- 467 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bizim Yabancı
1. Bölüm
Yeniden Doğmak Gibi Çoğu Zaman
’’Hücresinden dışarı çıkmalı fikirler, kargaşa dinmeli. Susmalı... Sessizlik son bulmalı.’’
- ne saçmalıyordu bu adam ?
- neyin peşindeydi bu sözcüklerle...
- nereye gidiyordu ve nereden geliyordu bu sözcükler ?
’’Aydınlık perde aralandı güneşin mezara girmesi ile. Ve bizim kurtarıcı kahramanımız süzüldü odaya...’’
Titriyordu yine sağ ayağı kuytu, ahşap masada uyuklayan adamın. Bir şeyler mi mırıldanıyor yoksa dudakları mı titriyordu bilinemez gibiydi. Yüzünü rutubetten çiçekler açmış duvara dönmüş aslında hiç sahip olmadığı tanrıyı arıyor gibiydi. Öte yandan iki masa arkasındaki bayandaki heyecana diyecek yoktu, yerinde duramıyor elini nereye koyacağını bilemiyordu. Belki günlük heyecanıydı bu onun ama o miskin adamın yanında ölümdeki mutluluk kadar batıyordu göze. Bayan bardağı henüz nereye koyacağını kararlaştıramamışken adam yerinden kalkmış ve karanlık bardan aydınlık kapıya yönelmişti. Işığın yaktığı gözlerini ovuşturup bir küfür savurdu. Çok içmemesine rağmen içtikleri çarpmıştı. Gideceği yönü kararlaştırmadan üç beş adım yürüdü, duraksayıp nerede olduğunu anlamak için kafasını gömdüğü omuzlarından kaldırıp çevresine bakındı. Hüzne yakın sevince uzak bir titreme yerleşmişti ciğerlerine. Büyük bir kurtuluş edasıyla belkide içinde unutuğu soluğu özgür bırakdı ciğerlerinden. Bir karar verebilmiş gibi irkildi tekrar yola koyuldu. Çok geçmeden tekrar yavaşladı ve tersi istikamette iki adım attı, durdu.. Kaldırıma oturup duvara yaslandı.
İhtiyacı olan şey neydi?
- ’’ mutluluk ’’ dedi kendi kendine.
Evet tek ihtiyacı buydu eksikliğin hissediyordu her an soğuk bir rüzgar gibi teninde. Ama hüznü bu yaşama tutunduğu ufacık bedenden nasıl uzak tutacakdı ki ? Başını ellerini arasından kurtarıp parmak uçlarını yokladı. Hissetmeyeli... Mutlu bir hayalin varlığını hissetmeyeli ne karda çok olmuştu.
-Lanet olsun..
-Son bulsun artık bu eziyet ! diye yakardı.
Duyan olmuşmuydu bu çağrıyı içini kemiren vicdanından başka emin değildi. Aslında emir kipine nede çok güvenip sarılmıştı bu isyana. ’’İSYAN’’ günlerce kanında dolanan yeniden var olma güdüsü.
Birden zihni bulandı. Anlamlı anlamsız saçma sapan bir sürü şey fişeklendi zihninde. Silkelenip doğruldu. Bir kendini bilmezin ’’ Umud etmek işkenceyi uzatır ’’ dediğini hatırladı.Anlaşılan kendini düşünmekden alamıyordu. Gerçi sığınacak neyi vardı ki düşüncelerinden başka...
- ’’ duygularım ’’ diye yine kendi cevap verdi.
Yarını gibi hiç bir zaman varolmayacak tanrıyla yapacağı ilk görüşmede ona sıralayacağı küfürleri düşündü. Belkide gerçekden şimdi soğuk bir su gibi gelirdi bu ona. Çünkü içten ve samimi bir sohbetten ne kadar süredir mahrumdu kendi dahi hesabını tutamazdı.Derin bir nefes alıp doğruldu yoldan geçenlerin o iğrenç bakışlarına katlancak takati kalmamışdı. Koşmak geldi içinden ama bacaklarına emir verecek cesareti bulamadı. Son emir kipinde yaşadğı fiyaskonun komik trajedisi şevkini kırdı. Özledikleri geldi aklına, liste ne kadarda uzundu öyle. Dostları, dostları, dostları... hey başka bir şeyler daha olmalıydı ! Evet, evet.
- ’’kitaplarım’’ dedi ve... Ve yağmurun o masumiyeti.
’’ yeniden doğmak gibi çoğu zaman.’’ Buda neydi ? Böyle bir sözü nerede okuduğunu hatırlayamadı. Ama yağmuru hissetmenin tam tarifi işte buydu. ’’ Yeniden doğmak gibi çoğu zaman! ’’ Bilinçaltının bir kelime oyunundan farksız mıydı bu küçük bulmaca.
Ayağına dolanan gazeteden kurtulup manşette gözüne takılan hecelerin devamını tahmin etti. ’’ Cina -yet. ’’ Aslında intiharında bir cinayet olduğu gerçeğini uzun zaman önce kabul etmişti. Aklın duygulara tecavüzü ile başlayan bir cinayet. Kalabalığı yırtarak sürekli tekrarladı taa ki bir aracın ölümü haykıran korna sesine kadar. Cina-yet, cina-yet, cina-yet...
Acı ve kan santimlik bir çalımla kurtulmuştu bedenine nüfus etmekten ama kalp atışları hala miskinliğini devam ettiriyordu. Kendinden biraz daha nefret etti bu sebepten. Ölüm çat kapı ani bir misafir olup gelmişti yanı başına ama o yine hoşgörüsüz tavırla ret etmişti onu, sahte bir refleks ile.. Korku neredeydi şimdi ? Neden yüreği parçalarcasına dövmüyordu kafesini. Neden soluğu kesilmemişti şimdi ? Nefreti o kadar artmıştı ki dişi ile dudağını kanattı, küçük bir açı tekabülü baş gösterdi sinirlerinin uykudan uyanması ile. Diline mayhoş bir kan tadı gelip oturmuştu. Az biraz alkol deryasına dönmüş midesinin tahliyeye geçmesine bir uyarı olmuştu bu ama bu içten gelen saldırıda savsaklandı.
Başını önüne eğip sakin bir ritim tutturup yürümeye koyuldu. Kafasını kaldırdığında hastane lojmanlarını andıran evinin önündeydi. Anahtarı yerleştirip paslı kilidin küçük bir zorlama ile büyüsünü bozdu. Artık bütün gizem yok olmuştu. Havasız hücresinde bir sandalyeye oturup başını kollarının arasına aldı. Baş ağrıları kendine gelmesine sebebiyet verecek tüm sağduyuları yok etmiş bir vaziyette gözlerini kapatıyordu. Daha fazla direnemedi ve gözlerini kapadı. Çocuksu bir tekerleme tutturup ıslığı andıran soluksuz fısıltılarla onu mırıldandı. Bir şiir belki, belki bir şarkı yazmak isterdi ama bunun altından kalkabilecek ne cesareti nede yeteneği vardı. Kendisine duyduğu bu acıma tıpkı çürüyen o kan tadı gibi midesine tahliye emri verdi.
Gözlerini tekrar araladığında kendini alacakaranlığı süzer vaziyette evinin balkonunda buldu, böyle yükseklerde olunca kendisinin nede güzel tanrı olacağını düşünürdü. Baş ağrısı o derece bir hal almıştı ki buraya ne zaman geldiğini hatırlayamadı. Aslında eve ne zaman geldiğini yada daha önceden neredeydi onu da hatırlayamadı. Yorgundu çok yorgun. Diz kapakları titredi eğilip mermer zemine oturdu soğuk iliklerine işlemişti ama umursamadı duvara başını dayayıp karıncalanmış beynine huzurun ulaşmasını diledi...
Zaman her şeyi yiyip bitiriyordu ve o bir Prometheus değildi..
...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.