vardır. Karşıdan bakıp eleştirmek kolaydır kimileri için. Ancak “öğretmenlik mesleği” kesinlikle küçümsenemeyecek bir meslektir. “Yata yata para kazananlar” değildir öğretmenler. Rüyalarında bile öğrencilerini gören, onların sorunlarını kendi sorunları kabul eden ve çözmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışanlardır.
Başöğretmenimiz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, yeni nesil bizim eserimiz olacaktır ve herkes bilmelidir ki öğretmenlik , “Dersi anlat, geç!” olayı değil; “İNSAN YETİŞTİRME SANATI”dır.