- 656 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Oğlum Vardı...
Evimize bereketin gelmesi evladımızı kucağımıza almamız ağaçların yaprak dökme zamanına rast gelmişti. Öyle çok sevinmiştim, öyle çok sevinmiştim ki… Aslı’mın yüzüne bambaşka bir güzellik zuhur etmiş, anne olmanın şefkati haline yansımış, bebeğimizi hiç kucağından düşürmüyordu.
Mehmet koymuştuk emanetimizin adını. Babamın ismiydi Mehmet. Şehit Yüzbaşı Mehmet... Aslı, onu her kucağına alışında, Mehmedim canım, ciğerim diyordu yüreğinden. Öpmeye kıyamıyordu adeta.
İlk “anne” demişti. “Dede” dedi, “ebe” dedi, “baba” dedi. “Allah” dedi. Allah demeyi ben öğretmiştim ona; “baba” demeyi de Aslı… İlk “baba” demesi kulaklarımdan hiç gitmemiştir. Gözlerimden yaşlar süzülmüştü o gün oğlumu kucaklarken…
Sonra bir gün yürüdü. Küçücük elleriyle işaret parmaklarımdan tutup annesinin yanına kadar yürümüştük. O günde Aslı sevinç gözyaşları döktü
Bir ateşi çıksın, nasıl üzerine titrerdik, nasıl korkardık, üzülürdük. Sabahlara kadar uyumadığımı bilirim. Aslı’nın ana yüreği, hiç dayanamazdı yavrusunun ağlamasına.
Ve bir gün okula başladı. Harfleri, okumayı, yazmayı öğrendi. Atasını, atalarını öğrendi. Sınıfını, öğretmenini sevdi. Vatanını, milletini sevdi.
Yanlış hatırlamıyorsam, oğlum üçüncü sınıfı bitirdiği yıl Çanakkale’ye akrabalarımızın yanına gittik. Bir ara şehitliği gezdik. Gezi sırasında oğlum yerden avuçlarına doldurduğu toprağı bana göstererek bir soru sordu:
_ Bu toprakta ne kadar kan var baba?
_ Ne kanı oğlum? Dedim.
_ Dedemin kanı baba . Atalarımızın…
_ Neden sordun oğlum.
_ Dedemin kanı, düşmanın kurşunu kendi toprağımızda kalacak mı baba?
Okul derslerine bağlamış, önem vermemiştim sorduklarına.
Sonra yine aradan yıllar geçti. Bir ara işlerimin düzensiz gitmesiyle fakir düştük. Bu anlarda Mehmet’in liseye başladığı zamanla kesişmişti. Liseyi zor bela okuttuk. İstanbul’a üniversite için gittik. Üniversite masrafları bayağı zorladı bizi. Oğlum, dört yıl içinde öğretmen olarak mezun oldu. Bu sırada zamanı gelmiş olan askerliğini erteledi. 23 yaşında Hakkâri’ye öğretmen olarak gitti. Askerliğini sekiz aynı Hakkâri’de tamamladı. Daha sonra Hakkâri Yüksekova’da Türkçe öğretmenliği yapmaya başladı.
Öğretmenliğe başladıktan sonar, ilk kurban bayramında geldi yanımıza.
Siyah gür saçları seyrelmiş, kilo vermiş, alnında kırışıklıklar olmuş, hatta doğrusunu söylemek gerekirse bir-bir buçuk yılda yaşlanmış. Oğlumuzu gördüğümüzde çok hüzünlenmiştik. Aslı gitme diye tutturmuştu. Hani bende gitmesinden yana değildim. Bir ara “Oğlum dedim, tayini iste yanımıza gel. En azından doğuda olma.” dedim. Üzülmüştü söylediklerime ama duymuyordu, dinlemiyordu ki beni.
_ Baba dedi. Birilerinin vatanı koruması şart. Birilerinin doğu diyerek dışladığı yere Türklüğü hatırlatması… Doğru demişti, askerle öğretmenleri özetlemişti belki ama yürek dayanmıyordu işte. Benim oğlum gitmesin o bizim ciğerimiz, o bizim Mehmedimiz diyorduk yine de.
Yine gitti görevine. Aslı ağlamaktan yataklara düşmüştü bu defa ellili yaşların verdiği yorgunluk mudur bilmem, bende de güç kalmamıştı artık. Hakkâri’den Şırnak’tan şehit haberlerini duydukça Aslı’dan gizli ben de ağlar olmuştum.
Bir gece Aslı’nın sayıklamasıyla uyandım. “Mehmedim… Mehmedim. Bir kez daha.
görseydim yüzünü Mehmedim… “ diyordu. Önce kalkıp lambayı yaktım. Oda aydınlığında
Aslı’nın kapalı gözlerinden yaşlar süzüldüğünü gördüm. Yavaş yavaş seslenerek uyandırdım. Uyandığında hüngür hüngür ağlamaya başladı. Bir telefon açalım diye tutturdu. Sabahın dördünde daha uyanmamıştır dedim. Dinlemedi beni. “ Orada güneş erken doğar” dedi. Aradık. Telefon çaldı, çaldı, çaldı… Ama açan olmadı. “Demedim mi ben sana daha uyanmamıştır diye” dedim. Sonra da “Sabah sabah onu da üzmeyelim” bahanesiyle aratmadım. Akşam aradık, telefon çalıyor, hala açan yok. İçimi bir şeyler kemirmeye başladı. Aslı’yı zor sakinleştirdim. Televizyonu açıp haberleri dinlemeye korkuyordum, yine Aslı açtı. Baktık, dinledik. Hakkâri Yüksekova’da, sabah sularında okulun önünde patlatılan bombada bir öğretmen şehit, 20 yaralı. Yaralılardan ikisi öğretmen… Kalbim sıkışmaya başlamıştı, nefes alamıyordum. Aslı saçını başını mı yolsun, benim yakama mı yapışsın? Arkadaşını aradım oğlumun, açmadı. İki saat sonra telefon çaldı. Karşıdan konuşan konuştu. Tek kelime edemedim. Şimdi Türklüğü öğretimi diyemedim. Hangi Türk vicdanına yedirir bu bombayı.
Canımız ciğerimiz kopmuştu.
Oğlumuz şehit olmuştu.
Nursel Alsan
YORUMLAR
NURSEL.. yapma bize bunu durup durup ağlatıyorsun nerden gelir aklına canım bunlar hayat okulunda mı yaşlandın ezdin yüreğini acı çeken bi ana gibi ...[ canım yüreğine sağlık ]..BİRSEL.