SÜLEYMAN AĞA : 1
" Gülüyorsun Süleyman ağa. Dereyi görmeden paçaları sıvıyorum diyorsun şuncağız aklınla.
Düş kuymuyorum. Tümü gerçek. Yösuf’la gapuştuğumuz kadar gerçek. Bahçeyi alacağımu
göreceksin. Şu ağaran sakalım üzerine yemin ederim. Senin okuyacağın da düş değil oğlum.
Hatıp öyle biraz geveze adamdır amma, bunda gevezelik yok.
" Eşşek yorulur mu buba?"
"Güldürme beni Süleyman. Ey cahal, sen yorulursan eşşek de yorulur. Onu şu taş parçası
gibi mi görürsün. Anlaşılan sen çok yoruldun. Gel azıcık eşeğe bindireyim seni."
" Iıh, istemem! "
" Niye Süleyman paşa? Aha, zaten geldik köye. burdan biraz kuru meşelerden, kırık
dallardan toplarız, yükleriz eşeğin sırtuna, doğru Yağlıca.."
" Ben de toplayım mı buba?"
" Kocaa adam oldun, toplayacaksın tabii."
Hatıp hoca ağzını açtı mı kapatmayı bilmez. Geveze insanlar neden çok konuşurlar diye
düşünürüz. Onları susturacak sözü ise kıskanırız. Ama Hatıp hoca çoğunlukla gerçeklerle düşleri arka arkaya dizerdi. O sabah oğluna içini dökerken herşey olmuşca gülümsüyor
kıvancı artıyordu. Hafif eğimli beli, kemiği belirgin kambur burnu, göl yeşil iri gözleri,
vücudunun her bir yeri kemikli zayıf elleri, küçük ayakları, iri kulakları kıvançtan sanki
yeni bir can buluyor, yepyeni düşlere ve umutlara doğru yol alıyordu.
Orman korucusuna yakalanmadan, güneş bir kavak gölgesi yükselince evlerine varmışlardı.
Çökecek gibi duran o acımaklı köy evlerinden biriydi. Penceresinde perdesi bile yoktu.Eski
bir dokuma kilim seriliydi yerde. kenarlarda minderler ve saman tepili o bildik yastıklar
diziliydi.
Hatıp hoca, kardeşi Yusuf’un diktiği ayrımcı kazıklara baktı. Çubuk’ta alacağı bahçe geldi aklına, yüzüne kırmızı bir gülücük yayıldı. Neşeyle karısına seslendi:
" Cuma kadııın!"
Hatıp’ın gür sesi Cuma kadını yerinden hoplattı. Kızı Ümmügülsün tez davrandı, kalktı ayağa.
" Sen otur hele ana. Her bağrılana koşuverme öyle. Azıcık sen de saydır kendini."
" Buban geldi kızum."
" Geldi, biliyoruz. Gidiyorum işte. Ne diye yüreğin hop hop eder öyle. Tövbe hey Allah’m! "
" Koşuvır kızar yavruum."
Ümmügülsüm köylü kızı denince ilk aklımıza geliveren kızlardandı. Uzun boyu, iri elleri,uzun
adımlarıyla tam dağlıydı. Ne erkeklerin kadınları ezmelerini hoş görür,ne de kadınların kurt
görmüş kuzu gibi sinmelerini hazmedebilirdi.Onu altedecek erkek daha anasından dünyaya
gelmemişti. Tek başına koca tarlanın üstesinden gelirdi. Yine de bir kaç kez babasıyla
birlikte gittiği kasabanın, şehirin özlemini duyuyordu. Bu, bir rahatlık özlemiydi. Abıcaoğlu
Hasan’ın kızlarına bakar, " Ne iyisiniz siz" derdi. Şu ellerinize bak, yumuşacık. Bir de benim
ot yolmaktan, kazma sallamaktan kazuklaşmış ellerime bakın. Kızların kremlerinden,makyaj
malzemelerinden sürünür, gül değin yanaklarına yerleşmiş, güneşin öz boyasını tırmalardı..
Cuma kadın ilçeye bile gitmemişti. Arabalara şeytan işi deyip binmek istemiyordu. Atla eşekle gitmek çağı kapanalı ise çok olmuştu. Annesinin köyü olan aşağı köyden başkasını
bilmezdi. Yaşmağını bürlenir, işe girişirdi. Kocası haıp konuşurdu çoklukla o susardı. Yalnız
Ümmügülsüm yetişeli o da azcık ağzını açar olmuştu. Yine böyle oluyordu. Hatıp düşlere
iyice kapılmıştı, konuşup duruyordu. Oğlan büyümüş, yetişmiş, sıra evermeye gelmişti. Köy
kızlarını oğluna değer bulmuyordu. O okumuş ulema adam olacaktı, büyük abıcası gibi bir
müftü olurdu kimbilir. Şeher kızı alırdı elbet. Öyle açık saçık cinsinden değil, başı güzelce
öertük, eli ayağı düzgün, güzel mi güzel.. Daha düşleri çoktu tümünü sayacaktı ama Suriye
girdi. Cuma kadın Suriye’yi görünce sevindi. Yalan yanlış bir sürü sözü dinlemekten
kurtulacaktı. Suriye’nin kavga etmediği tek kişiydi Cuma kadın. Ne derse tövbe, tövbe estağfirullah der yaşmağını düzeltirdi.
Hatıp düşler dünyasında mutluydu. Suriye’yi kocaman " Ooo, hoşgeldin’ Buyur Suriye bacı hoşgeldin " sözleriyle karşıladı.
sonra:
" Durali nerede? tarlasına şööyle bir baktım göremedim."
"Durali bugün işe güce bakmadı hiç. Senin Yösuf’unan şehere gittiler."
Yösuf ismi Hatıp’ın sinirlerini bozmaya yetti.
" Ee, n’apacaklarmış şeherde?"
Suriye duraksadı:
" Şey, ne bileyim canım.."
" Bilirsin, bilirsin , söyle bakalum." ( buraya keyfinden gelmedin ya.)
" Yösuf köye hoca duracakmış."
Hatıp’ın bütün düşleri hayalleri suya düştü önce. Ölmediğini anladı. Aklını başına topladı.
Sonra düşlerini silinmez mürekkeple beynine kazıdı. Eğer ben de Hatıp’sam bu yaptıklarını
yanına bırakursam, bana da eşoğlu eşek desinler!..
Nazik Gülünay
YORUMLAR
Arkadaşım güzelhikaye güzelde anlatmışsında güzel yazamamışsın yav italik harf yapma sanki hepsi gözümün önünde kelebekoldu uçuyorlar bir önceki em siyah hem italik okuyamadım.
Sevgiler
glenay
düzensiz yazımı ise benden değil, belki iyi ayarlanmadığı için bilgisayardan
kaynaklanıyor. Öyle dikkatli yazmaya çalışıyorum ki ama olmuyor.
Bu nedenle az yazı yazıyorum..
yoruma çok teşekkürler,
sevgiler..
Şivesiyle anlatımıyla çok hoş bir hikaye. Devam çiğdemim. Emeğine, yüreğine sağlık. Sevgilerimle...
glenay
devamını yazarım inşaallah:)
gönülden sevgiler..
glenay
buraya yazdım. Devamını yazsam mı diye düşünüyorum..
çok teşekkürler,
sevgiler..
glenay
Şimdi köylüler de gelmiyor ki kontrol edeyim yazımı..
selâm ve sevgiler..
glenay
canım Hatıp dayım :) Babamın ikizi gibiydi, iki abıcaoğlu :)
sevgiler,
Bırakmaz ..