BANA MUSTAFA KEMAL ATATÜRK Ü ANLATIR MISINIZ 30.. BÖLÜM
"Çaylar geldiiii"
" Çok teşekkürler; zahmet oldu."
"Canım çay istemişti valla."
Herkes neşeyle tepsiden bardaklarını alırken bir yandandan da şakalaşıyorlardı.
Halide.
" Konumuzu dağıtmadan devam ediyorum arkadaşlar!
" Tamam."
"Şişşşştt! Susun lütfen."
"Plân, bir virajda, Mustafa Kemâl’in duraklaması ile geçilen hareket sonucu O’nu tabanca ile vurmak suretiyle gerçekleşecekti. Ancak, Gazi’nin gelişinin ertelenmesi bu oyunu bozdu."
Murat:
"Bu olayın duyulması, yurdun her yerinde büyük üzüntü ve heyecan yarattı. İzmirliler, Gazi’nin kalmış olduğu Naim Palas Oteli’nin önüne gelip, sevgi ve saygı ve bağlılık gösterilerinde bulundular.
Gazi, kapının önüne çıkarak halkı selamladı ve
"Beni öldürürlerse vatandaşlarımın intikamımı alacaklarına güveniyorum. Ben ölürsem bile soylu ulusumun beraber yürümekte olduğumuz yoldan ayrılmayacağına inancım vardır. Bu nedenle gönül rahatlığı içindeyim. Düşmanlarımız istedikleri kadar düşündükleri iğrenç çarelere başvursunlar. Onların son güçleriyle yapacakları davranışlar bizim devrim ateşimizi söndüremez. Onların, kendilerini zarara ve zaman zaman da milleti üzüntüye sokan akılsızlıklarına acıyorum. Cumhuriyet Hükümeti’mizin demir pençesi ve İstiklâl Mahkemesinin adaletli eli duruma tam olarak hakim bulunuyor. Sayın halka, onun adaletli kararlarını soğukkanlılıkla beklemelerini tavsiye ederim" dedi ."
Aysun:
"Mustafa Kemal, bu suikast nedeni ile halkına önemli olanın inkılâpların yürümesinin olduğunu, bu yüzden halkına inancı nedeni ile rahatlık içinde bulunduğu belirtmekle, halkına duyduğu güveni dile getirmiştir. Olayın adliyeye intikal ettiğini de açıklayarak, aşın hareketlerin önünü almak, lehinde büyük gösterilerin olmasını engellemek istemiştir.
Muhsin Öğretmen:
"Çocuklarım bilmenizi isterim...
Atatürk, Ziya Hurşit ile yaptığı ilk konuşmada, kendisine uzun zaman beraber çalıştıklarını, bu harekete niye giriştiğini sormuş, Ziya Hurşit de "- Paşam, ne yapayım ki bugün huzurunuzda bu vaziyetteyim" demiştir. İkinci kez görüşmek isteyip, isteği kabul edilince, pişman olduğunu söylemiş, Gazi de adliyeyi kastedip "- Ben intikamcı bir adam değilim. Fakat, iş artık mahkemeye intikâl etmiştir. Neticeyi beklemekten başka çare yok. Müdahale edemem" demişti"
19 Haziranda, Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte bunu şöylece belirtmişti:
"Alçak teşebbüsün benim şahsımdan çok kutsal cumhuriyetimize ve onun dayandığı yüksek ilkelere dönük bulunduğuna şüphem yoktur. Bu nedenle, genel olarak gösterilen duygularla, cumhuriyetimize ve ilkelerimize olan aşırı bağlılığın ne kadar kopmaz güçte olduğu kanısına bir kez daha vardım. Temeli, büyük Türk milleti ve onun kahraman evlatları olan büyük ordumuzun vicdanında, akıl ve şuurunda kurulmuş bulunan cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan ilham alan ilkelerimizin bir vücudun ortadan kaldırılması ile bozulabileceğini sananlar çok zayıf dimağlı bahtsızlardır. Bu gibi bahtsızların, cumhuriyetin adalet ve kudret pençesinde hak ettikleri işleme uğramaktan başka elde edecekleri bir şey olamaz. Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır (Sonsuza kadar yaşayacaktır). Ve Türk milleti, güvenliğini ve mutluluğunu sağlayan ve koruyan ilkelerle uygarlık yolunda durmaksızın yürüyecektir"
Mustafa Kemâl, böylece en değer verdiği inkılâbın cumhuriyet olduğunu bir kez daha vurgulamak olanağını bulmuştur. O’na göre, Türk milleti, cumhuriyet ve yapılan inkılâplarla uygarlık yolunda bundan sonra durmadan ilerleyebilecektir.
12 Ocak 1924′de başlayan ilk yargılamadan sonra, 5 Şubat 1924′de mahkeme sonuçlandı. Ancak delil yetersizliğinden sanıklar beraat etmişlerdi. Daha sonra, Şeyh Sait isyanı nedeni ile Şark İstiklâl Mahkemesi kurulmuştu. 28 Haziran 1925′te, mahkeme Şeyh Sait isyanına katılanlar hakkındaki kararını vermişti.
Zeynep:
"Aynı mahkemede tekke ve zaviyelerin kapatılması konusunda 30 Haziran ve 10-15 Ağustos 1925′te çeşitli yerlere yazılar yazılması kararının alındığını da bilmekteyiz. Şeyh Sait isyanı ile ilgili duruşma sırasında, gazeteciler de kışkırtıcı yayında bulunduklarından yargılanmışlar ve affedilmişlerdi.
Bu arada 1926 Ocağı’nda Hazo’da ve Pötürge’de isyan edenlerin mahkemeleri de ocak ve şubat aylarında sonuçlanmış ve suçlular cezalandırılmışlardı. İstiklâl Mahkemelerinin daha başka pekçok davaya baktıklarını bilmekteyiz. Ancak bizim burada konu ettiğimiz, 1926′daki İzmir suikastı ve diğer siyasî olaylardır. Az önce belirttiğimiz üzere, Mithat Şükrü’nün davası siyasî tutuklular kısmına dahildir.
Halide;
"Bu arada ;İzmir suikastına katılan Ziya Hurşit, Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya’ya olayları kesin bir şekilde anlatmıştı. 27 Haziran günü başlayan mahkeme, 12 Temmuz 1926′da son bulmuş ve 13 Temmuz 1926′da karar okunmuştu. Bu mahkemede suçunu itiraf edenlerle, bazı inkarcılar yüzleştirilmekte ve gerçek ortaya çıkarılmaktaydı. Nitekim, suçsuz olduğunu ısrarla söyleyen Şükrü Bey ile San Efe’nin (Edip) ve Ragıb Beylerin yüzleştirilmesi bu davanın esas noktalarından birini oluşturmuştu."
Murat:
"Sonra...
Mahkeme İzmir Milletvekili Şükrü, Saruhan Milletvekili Halis Turgut, İstanbul Milletvekili İsmail Canbolat, Erzurum Milletvekili Rüştü, Eski Lazistan Milletvekili Ziya Hurşit, Eski Trabzon Milletvekili Hafız Mehmet, San Edip Efe, Çapur Hilmi, Rasim, Laz İsmail, Gürcü Yusuf, Eski Ankara Valisi Abdülkadir, Kara Kemâl, Saruhan Milletvekili Abidin Beylerin idamına karar vermişti. İzmir Mahkemesi’nden sonra, az sonra, siyasî suçluların yargılanması için mahkeme görevine Ankara’da devam etmiş, 26 Temmuz 1926 günü Mithat Şükrü’nün suçsuzluğu ortaya çıkmıştı."
Aysun:"
Sonuç olarak...
17 Temmuzda Ankara’ya varmış olan İstiklâl Mahkemesi, 18 Temmuzda çalışmalarına Ankara’da devam etti. Ankara’da ittihatçıların duruşması başladı.
Eski maliye bakanlarından Cavit Bey, Doktor Nâzım, eski Ardahan milletvekili Hilmi, İttihat ve Terakkî Partisi’nin sorumlu sekreterlerinden Nail Bey, Anayasa’yı değiştirmek, kaldırmak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni devirmek ve zorla görev yapmasını önlemekten idama, bir kısım ittihatçı ise on yıl hapse mahkûm olmuşlardı.
Rauf Bey sürgüne mahkum edilenler arasındaydı.
İzmir suikastının teşebbüs haberini İzmir valisine (Kâzım Bey’e), motorcu Şevki Bey bildirmişti, kendisine altıbinbeşyüz lira mükâfat verilmesi kararlaştırıldı.
kULLANILAN KAYNAKLAR ATATÜRK LE İLGİLİ İNTERNET SİTELERİ...TEŞEKKÜRLER...
Prof. Dr. Yücel Özkaya
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
Muhsin Öğretmen;
"Toplantımız biterken bu suikastla ilgili Mustafa Kemal Atatürk’ün önemli bir anısını anlatmak istiyorum."
Gençler pür dikkat gözleri öğretmenlerindeydi."
İzmir’de hazırlanan o alçakça suikastın sonuçsuz kalmasından sonra bir gün bize şu olayı anlatmıştı:
- "Ziya Hurşit’in beni öldürmeye memur ettiği iki zavallı vardı. Sorguları yapıldıktan sonra bunların birisini yanıma çağırdım. Odada kimse yoktu. Kendisine sordum:
- Sen Mustafa Kemal’i öldürecekmişsin, öyle mi?
- Evet, dedi. Ben yine sordum:
- Mustafa Kemal ne yapmıştı ki onu öldürecektin?
- Fena bir adammış o. Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra bize onu öldürmek için para da vereceklerdi.
- Sen Mustafa Kemal’i tanıyor musun?
- Hayır.
- O halde tanımadığın bir adamı nasıl öldürecektin?
- Geçerken işaret edecekler, Mustafa Kemal işte budur, diyeceklerdi. Biz de öldürecektik.
O zaman cebimdeki tabancayı çıkararak kendisine uzattım:
- Mustafa Kemal benim, haydi al eline tabancayı, öldür, dedim.
Benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. Bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra diz üstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı..
Müjdat:
"Haftaya çok önemli bir konumuz daha var Kadinlara eşitlik seçme seçilme hakkı ."
Aysun:
" Toplantımızı benim evde yapalım diyorum sizler uygun görürseniz."
" Olur derim."
" Tamam."
" Anlaştık.
Murat Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli sözlerinden biri bugün benden ."
"Seni dinliyoruz Erkan."
000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000
"Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000000
NEŞE KIZILYAR
SEVGİLERİMLE
YORUMLAR
Allah'ın verdiği canı ancak Allah alır diyen bir kültürün içindeyiz ama yakın ve uzak tarihimizde nice cinayet ve cinayete teşebbüslerin kara gölgeleri var, ne yaman çelişki öyle değil mi! Allah Atatürk'ü hep korumuş. Çanakkale Savaşında da saati siper olmuş kalbine girmek isteyen mermiye...
Şiirin görselliğindeki çalışkanlığa dair hatırlatma da güzeldi doğrusu. Altı şişhane, üstü tophane bir zamandayız. Para girsin de cebe; helali-haramı kim takıyor bu devirde...
Çok güzel bir paylaşımdı Can kardeşim. Gönül dolusu selam ve sevgilerimle.
GÜLDESTE
Onun naçiz vücudu şu an toprak...
Ve bir takım karaktersizler Cumhuriyetin payidar kalmaması için çalışıyorlar...
Unutuyorlar Halide'leri, Murat'ları, Aysun'ları, Erkan'ları, Muhsin Öğretmen'leri, Neşe Kızılyar'ları ve Nurten Arslan'ları...
Bunlar her zaman var olacak ve Cumhuriyet ebediyen kalıcı olacaktır...
superbaba tarafından 10/12/2012 9:38:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
GÜLDESTE
superbaba
Bence de bir kitap olmak üzere ve kitaplaştırmalısın ablacığım. Çok güzel ve severek okuyorum. Sevgilerimle...
GÜLDESTE
o kadar güzel ve akıcı bir anlatımdıki soluksuz okudum içinde insanlık dersleri vardı emeğine sağlık selamlarımla