- 839 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİZE SEVMESİNİ ÖĞRETMEDİLER ÇOCUK…
Bize sevmesini öğretmediler çocuk, bize sevgiyi saklamasını, beklemeyi, ertelemeyi öğrettiler. Bu yüzden, biz kiminle birlikteysek bir diğerini ama hep uzakta olanı özledik. Bu yüzdendir hiç dinmedi sevgiye olan doyumsuzluğumuz.
Biz hep uzaktakini sevdik, yanımızdakini değil çocuk. Evimizin içinde aynı kandan olduklarımızla bir şeyler paylaştığımızı değil de uzaklardakini, ulaşamadığımız kadar uzağımızdakileri sevdik… Yanımızdakileri kırdık, incitip üzdük de, hep ulaşamadıklarımıza sakladık söyleyemediğimiz o güzel sevgi sözlerini.
Bize verilmesi çok görülen özlediğimiz sevgiden delice korktuk biz çocuk. Sevmek bizim için sınırlarımızdan hiç çıkmamaktı. Kendi sınırlarımızda sevmek hep kapana kısılmaktı. Bu korku yüzünden hep karşımızdaki insanların sevgisini eksik bulduk, küçümsedik onların sevgisini.
Sorun, sevgiyi vermeyen büyüklerimizde ve almayı bilmeyen bizlerdeydi çocuk. Sevgiye inançsız olan bizdik… Kim bizi seviyordu? Biz kimi seviyorduk?
Sınırlar eriyor, karışıyordu her şey.
Öksüz, sahipsiz, başıboş kalırdı sevdamız çok zaman. Oysa çevremizdeki herkes o kadar hasretti ki sevgiye… Bizim gibi sınırlar içinde büyüyenlere, izinsiz çıkış yoktu sınırdan. Sevgiye geçit yoktu çocuk.
Kimi sevenler şarkılarda yaşatır sevdiğini, kimi eski cüzdanındaki eski, soluk ve siyah beyaz bir fotoğrafta. Kiminin ise hayallerle süslediği sınırlı dünyasında anlatacak çok şeyleri yoktur. Bir türlü kırılamaz o zincirler. Aşkı, sevmeyi, sevilmeyi kendimizi adamayı o kadar çok özlemişken, aynı zamanda ikiyüzlülük işlerdik sevdamızın rengine.
Yaralar, yok ederdik o kutsal hazineyi, bilemezdik sevginin kıymetini.
Patlayıcı bir madde gibi taşırdık sevdaları çocuk. Kaygı dolu, ürküntü dolu bir sır gibi. Okuduğumuz yoksulluk romanlarında, gözyaşlarıyla seyrettiğimiz filmlerde anlatılan kahramanların hayatlarından daha berbattı hayatımız aslında. Ama kendimize duymadığımız şefkati onlara duyardık… Birbirimize ne kadar üzüldüğümüzü gösteremediğimizden, birbirimizin derdine yeterince eğilemediğimizden, bu filmlerdeki kahramanların hayatlarına ağlardık doyasıya… Aslında çok zaman kendimize ağlardık. Yürürken sokakta karanlıklar eşlik ederdi yalnızlığımıza. Sokağın sonunda o gökyüzünün yalancılığı bizi de vururdu kaybolan o sahipsiz aşkları da…
Ve işte o yüzdendir çocuk, ayrıştırmalarımız, sevmeyi bilmediğimizdendir. Büyüklerimizin öğretemediklerinden, siyasetçilerin vermediklerindendir. Alevi’yi başka yere, Kürdü başka yere koyarız çocuk. Lazı, çerkezi ise anlamakta zorlanırız. Yüzümüzü batıya döneriz, yurdumuzun doğusundan bihaber yaşarız. İçimizdeki korkuları atmadan, başka ülkelerin halklarının korkularını gidermeye çalışırız.
Üzgünüm çocuk, senin için, hem de çok üzgünüm. Ben sana alamadığım sevgiyi vermeye çalıştıkça, sen çevrenden etkilenip bana “neden sevemediğimizi” soruyorsun. Sevmeden sevilmeyi bekliyoruz da ondandır çocuk. Sevgi yük oluyor yüreğimizde.
Senin gibi çocukların gözlerine pırıltı koyamamışsak; sevmeden, sevenin gözlerine bakmak, solgun yüzdeki tebessümü görmek ağırdır çocuk.
Hülya TÜRK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.