- 652 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HÜKÜMETİN RASMUSSEN AŞKI
Her Müslüman Peygamber Efendimizi sevmek zorundadır. Anasından, babasından ve hatta kendi nefsinden bile fazla sevmek zorundadır.
Her Müslüman mukaddeslerimizi ve dolayısıyla Peygamber Efendimizin aziz ismini ve hatırasını korumak zorundadır. Kimsenin ona hakaret etmesini, aşağılamasını, alaya almasını veya başka şekillerde onun hatırasına saygısızlık yapılmasını hoş karşılayamaz, sessiz kalamaz. Fiilen bunu önlemek, bu mümkün değilse lisanıyla karşı çıkmak, bu da mümkün değilse en zayıf iman derecesinde olarak kalbiyle bunu yapanlara karşı buğzetmek zorunluluğu vardır.
Gelin, yakın geçmişteki bazı olayları hatırlayalım da bu konuda Türkiye’deki Müslümanlar olarak nereden nereye gelmişiz bir tespit yapalım:
Danimarka’da Jyllands-Posten adlı bir gazetede 30 Eylül 2005 günü Sevgili Peygamberimize hakaret ve alay içeren bazı karikatürler yayınlanmıştı. Dünya Müslümanları ayağa kalkmıştı. Protestolar, boykotlar, mitingler, yürüyüşler… Türkiye’de de bu protestolar, Milli Görüş merkezli olarak Müslümanların şaha kalkması ile Saadet Partisi öncülüğünde yüzlerce sivil toplum kuruluşunun katılımı ile milyonluk mitinglerle yankı bulmuştu. Protestoların odağında Danımarka devleti ve onun başbakanı Anders Fogh Rasmussen vardı. Çünkü Rasmussen başbakanlığındaki Danimarka bu rezil karikatüristleri himayesine almış, fikir özgürlüğü bahanesiyle yeni rezaletlerin oluşmasına çanak tutmuştu.
Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere dışişleri bakanı ve diğer ilgili bakanlıklar çeşitli demeçlerinde Danimarka’ya karşı gerekli cevapları vermişlerdi. Olayın devamında PKK’nın yayın organı ROJ Tv’ye de ev sahipliği yaptığından dolayı iki ülke arasında soğuk rüzgarlar estirilmişti. Bu tavır elbette Türkiye’deki seçmenin çok hoşuna gitmişti. Çünkü seçim zamanı yakındı.
2009 yılı Nisan ayında NATO’ya genel sekreter olarak, aynı Rasmussen önerildiğinde hükümetimiz ayağa kalkmıştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan çeşitli vesilelerle milletimize seslenmiş, ve “Rasmussen’in NATO genel sekreteri olmasını istemiyoruz. Efendimize hakaret edenleri himaye etmiştir. Ayrıca Roj Tv’ye de ev sahipliği yapmıştır!” diyordu. Elbette böyle bir “dik duruş” herkesin takdirini kazanmıştı. Bu duruşun oya dönüşmesi tabii sayılmalıydı. Ama Başbakan’ın bir dış seyahatinden sonra neler konuşuldu, ne kararlar alındıysa dönüşte dedi ki: “Biz Rasmussen’e Müslümanlardan özür dilemesi, NATO’da da kararlarda etkili olacak güçlü bir temsilciliğin Türkiye’ye verilmesi şartıyla evet diyeceğiz!” Şaşırmıştık. Ama oluyordu işte. Rasmussen özür dilemek için Türkiye’ye gönderildi. Basının karşısına geçti. Lafı eveledi geveledi ama özür mözür dilemedi. Fikir özgürlüğünden falan dem vurdu. Üstelik de alay eder gibi sakatlanan omuzundaki omuz bağının görüntüsünden dolayı özür diledi. Türkiye’ye güçlü bir koltuk verildi mi NATO’da? Ben bir türlü öğrenemedim. Ne mi oldu? İslam ve Peygamber düşmanı Rasmussen çatır çatır NATO genel sekreteri oldu. Başbakan’ın ve hükümetin bu zatla ilgili sözleri içeriye yönelik bir seçim sloganından öte gitmedi. Tıpkı “van minüt” gibi… O şimdi Afganistan’da Müslümanların başına bomba yağdırtmakla, Kuranı Kerimleri yırtıp ayaklar altına aldırtmakla, Müslümanların cesetleri üzerine işettirmekle meşgul. Libyayı çiğneyen, Kaddafi’yi linç ettiren, ıssız deniz üzerindeki Müslümanları ölüme terk ettiren Rasmussen! Suriye gerginliğinden dolayı şu an ellerini ovuşturarak yeni katliamları düşünüp kıs kıs gülmekte olan Rasmussen!
Geçtiğimiz aylarda NATO zirvesi yapıldı. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül bu stratejik zirvede Türkiye adına en sadık ve görevlerini en iyi yapan ortağının Türkiye olduğunu söylemesi bizi şahsen derinden yaraladı. Geçtiğimiz aylarda Haçlı’nın klasik İslam’a ve Peygamberimize hakaret damarları tekrar kabardı. Bir yığın hakaret. Libya’da CIA’nın provakasyonları devreye girdi. Üzücü olaylar oldu. Bunun dışında dünya Müslümanları ayağa kalktı. Büyük gösteriler ve yürüyüşler yapıldı. Bu defa önceki Danimarka ve Rasmussen olayında içeriye karşı dik duruş sergilediği hatırlanan Başbakan, şaşırtıcı şeyler söyledi. 10 yıldır Türkiye’de Müslümanların gazını aldıklarını, törpülediklerini ve paratöner gibi elektriklerini boşalttıklarını dile getirdi. Bu keyfiyet tarafımızdan anlaşılıyordu da açıkça söylemiş olsak bazı işgüzar dalkavukların; “hadi yaa! Müslüman bir Başbakan’a iftiranın bu derecesi!” diyerek bizi lince yeltenmesinden çekiniyorduk. Allah kendisine söyletti. Buna rağmen bir iki cılız uyanış sesi duyduk o kadar…
Yine Efendimize yapılan bu yeni hakaretleri Türkiye’de büyük mitinglerle, basın bildirileriyle ve yürüyüşlerle protesto eden Milli Görüş camiası ve Saadet Partisi oldu. Çünkü gaz alınma ameliyesinden kendini kurtarmış olan bu camia kaldı da ondan.
Asıl gelişme bundan sonra oldu. Adeta el altından!
İslam’ın ve Peygamberimizin can düşmanı Rasmussen’in yeni biten görev süresi, tam da bu günlerde sessiz sedasız uzatılıverdi. Hem onu göreve getirmek isteyenlere karşı içerde oy avcılığı babından kükremiş olan Başbakan’ın oluru ile. Demek ki yaptıklarından çok memnun kalmış. Hem bu sefer olayı açıklamaya bile lüzum görmedi. Çünkü gazı alınmış bir millet vardı artık… Öyle bir millet ki Rasmussen’e göstermelik tepki sayesinde oylarını kotarmıştı. O günlerdeki Rasmussen çıkışı ile kaç puan oy aldıklarını herhalde hesaplamışlardır. Rasmussen aşkı buradan mı kaynaklanıyor diye insan şüpheye düşüyor.
Dahası var:
Hükümet yetkilileri Efendimize yapılan yeni hakaretlerden sonra Avrupa ve ABD’ye bir dizi seyahat gerçekleştirdiler. Bize yansıyan görüntülere bakarsak, o platformlarda bu hakaretleri dile getirdiler. Yalvarma pozlarında İslam’a ve Peygamberimize hakaretleri suç sayan prensipler konulmasını dile getirdikçe karşılarına hep “fikir özgürlüğü” veya “ifade hürriyeti” gibi söylemlerle çıkıldı ve istekler reddedildi. Bütün bunlardan cesaret almış olmalılar ki Türkiye’de de bazı kendiniz bilmez, “angus”tan da aşağı reziller Efendimize hakarete yelteniyorlar ama karşılarında resmi bir tepkinin olmayışı onları yeni hakaretlere cesaretlendiriyor. Çok önemli bir şey daha olduğu söyleniyor. Hükümet, “Siyonizm, masonluk, lionsluk” gibi kavramların aleyhinde konuşulmasına cezai müeyyideler getirecek kanun çıkarmak için hazırlanıyormuş.
Fesüphanellah! Bunu da mı empoze ettiler acaba? Yazı uzadı belki ama sözün tam burasında Merhum Erbakan Hocamdan bizzat duyduğum bir anımı özetlemek isterim. Şöyle anlatmıştı:
“1971 yılı Milli Nizam Partisi’nin kongresine hazırlanıyoruz. Musa Saffet Bayramaşık isimli birinin görüşmek istediğini haber verdiler. Geldi görüştük. Söylediğine göre ABD’deki Yahudi işadamlarının temsilcisi olarak gönderilmiş. Bizi tebrik etti. Milli Nizam Partisi’nin devlet-millet kaynaşmasını sağlayacağından ve güçlü bir iktidar olacağından bahsetti. ABD deki Yahudilerin böyle güçlü bir iktidarı desteklediklerini söyledi. Çünkü böyle güçlü bir Türkiye’nin Sovyet yayılmacığına karşı İsrail’in güvencesi olabileceğini söyledi. Her türlü yardıma hazır olduklarını ama küçük bir ricalarının olduğunu söyledi. Bu ricalarını sorduğumuzda Siyonizm’in, masonluğun ve lionsluğun aleyhinde konuşmaktan vazgeçmenizdir, dedi. Vazgeçmezsek ne olur diye sorduk; partiniz kapatılır, diye cevap verdi.”
Nitekim de kapatıldı. Hem de kaç tane Milli Görüşçü parti…
Tüylerim diken diken oluyor. Demek ki Musa Saffet Bayramaşık veya halefleri bu isteklerini artık bu hükümet sayesinde hiç tepki çekmeksizin Türkiye’de kanun haline getirmeye muvaffak olacaklar!
Boşuna milletin gazı alınmamış, törpüsü çekilmemiş, elektriği boşaltılmamış!...
Ey gazı alınmışlar kına yakın;
Bayramdır diye davullara vurun!
Haç’ın ve Siyon’un rızası (!) yakın;
Bakın önü açılıyor gavurun!..
Ekrem Şama
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.