- 580 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Fantastik Edebiyat -6-
Yıllar sonra karşılaşacağı komşu kızı gibiydi yada komşu kızının teni ablası gibi,yada tanıdığı bulgar göçmeninin deniz mavi gözleri gibi...
Sokakta bu kılıkta gezsek ne olur acaba?deyip kıkırdadıklarını andı ,küçük sarışın abla sadece beyaz gömlekle büyük esmer abla da kısa iç eteği ile odada otururken,küçük olduğu için kol altlarınıın tertemiz olmasına çok gülerdi küçük sarışın abla,ve büyük esmer abla hep aşkını anlatırdı beyaz motosikleti ve dalgalı saçları olan delikanlıyı...
Onu görmek için her okul çıkışında yeni çıkan romanlara bakar dalar giderdi,akşamları büyük radyoyu çatı katına çıkarır Kıbrıs radyosunun romantik şarkıları eşliğinde aşkını düşünüp hülyalara dalardı,anne babanın odasını büyük ağabey kullanrıdı çoğu zaman,hayal dünyasında yaşayan büyük ağabey..
Dünyada gideceği ülkeleri listeler halinde yazan ,büyüdüğü zaman çok ünlü bir yazar olacağını her fırsatta ifade eden,evde top oynayıp sık sık Hollandadan gelen porselen takımları kıran büyük ağabey...
Yüksekokulu batıda okuyan ve uzun süren üniversite yaşamından sonra bir benzin istasyonunda işe başladı ağabeyim geceleri çalıştığı zamanlarda oldu,gülüğüne işsizliğin yarattığı sıkıntıyı ifade eden cümleler yazardı ancak gizlice okuduğum günlüğünde bu cümleler arasında "intihar"kelimesi geçmeye başlayınca okuduğum günlüğü anneme ve babama göstermeye karar verdim,bu davranışımdan sonra ağabeyime bir iş yeri açmaya karar verdiler küçük bir oda ve birkaç masadan oluşan bir muhasebe bürosu,
iş yeri tabelasına "BAŞARI" araştırma ,aracılık,sigortacılık,finans ve muhasebe ltd.şti.yazıldı,bu yirmi metrakarelik araştırma şirketinde ergenlik çağının bunalımlı günlerini daktiloya yazarak tek tarafı kullanılmış kağıtlara aktardı Necip.Bu mini ofiste kitapların dünyası ile ikinci kez buluştu bu kez Tom Sawyer’in komik masum maceralarının yerini yetişkinler için yazılan "Tehlikeli İlişkiler "almıştı,yazarın adını hafızasına kazımıştı Charles de Laclos.Trhlikeli Alakalar sekreterlik yaptığı minik ofiste İstanbuldaki araştırma şirketlerinden iş telefonu beklerken her satırını atlamadan okurdum.Kimi zaman pencere kenarından kaldırıp başımı telaşla koşturan insanlara,seyyar satıcılara bakardım kasabada cenaze mezara giderken tek ve en büyük caddeden geçerken yukardann baktığım zaman kefen içinde sağa sola sarsılan naaşı izlerdim ve ölümü düşünürdüm ve bir yakınını kaybetmenin nasıl olduğunu ikibinli yıllarda yaşadığım zaman acıyı yazmay abaşladım.
"Öyle acılar içinde kıvranırım ki yazmak istemem.Sesim olduğunu unuturum.Şarkı söylemem.
Şairliğim çöp tenekesidir, yanına yaklaşmam. İçim ağlar. Gözlerime yığılan yaşları usulca
silerim. Acılarım geçimsizlikle gösterir kendini, herkesi haşlarım. Sinirliliğimden herkes alır
payını, kendim bile.Dünyanın en günahkâr insanısın derim.Bu yaptıklarını beğeniyor musun
Hayır olur yanıtım. Kendimi iyi huyluyken de beğenmem..
Şu an da yazacak güçte değilim. Yazmış olmak için yazıyorum. Oda soğuk, ellerim üşüyor.
Yandaki inşaattan tak tak sesleri, boğuk seste, çalışanların gürültüleri duyuluyor.Her sese
önem veririm. İster tak tak sesi, ister boş bir kahkaha osun.
Onun sesi kalmadı bende. Tüketti. Az önce şöyle düşünüyordum. Sen bana bir milim gel ben
sana yüz adım geleyim. Ah bağışlanmaz bulut. Gerçekten uçarısın. Sana içimden yazdığım
mektuplarım artık seni göğe çıkarmıyor. Güneş de değilsin, yıldız da. Benim ağaçlarımı
çiçeklerimi, topraklarımı kuruttun. Bahçeye sevginle giremiyorum. Altında gözyaşlarımı
doyasıya akıttığım ağacın altından geçiyorum hep. Yaşl ı bir elma ağacı. Uzaktan yaban
kirazları, kara kavaklar, iki küçük ceviz ağacı beni görüyordu. Hep seninle düşlediğim bu
bahçe yalnızlaşmıştı. Benim gibi yapayalnız. Kuşların sesi öteki dünyadan duyuluyordu.
Bulutlar en uzaklara çekilmit, yıldızlar sipsivri birer taş parçası olmuştu. Güneş can alıcı
azraildi. Gökyüzü çocukluğumda ürkerek baktığım bir canavardı. Sanki beni avcunun içine
almış, yerin dibine geçiriyordu.
Yer altında yaşıyordum. Kara kara taşlar, yılanlar ortasında.Hiçbir umut ışığı yoktu. Işıltılı
bir nehir arıyordum.İçine balıklar bırakmalıydım. O çocuk başıma sazlardan taç örmeliydi. Özlemle , beklemeliydim onu. Portakal rengi tişörtü güneşle, yüzüyle uyum içinde bir çiğdem güzelliğinde gülmeliydi. Ben omzuna yaslamalıydım başımı. Sana limon küfü yeşili
yakışır demeliydim. Öreyim ister misin? Yüzü kızarırdı bilirim. Sinirlenince alnının ortasında
kabaran damarın izi bile görünmezdi. Sıkıca kavrardı tuttuğu ellerimi, dudaklarına götürür
öperdi.
Ölüm. Ama gerçek ölüm, sevgisiz yaşamak. Aşksız, ne çiçek, ne böcek güzel. Hep kapkara
bir duvar var önünüzde. Koşuyorsunuz kapılara,hepsi örtük, kilitli.Cebinizde anahtar yok.
Her eve koşuyorsunuz, sizin eviniz değil. Her yerde konuksunuz, ya da hırsızlama girmiş
gibi, bir köşede büzülmüşsünüz. Yukarı katlara çıkmak yasak. Soluk almak isterseniz
pencereleri açın. İnip çıkın merdivenleri. O yok ki, kapıda karşılayacağınız. Ya da koşar
adımlarla uğurlayacağınız.. Gelmeyecekti..
Seni hep özleyeceğim..hep özleyeceğim..ama seni yine göreceğim vaktimin dolduğu zaman sen geleceksin beni karşılamaya,seni bıraktığım hastane koridorunda bekleyeceğim..."
yazmayı noktalayıp okumaya başladım,üst ranzada güneşin batışını izlerken jostein gardner’in ünlü Sofinin Dünyasının sayfalarını büyük bir merakla çeviriyordum,sanki yeni bir dünyaya adım atmıştım,artık onaltı yaşında girdiğim büyülü alacalı matematik dünyası yerini çekici ve gizemli felsefe dünyasına bırakmıştı,"Kimsin?"sorusu ile başlayan bu kitaptan sonra edebiyat öğretmeni arkadaşlarımın ilköğretim yıllarında okuduğu "Simyacı"sayesinde artık kütüphanede sadece QA bölümüne bakmanın her akşam aynı yemeği yemek ile eşdeğer olduğunu fark ettim.Bu iki büyüleyici kitaptan sonra bir çocuğun tertemiz yüreğini kusursuz şekilde anlatan "Şeker Portakalı"nın son cümleleri ile hüzünlendim.Bu üç kitap sayesinde artık edebiyat raflarının önünde gezmeye başlamıştım ve bu rafların en üst sırasının büyük çoğunluğu bana göre Türk halkının tüm özelliklerini iyi tanıyan,kalemi çok güçlü olan Aziz Nesin kitapları ile doluydu.Yanlızlığım sayesinde daha çok okumaya başladım,oda arkadaşlarımın hepsi lisans döneminde olduğundan belki de çok fazla ortak noktam yoktu bu nedenle sohbet etmekten çok okumak daha cazipti,hayatımda askerlik dönemine kadar bu sistem devam etti,askerlikle birlikte kitap okuyacak zamanımın olmayacağını sanmıştım,ilk aylar için bu sanı doğruydu ama temel eğitimden sonra gece çalışmak zorunda kaldığımdan uzun kış geceleri yine okuyarak geçmeye başladı.Kraliyet doktorunun ziyareti ile binyediyüzlü yılların Danimarkasına gittim,titanyum çerçeveli gözlüğümün sapında yazan ülke ...İlk kez Danimarkada üretilen bir şey gördüm demişti kıvırcık saçlı esmer öğretmen,okuduğu kitanı yaşama yeteneği olduğundan güneş görmeyen soğuk ülkede prensese biniclik dersi verirken buldu kendini Necip.İngiliz prenses akıl hastası kralla evlenmiş rahat tavırları ve etrafındaki erkeklerle fazla samimi davranışları nedeniyle ana kraliçenin tepkisini çekmişti.Aydınlanma yanlısı kraliyet doktoru ,Fransız ihtilali ile noktalanacak aydınlanma ateşininin tüm Avrupayı sarmış olmasına rağmen bu ülkede statükonun korunduğunun farkındaydı,bu nedenle ruh hastası kralın yetkilerini elinde toplayıp yeni yasalar çıkarark reform faaliyetlerine ağırlık verdi bu konuda en büyük destekçisi rus çariçesi en büyük düşmanı ise ana kraliçeydi,Necip kitabı okurken bu ülkenin bir zamanlar ne kadar da cahil olduğunu anlayınca çelişki yaşamıştı.Prenses ile ata binerken yasak aşkın kapısının aralandığının farkındaydı,önsözde doktorun sadece dört yıl yönetimde kaldığını biliyordu,dört yıl sonra önce sağ eli kesilecek sonra da başı kesilip çeşitli tyerlerde asılarak çürüme başlayana kadar sergilenecekti,zindana düşünce kitaptan çıkmak zorundaydı Necip , reform yanlısı doktorun ingiliz kraliçeyle seviştiği sayfaları yaşamaya başlayınca yumuşak temasları ve arsız kraliçenin organını içine alınca yüzünün aldığı ifadeyi beynine kazıdı,gerçek hayatında bu bakışı defalarac aklına getirip kendini tatmin etme yoluna gidebilirdi,ana kraliçe darbe için hazırlıklarını tamamlarken reformların uygulanmadan kağıt üzerinde kalması doktorun hevesini kırmıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.