- 1261 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İslamofobi
İslamofobi
"İslamdan korkmak" son zamanlarda sık konuşuluyor.
İnsanlar neden İslam’dan korkuyor, bu korkularında haklılar mı? Korktukları İslam’ın özü mü yoksa islamcıların tavrı mı? İnceleyelim!
66. Sure (Tahrîm Suresi), 9. Ayet; Diyanet Kur’an-ı Kerim Portalı
"Ey Peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!"
Bu ayette açıkça sert davranış olarak "Cihat" var ve bu cihadın yapılacağı muhataplar için "Cehennem" söz konusu. Şimdi kimler "Münafık" ve kimler "Kafir", kimler "Cehennem’lik" Bu üç soru açıklık kazanmadan yapılacak mücadele şahsi kin, intikam ve menfaat sağlamak için kullanılabilir. Çünkü Cihadın sonunda galibiyet olduğunda "Yağma" var! Kadınlar cariye, erkekler köle edilip mallara el konur! Bu duruma düşmek istemeyenler ise İslam egemen toplumda "Kafir ve münafık" olarak adlandırılıp, "Cehennem"e layık görülüp, yağmaya uğramamak için "İslam" olmak zorundadır! Zorla islam olunur mu? Oraya girmeyim. Egemen olanlar bir yolunu bulup "Kafir " damgası vurursa perişan olurum korkusu ile yaşamak zorunda kalır. Ve pek çoğu "Münafık"laşır! "Münafıklara karşı cihad et" deniyor ama münafıklık zaten "İslam" görünmektir, burada niyet okumayı seçen insanlar çıkabilir! Aslında şöyle bir durum var; Ayetlerin indiği zaman ve mekan esas alınarak o zamanın şartları dahilinde değerlendirir ve günümüzde yalın şekilde bu kural uygulamaya kalkışılmaz ise sorun çıkmaz, "İslamofobi" korku da olmaz.
Günümüze gelelim; ben halk arasında sohbet ederken insanların birbirine "Kafir" veya "Münafık" dediğine şahit oldum! Mesela kişi sevmediği kendi açısından yalanını yakaladığı birine "Münafık" deyiveriyor. Ya da ibadet ettiğini açıkça görmediği, oruç yerken gördüğü birine "Kafir" deyiveriyor. Eğer ayetteki "Cehennem"lik olarak nitelenen kişiler bunlar kabul edilirse "İslamofobi" nin korkunun asıl kaynağı da görülmüş olur. Elbet ayette işaret edilen "Kafir" ve "Münafık"lar bunlar değil; çünkü bu insanlar "İslam"a karşı savaşmıyor! İslam’la savaşı olmayan "Kafir" ise "Zımmi" denir ve ilişilmez! Zımmi değilse bile ibadetini gizleyen veya günahkar olandır, bu da kafir ya da münafıklığa girmez!
Son tahlilde;"İslamofobi" İslam korkusunun kaynağına inmeden yüzeyden "Dine saldırılıyor" söylemleriyle yasaklar getirerek bu korku önlenemez! Korkunun kaynağına inmeden korku kalkmaz! İnsanlar "İslam" ın güzelliğine, korkulacak yanının olmadığına, herkesin kendi kişisel tercihini özgürce yaşayabildiği bir ortamın islamda olduğuna, kimseye karşı "Cehennemlik" yakıştırması ile "Cihat" edilmeyeceğine inandığında "İslamofobi" de kalmaz! Güçlenene kadar esnek davranıp, güçlenince sert davranırlar korkusu varsa "İslamofobi" devam eder. İslam yeryüzüne galip olsa da bu korku ile kabulller sağlanmışsa içten içe "Münafıklık" devam eder. Temennim insanların riyakarlaşmasına zemin hazırlayan korkunun ortadan esastan, korkuyas esas olanın kaldırılmasıdır.
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
" ...kimseye karşı "Cehennemlik" yakıştırması ile "Cihat" edilmeyeceğine inandığında "İslamofobi" de kalmaz."
Ayeti kerimeler birileri İslamdan korkmsın diye kaldırılamaz ya da yumuşatılamaz. Bu Kuran, beşeri bir anayasa kitabı değildir. Çağ değiştikçe çağa göre uyarlama yapılamaz. O Hristiyanların ve Yahudilerin yaptığı iş.
Bugün pek çok yazınızı okudum. Kendi görüşümü bu yazıya katmadım diyorsunuz. Bir kere bu yanlış. Burada yazılanların tamamı sizin kişisel yorumunuz zaten. Okuduğum kadarıyla yazdıklarınız hep bu yönde.
Neyse, uzattım kusura bakmayın. Benim fikrim size katılmama yönünde. Ve bu yazının tavsiyelerini uygulamak İslam inancına zarar verir diye düşünüyorum.
Saygılar.
Ahmet Bektaş
şeyleri yazarım ki inanç nilinç farkını da "İnanma bil" yazımda yazdım. Çok teşekkür ederim yorumunuzu da sevdim. Saygı ve selam ile. Ben her hangi bir dine fayda zarar ekseninden asla bakmadım. Dinler umurumda değiller. İzimler de. Hatta tüm inançlar... Bakınız Muhyiddini Arabi nin sözü "Arif için din yoktur" bu konuda Kevser Yeşiltaşın da bir kitabı var. "Arif için din yoktur "kitavın adı. Yazımı da kopyalayıp yoruma ekliyorum umarım okursunuz. Yani uzun zahmet olmasın.
İnanma Bil
İnanç Nedir? Mutlak manada inanç var mıdır?
İnanç:Bir düşünceye gönülden bağlı bulunma.
İnancın tanımında bile bireyselliği görebiliriz! "Her gönülde bir aslan yatar" Yani her gönülde aynı aslan yatmaz! Demek gönülden bağlı olmak bireyseldir. İnsanlık için belki en önemli ve göz ardı edilen sorun burada! İnancın sistematiğinden doğan sıkıntıları aşamıyor insanlar. Gönüllerde yatana müdahale de bu yüzden oluyor. Mutlak manada deliksiz inanç olmaz, bilinç dahi mutlak manada tam olmaz! Bu boyutta algılarımızın göreceliliğiyle inanır ve biliriz. Kabiliyete göreceli. Çoğu zaman "İnanç", "Bilinç" yerine kullanılmış. Hatta bu ayrımı Sait Nursi; tahkiki (hakiki) iman, taklidi iman şeklinde ayırmış. Yunus ise "İlim kendin bilmektir" diyerek, bilmeye işaret etmiş. Yani hem kendini bileceksin, hem de kendin bileceksin; nakil bilgilerle oluşan inancı içselleştirip bilgiye, bilince çevireceksin.
İnanç ile bilinç aynı mıdır?
İnanma, bil!
İnanç ilk adımdır, neyi bileceğimizi bize bildirir. Bilmediğimizi öğrenmek için ilk adım inanmaktır. Define avcısı, toprağın altında hazine olduğuna inandığı için toprağı kazar! Kazıya başlamadanki hali inanç, kazı sonucunda (Bulur ya da bulamaz) bu da bilinçtir. Yani kazıdan sonra hazinenin varlığı yokluğu konusunda bilince ulaşabilir. Öncesindeki inanç durumu kendine özeldir. Sonraki durumu ise topluma aktarabileceği bir bilinç durumudur. Yani insan bilmeden inancını (doğru yanlış) olarak topluma aktarması sadece danışma kapsamında olur. Bildikleri ise tavsiye kapsamında olabilir. Bakın burada önemli olan şu; inanç da bilgi de danışma ve tavsiyenin ötesinde bir dayatma yetkisini vermiyor! Zorlama hakkı hiç yok. Toplumsal adaletin sağlanması için insanların hak ve hukukunu korumak adına zararlı unsurların zor kullanılarak engellenmesi inanç değil "Hukuk" alanına giriyor. Yani şahit "Ben inanıyorum bu kişi suçlu" derse delil olarak değeri yoktur. Şöyle demesi şahitlik açısından geçerli olabilir;"Ben biliyorum, gördüm!" Bu dahi diğer delillerle anlam kazanır. Bilmesi veya görmesi de kendine görecelidir!
İnanç bilince dönünce kalkar mı?
Elinde siyah bir kutu tutan adam, kutuda Dünya'nın en büyük elmasının olduğunu söylese... Kutuda elmas olduğuna inananların tamamı aslında kutuda elmasın olduğuna değil, kutuda elmas olduğunu söyleyene inanır! Çünkü elması görüp incelemediler! Elması önceden bilenler, elması görüp incelediğinde ise artık kutuda elmas olduğuna inanmaz, bilir. İnanç, bilince dönmüştür. Yani söyleyen aracı da inanç da kalkar ve bilinç gelir. Bilinç dahi öncenin öğretilerinin üzerine gelişiyor! Dikkat! İnsan genlerle taşıdığı bilinci kendi yaşadıklarıyla geliştirir. Deneyimleyerek kendi öz algılamasının sonuçlarını bilinç olarak edinir. Öncekilerin ona "İnanç" olarak öğrettiklerini o bilince çevirir. İnanç olarak aktarılan belki öncekilerin bilinciydi ya da sadece inancıydı bu deneyimlenmeden bilinmez. Burada inanç ona kılavuz olur. Çünkü inanmadan tercih yapamaz. İnandığı şeyi deneyimlemek için tercih edebilir. Buraya dikkat biri çıksa ve dese ki; "Bana inanın, kutuda elmas var!" Ama asla kutuyu açmasa; açılmasını isteyenleri de "Hain, inançsız" ilan etse, itiraz edenleri de çarmıha gerseler! Ne olur? Zulüm olur; inanç, bireysellikten çıkmış ve sistematik bir baskı aracı olmuştur... İnancın bilince yol vermeme hali oluşmuştur. Oysa herkesin inandığı şeyi sorgulama ve bilinç edinme hakkı vardır. "Bu Dünya'nın en büyük elması olmayabilir, belki bir yerlerde daha büyüğü vardır." diyen de olacaktır, hatta "Bu elmas değil" diyen bile olacaktır! Bireysel algılar ve inançlar açısından insan özgürce kanaat kullanabilir, tercih yapabilir.
İnancın bilince dönüşmesi esas. Bunun aşamaları elbet var. Örnekteki elmasın kutuda olduğunu söyleyene inanmak ilk aşama . Bu söyleme inanıp kutuyu açmak ikinci aşama, elmasa dokunma, inceleme aşamalarının en son noktası bilmektir. Bilinç halinde inanç kalmaz. İnanç hala varsa bilinç tam oluşmamıştır, şüphe vardır!
Son tahlilde; her konuda bilinç esastır. İnanç tercihe yol gösterir. İnanç da bilinç de kişiye göreceli olduğundan sistematik olarak topluma dayatılması sakınca doğurur. Tavsiye edilebilir, edilmeli. İnancın ve bilincin sadece tavsiye edildiği toplumlarda diğer insanların kendi öz bilincini oluşturması kolaylaşır. Zorlama olursa inanç gelişir ama bilinç asla açığa çıkmaz! Taklidi olan inanç, riya ve "Münafıklığa" zemin hazırlar. İnancı dini alana hapsetmek doğru olmaz. İdeolojik inançlar da dini inançlı veya ateist olmak da kişinin özgür kanaati tercihi olması sebebiyle inanç kapsamındadır. Bilince dönüşmesinin önü açık olursa su akar yolunu bulur. İnsanları standatlaştırmak melekleştirmek gibidir. Literatürde olduğu gibi melekler insana secde ediyor ise insanı meleklerden üstün yapan tercihi ve bilincidir. İnsanı, inanç alanına hapsedip bilince mani olmak; insanı melekleştirmek olur ki dinde aşırılık bu sonucu doğurur. İnanca mani olmak da aynı kapsamdadır. Bazıları da kendi bilinçlerinden o kadar emindir ki başkalarının inancına dahi tahammül edemez... Benzer haller çok yaşandı, yaşanacaktır.
Selametle,
Ahmet Bektaş
Aynur Engindeniz
Anlayışla karşlıladığınız için çok teşekkürler.
Saygılarımla.
Ahmet Bektaş
Aynur Engindeniz
Fikir başka başka olmasaydı, dost olurdu kuzuyla kurt demiş şair. Önemli olan hakeret etmeden, dışlamadan herkesin inancına ve inançsızlığına, fikrine ve fikirsizliğine saygı duymak. Bazen gerilebiliyoruz ama insanız sonuçta.
Herşey hayırlısıyla gönlüzüce olsun sayın şair.
Ahmet Bektaş
Aynur Engindeniz
Ben inancımı hayatımdaki herşeyin üstünde tutarım. Yaşama sebebim diyebilirim. Ama benim inancım aynı zamanda geniş düşünmeyi emreder. Kuranda pek çok ayette düşünen insan sözü geçer. Çünkü düşünen insan hakikati mutlaka er ya da geç görür. Gerçek tektir çünkü.
Batı felsefesi ilerledi çünkü onların belli sınırları yok. Fakat kabul etmelisiniz bizim dinimiz mutlak teslimiyeti ön görür. Bazı şeyler sorgulanmaz. Bazı şeyleri normal insan algısının kavrayabilmesi mümkün değildir. Bunu söyleyince anında yobaz damgası yiyoruz ama bu bir gerçek. Elbetteki ortalıkta binlerce sahte hadis ve tefsir dolaşırken her okuduğumuza eyvallah demeyeceğiz. Ama İslamın tartışmaya açık olmayan yönlerinin popülist yaklaşımlarla ele alınması beni üzüyor. İnsan hangi düşünce sisteminden besleniyor olursa olsun karşı taraftaki insanların, bir dine, takıma ya da her hangi bir şeye sempati duyan insanların sözleri karşısında incinip incinmeyeceğini hesap etmeli, kendi doğrularını söylerken o şiarla hareket etmeli.
Demem o Doğu felsefesi mecburen din eksenlidir. Ve gelişimi bir noktaya kadardır. Felsefenin dalı olan şüphecilik -herşeye şüpheyle yaklaşma- bizim dinimize aykırı. Dinde kayıtsız şartsız iman esastır. Fakat bu demek değildir ki hayatın başka alanlarında şüpheci olmayacağız.
Koruma işine gelince haklısınız. Zaten dinin korunmaya ihtiyacı yoktur. Allah Kıyamete kadar Kuranı koruyacağını vadetmiştir zaten. Şimdi bu ayetlerle sabit. Biz kalkıp Allahın bu vaadi üzerinde sınırsız bir felsefe yapabilir miyiz? Şüpheci yaklaşabilir miyiz? Ben yapmam şahsen.
Atatürkü koruma kanunu var mesela. Bence bu utanç verici birşey. Niye böyle birşeye ihtiyaç duyulmuş? Onun öğretileri yeterince sağlam ve akılcı değil mi yoksa? Ya da korunmaya ihtiyacı var mı gerçekten? Fikirlerin ve dinin kanunla korunması akıl dışı bir durum.
Anlayışınızdan dolayı tekrar hürmetler. Allah'a emanetsiniz efendim.
Aynur Engindeniz
Ahmet Bektaş
İslamofobinin nedeni insanların gerçekten korkması değildir. Kalplerine hidayetin inmemiş olmasıdır. Bu zamanda bilgisizlik kavramından söz edilemez. Bilgiye ulaşmak o kadar kolay ki ve bulunabilecek en kolay bilgiler de İslami bilgiler. Tonlarca yazılmış, çizilmiş, yaşanmış örnekleri var. Bu zamanda "Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir." Hadis-i Şerif'ini arayıp da bulamayan kimse olduğunu hiç sanmıyorum. Sadece kalpleri, gözleri, zihinleri kör olduğundan buradaki paylaşımı, birlik ve beraberliği, merhamet duygusunu, insanlık üst değerini görememe sorunları var. Bu sorun hidayetle çözülebilecek bir sorundur. Onu da Allah verir. Vesilesi ne olur bilinmez ancak; gönül ister ki inşaallah biz oluruz da kurtuluruz. Seçtiğiniz konu gerçekten yazılmaya değer bir konu. Emeğinize teşekkür ederim. Muhalefet olarak yorumlamayın, yazdıklarınıza katılıyorum ancak; ben de sadece kendi görüş ve inançlarımı paylaştım.
Selamlarımla...