Rıhtımdaki Kadın
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Rıhtım lambasının loş ve titrek ışıkları beton zemini aydınlatıyordu ve yağmur yağıyordu.
Beton zemine çarpan yağmur damlaları yere düştüğü anda minik balonlar gibi patlıyor; sulu bir sıçramayla etrafa dağılıyordu. Bu sayılamayacak kadar damlalar belli bir süre sonra kabarıp, beton zemin çatlakları arasında sıkışmış toprak, etrafa saçılan çöpleri ve atık maddeleri birbirine katıp sonra sürükleyerek sahile bitişik denize ulaştırıyordu.
“En yorgun nehirler bile dolanıp ulaşır denizlere” Elits
Rıhtım büfesi, gecenin son ve tek müşterisi olan bir yazarı ağırlamaktaydı; yazar, tahta bir iskemlede, önünde bir portatif masa üstünde keyifle kahvesini yudumluyordu. Etrafı izliyor ara sıra önündeki mavi kapaklı deftere notlar yazıyordu.
Yazar, kırkları geçkin yer yer saçları ağarmıştı. Yüzündeki çizgilerden anlaşılıyordu ki çok görmüş çok çekmiş bir hal gözleniyordu. Gözlerinde, rüzgârların kayalara, kumlara bıraktığı izler gibi izler vardı; derin, anlamlı ve bilge bir bakışı vardı, her şeye rağmen direnmişlikle dimdik ayakta olduğunu gösterebiliyordu.
Az sonra ayak sesi duyuldu; siyah giyinmiş bir genç kadın sis karanlığın içinden çıkıp denize doğru koşmaya başladı! Denize yakın bir yerde durdu ve söylenerek:
“Bir haber var mı? Söyleseniz de… Ah, Martılar! Sizin kanatlarınızdan benden olsaydı uzaklardaki sevgilimi alıp getirmez miydim?” sonra başını eğip “ Biliyorum… Sizde kanat bizde dil vardır fakat her canlının eksik bir yanı vardır elbet!” dedi kadın.
Yağmur hala yağıyordu ve buzulsu bir ayaz vardı. Kadın titremeye başladı; bu üşümüşlük soğuktan mı yoksa yalnızlıktan mıydı muammasından bir süre ayakta bekledi. Sonra Gözlerini uzaklarda bırakarak, bankın ıslak olmasına aldırmadan oturuverdi birden. Yorgundu, uykusu huzursuz olmuşa benziyordu; birkaç kez esnemesinden anlaşılıyordu. Onun zarif yüzüyle uyumlu iri, kara gözleri kaderiyle benzeşiyor gibiydi.
Genç kadın, tekrar uzaklara baktı… Gözleri, göz erimin alabildiğince sonsuzluktaki en uzak noktasına dalıp gitmişti. Uçsuz bucaksız Deniz karanlık ve kalabalıktı; dalga sesi duyuluyordu. Gökte ne turuncu yanaklı ay ne de yıldızlar vardı Ve göz gözü görmüyordu çünkü Siyahımsı gökyüzü tüm karanlığını denize boca etmişti sanki.
Rıhtımdaki lambanın ölgün ve titrek ışıkları altındaki Büfeden, yazar Deman, sahildeki bankta oturan genç kadını gözlem kadrajları altına almış gibiydi.
Büfeci, son müşterisini gönderme telaşındaydı çünkü evde bekleyenleri vardı ayrıca çok yorgundu; sabahları işe erken geliyordu. İş bitti diye yardımcısını da biraz erken göndermişti. Büfeci, yazar müşterisini ayaklandırmak için tüpü düğmesinden kapattı ve birkaç lambayı da kapatmayı ihmal etmedi.
‘Yakamoz Büfe’ sahibi Çakır amca, ellilere merdiven dayamış gülecen ve güven veren babacan bir adamdı. Gençliğinde duyar gerektiren her yürüyüş ve mitinglerde yer almış birkaç kez kodesle tanışmıştır. Büfesinde, tost, hamburger soğuk-sıcak içekler bulunduran ve hafta sonları balık şarap servisiyle rıhtımın en işlek büfesidir. Kırk yıllık esnaf olup yolda kalanlara hep yardımcı olur; iyilik ve yardımseverliliğiyle de tanınmaktadır.
Yazar:
“Bir kahve daha alabilir miyim? Oradaki üşüyen bayana götüreceğim!”
Büfeci, kısık bir sesle “Bu gece aman da kalabalığız!” sonra söylediklerinden mahcup oldu ‘müşteri velinimettir’ sözü hatırlamışçasına:
“Siz de kahve alır mıydınız?”
“Zahmet olmazsa… İki fincan kahve lütfen”
Büfeci Çakır amca, hala soğumamış kaynar sudan iki fincan kahve hazırlayıp yazarın önüne koydu. Yazar, iki fincan kahveyle Sahildeki bankta oturan bayana doğru yürüdü. Az sonra kadına yaklaşmış:
“Sıcak kahve iyi gelir… Buyurun…” dedi
Genç kadın irkilerek ayağa kalktı ve şaşırarak yazarın sıcak ses tonu ve gülümser yüzüne baktı bir süre, kısa bir sessizlikten sonra “Teşekkür ederim” dedi genç kadın. Sonra “yalnız olduğumu düşünüyordum, bu gece vakti!”
“Büfeden sizi izliyordum” kadın tekrar şaşırmış bir edayla “ Büfe mi?” yazar “Yoksa fark etmediniz mi buraya gelirken?”
Genç kadın uzun ve soluksuz bir iç çekerek:
“Fark etmek… Ben zaten fark edilmemek yüzünden buradayım!”
Yağmur durmuştu. Denizse hala dalgalarla takılıyordu Rıhtımla sahilin eksibelerine… Ağır yüklü bulutlar da yön değiştirip batıya doğru yol alıp gitmişti. Birkaç yıldız usulca göz kırparak yüzünü gösterdi ve sonra da Turuncu yanaklı Ay…
Saatler ilerliyordu, tutmak imkânsızdı zamanı; saniye saniye an an akıp geçiyordu ve fincanlardaki kahveler de tükenmişti. Büfeci, onları bir film izler gibi izlemeye koyulmuştu. Yazar, anın görselliğinden sıyrılmak istercesine:
“Ben Deman Ronahi…”
Kadın biraz utangaçlıkla:
“Yıldız… Yıldız Yağmur!” yazar espriyle “bilirsin ki İkisi bir arada olmaz! Gökten yağmur yağarken yıldızlar görünmezler!”
“Hiç düşünmedim bunları…” dedi kadın
“Fark etmek veya fark edilmek, farkında olmak herkese nasip olmaz; hayat ince ayrıntılarla doludur insanlar bunu anlamasına ömrü yetmez. Bilmediklerimiz, bildiklerimizden fazla olduğu için hayat boyunca arayış-bulma içindeyiz, iyi ki de öyledir yoksa nasıl yaşanır ki?” dedi yazar.
Büfeden Çakır amca, bir film izlemeden uyanırcasına “Bu film çok uzun” deyip hazırlamağa koyuldu. Sahnede, bir yazar ve bir yalnız kadının manifestosuydu adeta sahil kenarında yaşananlar. Saat gece yarısını geçtiğini kentin saat kulesinden görülüyordu.
Büfeci Çakır amca, artık gitme zamanı deyip son bir kez yazara söylenerek “Kapatıyorum, var mı bir istediğiniz?” diye sorup giderken, Yazar “ Sana zahmet olacak, masaya dört bira bırakır mısın? Yarın ödeşiriz” dedi. Büfeci denileni yaptı, giyinip kuşanıp çıktı. Büfeden dışarı çıkınca üşüyen ellerini cebine koyup koşar adımlarla uzaklaştı.
Rıhtımda genç kadın ve yazar bir başına kaldı. Gerçi yalnız değildiler; dalgalar kıyıya vurmaya devam ediyordu ve uykuları huzursuz olmuş birkaç martı usulca göğe süzülmüştü.
Genç kadın ve yazar kıyıdaki banktan kalkıp büfenin önündeki masaya gelip oturdular. İlk biralarını açıp yudumlamaya ve kaldıkları sohbete devam etmeye başladılar. Kadının yüzü gülümserlikle canlanmaya, gözlerine fer, dudaklarına kan geldi; havadan mıydı yoksa sıcak sohbetten miydi kadın kahkahayla gülmeye başladı; iki yalnız insan iki sıcak insan olup çıkmıştı. Genç kadın biranın yalancı sarhoşluğundan cesaret bularak yazara:
“Evli misin?” dedi.
“Evliyim… Yalnızlığımla evli ve mutluyum!”
kadın önce çok şaşırdı sonra gülümseyerek ‘olabilirliği’ başıyla onayladı. Genç kadın “Çok şakacısın veya kelimelerle oynamayı seviyorsun… Dur söyleme! Sen ya bir şair ya da bir delisin!” derken ağız dolusu gülüyordu, sonra ekleyerek “Bir veli…” diyerek lafını tamamladı.
Yazar ise gökten kayan yıldıza bakıyordu ve düşünerek “Bu yıldız acaba kimin ölümüne göz kırptı” içinden söylemişti. Neşeli bir sohbet hala devam ediyordu, deniz sakinleşmiş mavilik dokumaya başlamıştı; gökyüzü açılmış, yıldızlar kalabalıklaşmıştı ve berrak bir mavilik hâkimdi… Genç kadın “Ne iş yaptığınızı hala söylemediniz!”
Yazar, “Gayet tahmin ettiğiniz gibi şair değil bir yazarım fakat tanınmış, fark edilmiş bir yazar değilim” dedi.
Rüzgâr ulumaya benzer sesler çıkararak esmeye, deniz ise dalgalarını daha hırçınca ilerdeki falezlere çarpıyordu.
Kadın, tüm güzelliğini, gülümsemesini kaybedip üzüntüyle “Fark edilmek… Tüm mesele zaten bu” dedi.
Yazar kadının üzüldüğünü ve sanki yarasını deştiğini zannına kapılarak romantik bir espriyle: “Gülüşlerini denize dökme! Bu soğutan denize atlayıp toplayamam!” dedi.
Bu iç okşayıcı sözlerle genç kadın, yeni doğmuşçasına, gururu okşanmış ve gülüşlerini bir gül gibi gören bu adama karşı tüm üzüntü ve intihar düşünceleri aklından süpürüp attı. Bu psikanalist gibi duran bu adam yoksa bir doktor mu diye düşünmeden edemedi. Ve boynuna sarılası geldi fakat cesaret edemedi; hala tanışalı birkaç saat olmuştu.
Hava nemden çok bir dostluk havası salgılıyordu bu iki insan arasında…
Kadın, üstündeki paltosunu çıkarmaya çalışırken yazar:
“Ne o? Isındın mı? Bu saatlerde çiy düşer, üşür hastalanırsın!”
“Siz… Bu sıcak sohbetinizle yüreğimi ısıttınız, hava buz kesilse bile üşüyeceğimi sanmıyorum”
“Halksınız efendim… Önemsenilmek, fark edilmek insanları mutlu eder. Aslında insanı elbise ısıtmaz elbise sadece insan ısısının dışarıya çıkmasına engel olur! Anlaşılmak- anlamak insanın hayata zevk almasına nedendir bir bakıma…”
“Peki, siz buraya her gece gelir misiniz?”
“Gürültü sağanaklarından kaçar buraya gelirim, haftanın en az beş günü buradayım; burası sakin ve iyot kokulu dalgalar beni sağaltıyor, başka türlü de olmuyor”
İkisi bir ara vermiş gibi susup doğa ve gecenin seslerini duymaya çalışır gibi gözlerini uzaklara diktiler.
Sabah ezanları okunmaya başladı; kentin yüzlerce cami minaresinden ezan sesi yüksek binalardan, caddelerden ve sokaklardan yankılanıp durdu. Birkaç grup insan aheste aheste ya fabrikalara ya da fabrikalardan dönüyorlardı! Biraz sonra erkenci esnafların dükkân kepenklerin sesi duyuldu ve yeni bir gün daha başlamış oluyordu.
Gece nemden çok bir intihar havasını salgılıyorken, yazarın güzel, etkileyici sohbetinden sonra hayat devam edecekti. Kış gecelerin uzun ve karanlık olmasına rağmen onlara kısa bir süreç olarak gelmişti; yağmur ve ayaza rağmen bir temmuz sıcaklığı hâkimdi ve gece boyu sevinçli anları yüksek dozda, üzüntülerini alçak dozla muhabbeti şiirleştirmiştiler adeta.
Sabahın bu erken saatlerinde sıcak ve soğuk havanın yer değiştirmesiyle bir sis bulutu oluşmasına neden oldu. İki yalnız, rıhtımdaki büfenin masasında koyu bir sohbetin devamındaydı. Az sonra bir devriye görevi yapan polis otosu ağır ağır yanlarından geçerken polislerden biri onlara “Günaydın…” esenliğine ikisi gülümsediler. Sonra Bir Sokak kedisi, hızlı adımlarla gelip önce masa ayaklarına sonra kadının bacaklarına sürtündü. Kadın birden korkuyla :
“Ayyy… Bu da ne… Aaa, bizim gibi yalnız bir kedi!” dedi kadın.
Yazar gülümseyerek:
“Ay çoktan battı! Bu gece denizle sabahlamış olduk, zamanın nasıl geçtiğini fark etmeden!” deyip yazar ayağa kalktı “İlerde bir çorbacı var, isterseniz oradan çorbamızı içer sonra ayrılırız!”
Genç kadın ciddi bir edayla “Siz bir hayat kurtardınız, biliyor musun?” dedi. Yazar kadının ne demek istediğini anlamamıştı:
“Nasıl yani? Anlamadım? “
Genç Kadın anlatmaya başladı:
“Dün gece buraya gelirken, beni sevdiğini sandığım sevgilim için ağladım. Sevdiğim kişi bir iş nedeniyle İzmir’e gideceğini söylemişti, varır varmaz beni arayacaktı fakat bir ay oldu aramadı. Eğer sizinle tanışmamış olsaydım kendimi dün gece, denizin soğuk sularına bırakacaktım! İntihar için gelmiştim ve bu düşünce aklımı baştan almıştı! Fakat şimdi senin anlattıklarından çok şey öğrenmiş oldum, her şeye rağmen hayatın yaşanabilirliğini öğrendim! En azından sizin tarafınızdan fark edildim; bana sıcak bir kahveyle birlikte çok sıcak bir kalp verdin…” kadın az nefeslenip aniden Yazarın gözlerine bakarak:
“Size âşık olabilir miyim?” dedi.
Yazar, aşkın kapı çalmadan geldiğini; insanlar iki şeye ‘git’ diyemediği iki olgulardan ‘Aşk ve ölüm’ olduğunu çok iyi biliyordu ve kadının “sana âşık olabilir miyim” sorusunu samimi veya mantıklı bulmadı.
Yazar daha dört yıl önce tüm sevdiklerini kaybettiği depremi hatırladı ve o korkunç anları tekrar yaşayarak helecan terleri bastı her yanını…
Yazar yıllarca flört ettiği sevdiğiyle evlenmiş çok mutluydu. Bu mutlulukları sürecinden hiç çocukları olmamıştı fakat en son gittikleri doktorlardan tüp bebekle çocuk sahibi olabileceğinin müjdesini almışlardı. Tedavi ve testler çok başarılı geçmişti… Fakat deprem… Onların bir çocuk sahibi olmasına fırsat vermeden ayırmıştı! Deprem hem toplumsal hem de bireysel olarak herkesin evine, yüreğine bir yas bırakmıştı!
Tüm umudunu umutsuzlukla tükenmesine izin vermeyen yazar, her şeye rağmen ayakta kalmanın bilincinde idi. Fakat yaşı ve psikolojisinden dolayı bir daha evlenmeye kendince müsait görmüyordu; evlendiği kadına “Senden başkasını sevmeyeceğime yemin ederim” sözüne itaat etmeye kararlıydı.
Genç kadın bu uzun soluklu düşüncede ve cevapsızlıktan yazarın ‘hayır’ diyeceğini tahmin etmesine rağmen hala bekliyordu. Ve nihayet yazar, kısa suskunluğunu bozarak “isterdim… Fakat seni acılarıma ortak etmek istemiyorum! Beni anlayışla karşılayacağını umarım!” dedi.
Genç kadın gülümseyerek:
“Öyle ise dost kalabiliriz! Değil mi?”
“İşte bu iyi bir seçenek… Ölene kadar senin dostunum” dedi
Kadın bir derin nefes alarak:
“Güle güle aşk, hoş geldin dostluk!” kadın bir derin nefes aldı ve hemen söylenerek “insanın yarımsızlığını tamamlayacak bir dosta ihtiyacım vardı doğrusu” deyip yazarın yanaklarından öptü. Az sonra ikisi sabah taze kalabalığın içine dalarak neşeli bir hava içinde kahkahayla gülüştüler, etraftaki insanlar kimi “deliler” kimisi de “ne mutlu karı-koca” dediler.
“Kardeş, dost olmayabilir ama dost, her zaman kardeştir.”
H.R. YAY
YORUMLAR
DemAN
Hoş geldiniz, çok teşekkür ederim gelip okudunuz, gözlerinizi yordunuz ve gözlerinize sağlık... 3 bölümlük hikayeydi aslında uzun tatacaktım fakat zaman kıtlığı yüzünden bu kadarını yazdım tabi örijinalinde bu hikaye daha uzundur.
Çok sağolun efendim
Saygılarımla
Çok güzeldi. Yüreğin sesi nehir olmuş başka yüreklere sızıyordu. Dostluklarınız bu sızıntılarla hayat bulsun. tebrikler
DemAN
Çok teşekkür ederim, sağolun efendim
Selamlarımla
İlk defa okuyorum sizin kaleminizden ve sanırım bu son olmayacak...
Adeta bir roman okumuş tadı aldım,ki bunu kısa bir öyküde okuyucuya verebilmek zor olsa gerek..Her şey vardı yazıda... Dİaloglar,psikolojik analizler,betimlemeler...Ve üstüne üstlük öykünün anlattığı çok önemli erdemler de vardı.Bir taşla kaç kuş oldu sayamadım ama...
AŞK...Ben de ısmarlama olmayacağına,kapıyı çalmadan gireceğine inananlardanım.Ki yazar görmüş geçirmiş biri..Bir de deprem,neler aldı ondan,eşinden,çocuğundan başka??Neler kattı ona?
Yazı üstüne yazılacak daha çok şey var kendi adıma ama ilk ziyarette lafı uzatarak karşı tarafı da korkutmamak gerek:)
Saygılar yazar..
DemAN
Sağolun efendim
Selam ve saygılarımla
Güzel bir öykü. mesajlar güzel. herşey var, deniz, martı, aşk ve dostluk, ha bir de kedi...
kutlarım kardeşimi...
DemAN
Beğendiğinize çok sevindim
Selamlarımla hocam
Sıcak samimi harika bir yazı okudum.
Farkındalık ve küçücük bir ilgi ömrü değiştiren dosluklar ve uçurum kenarı kurtarılan bir hayatın ne güzel tasviri çizilmişti öyküye...
Elinize yüreğinize sağlık...kutlarım...
Saygılarımla...
DemAN
Sevgi ve selamlarımla
DemAN
Est. Sizler kadar usta değilim ben de sizin yazılarınızı beğeniyorum,
Selam ve saygılarımla
DemAN
Sevgilerimle/ saygımdasınız
DemAN
Sevgilerimle/ saygımdasınız