- 376 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Zam/an Mek/an Hepsi "An" dan
Zam/an Mek/an Hepsi "An" dan
Zamanı üç başlıkta anlamaya çalışırsak; geçmiş(mazi), şimdi(hal), gelecek (müstakbel) .
Zaman nasıl bir şeydir, zaman süreç (geçmiş, gelecek) midir, yoksa "An" mıdır?
Kum saati ile örneklemek isterim; kum saatinin üst kısmına "Gelecek" diyelim, orta kısmına "An", alt kısmına "Geçmiş" diyelim. Tamamına ise süreç "Devran" diyelim. Kumların alta boşalmasından sonraki çevirmelere de "Devranlar" diyelim. Kum saati her çevrildiğinde birbirine çok yakın süreçte orta boğumdan "An" geçerek alta boşalır. Her boşalımdaki kumun alt yüzeyde "Geçmiş" oluşturduğu tepecik ve boşalan üst haznedeki "Geçmiş" çukuru farklı olacaktır! Kum saatinin her deveranının zaman için bir ölçü değeri olduğu gibi deveranların da bir ölçü değeri var. Çok geniş ölçekte bakılırsa sonsuz bir deveranla karşılaşırız.....
Geçmiş ve geleceğin "An" dan doğduğunu söyleyebilirim. Örnekteki kum saatinin boğumuna "An" demiştik. Boğumdan geçmeyen yani "An" ı yaşamayan geçmiş olarak da gelecek olarak da anlamsız kalır. Gelecek durumundaki potansiyel dahi "An" dan geçmediğinde geçmiş olamaz. Andan geçmeyecekse "Gelecek" olarak bile tanımlanamaz. Çünkü geçmiş de gelecek de andan tanımlanır. An için yaşanmış olan geçmişte yerini alır yaşanacak olan ise gelecek olarak tanımlan kavram ise "An" a göreceli potansiyel olarak vardır. Andan geçince geçmişe yerini alır.
Asıl benim anlamak istediğim şey şu; geçmişi an üretir burada sorun yok ama geleceği nasıl şekillendiriyor? Yine kum saati misalimiz işe yarar. Kum dökülürken yani gelecek, geçmiş olurken boğumdan, andan geçiyor tüm veriler, yaşamsal üretimler "An"dan üretiliyor ve an, iki şey yapar boğumdan kum geçerken alta tepe, üste çukur... Yani geçmişi oluştururken (alttaki tepeyi), geleceği de şekillendiriyor (üstteki kumu). Misalde takılı kalmaz isek devran konusu yani kum saatinin boğumdan geçecek kum kalmadığında çevrilmesi konusunu da anlarız.
Kum saatini insan zatı olarak düşünelim. "Zat"ı hatırlayalım; ruh (bilgi, işletim programı), beden (donanım, araçlar, el göz....) ; zat ise ruh ve bedenin "Hay" ile "An" da çalışması ve ürettiği tüm yaşamsal veridir. Yani zat, ne bedendir ne ruhtur, ne de ikisidir; zat, ruh ve beden ile oluşan yaşamsal bir veridir, üretimdir. Yani zat somut bir varlık değildir. Örnekteki kum saatinin her deveranındaki oluşan çukur ve tepeciklerin fotoğrafıdır. Fotoğraflar "An" da çekiliyor. Yani yaşam sadece an da.... Kum saatinin deveranı ise doğum ve ölüm gibidir. İnsan daha önceki fotoğraflarına yani yaşamsal verilerine göre çevrilir. Her deveranda öncekine benzer iz bırakır. Gelişim sürecinde, orjin insan (Adem) olma macerasında çeşitli şekillerde tekamülünü tamamlamak için seyreder....
Zaman konusunda özellikle zaman mekan yolculuğu konusunu örneklemek isterim kendi açımdan. Sarılmaya ne zaman başlandığı bilinmeyen bir bant şeridi düşünelim sarılma hızı dahi göreceli olsun bazı çok hızlı bazı da yavaş sarılmış olsun. Bu bant üzerinde olaylar ve insanların yaşamsal verileri olsun. Zat olarak anlattığım şeyler. Sargının en dışında sarılmaya devam eden yeri de" An" olarak alalım gelecekten gelen bant, şerit; ruloyla irtibat ettiğinde andan geçip geçmişe sarılıyor. Geçmişe yolculuk için ya sarılı ruloda tersine gidilecek ya da sivri bir iğne ile iç şeritlere (Jeolojik araştırmalarda sondajla karot alınıp incelenmesine benzer) kısa yoldan gidilecek. bu konuda fazla bilgi yok ama akla kapıyı açacak kadar misal verilebilir.
"Dejavu" denen hal; kum saatinin her devranda oluşturduğu şekiller birbirine çok yakın, bu zaman şeridindeki yüklü bilgiler aslında öncekinin aynadaki yansıması gibi, her tekrarda biraz değişerek gelişiyor. Çoğu bunu hatırlamaz. Hatırlayanlar daha şuurlu diyebiliriz. Farklı nedenleri olabilir. Yazıdaki sarılı bant şeridi örneğinde her sargı başı aslında bir döngü. Bir yılda Dünya, Güneş döngüsünü tamamlıyor. Yaklaşık 26000 yılda Güneş sistemi, Samanyolu döngüsü, devranı var. İnsan döngüsü de doğum, ölüm arası. Ruh bize göre ebedi hatta ezeli. Çünkü Ruh Allah’tan; Allah ise ezeli ve ebedi. Yani başlangıcı ve sonu bizim algımızı aşar. Bu nedenle "Başlangıcı yok sonu da olmaz" deriz. Bu manada biz kaçıncı devranımızdayız onu da bilmiyoruz. Yaşamımızdaki olaylar da önceden başka boyutta geçmiş olanlardır! "Kalu bela" olayında "Elest", "Ben sizin Rabbiniz değil miyim" sorusuyla ifade edilen durumdur. Yani Ruhsalda başka değişik boyutta yaşananın mirası ile bu Dünya’ya geliyoruz. "Dünya ahretin tarlası mezrası " hakikatine uygun olarak, burada bir tur attıktan sonra başka boyutta yeni devranımız için buradan yüklediğimiz bilgilerle verilerle maceramıza devam ediyoruz.
Son tahlilde "Zaman" denen şey görecelidir. Mekana göreceli olduğu gibi boyuta da görecelidir. Kum saatindeki gibi nereden bakıldığı önemli boğumdan bakarak alta geçmiş, üste gelecek dedim ama çevirince geçmiş, gelecek oluverdi. Yani her doğumda insan için geçmişi gelecek olarak yaşamak var.... O halde doğum ile başlayan ölüm süreci aslında bir önceki devranın çevrilmiş halidir. Gelecek sandığımız bir önceki devranın geçmişidir. Bu nedenle "An" önemli andan geçmiş ve gelecek inşaa ediliyor. Zaman ise bir nevi seyirdir. İyi seyirler.
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.