- 684 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kadıfekale "Mühür Dergisi s.42"
KADİFEKALE
Milattan Önce dördüncü yüzyıldı. Hava bir açıp bir kapıyordu. Zırhını giyinmiş bulutlar misafir ağırlamaya hazırdı artık. Büyük bir taş salonda, tanınmış masalcılarından şaman Ahmet son kitabıyla ilgili bir sunum yapacaktı. Canyoldaşının ısrarı üzerine katılmıştı toplantıya. İlerde olacaklardan bahsediyordu romanın içeriği. Osmanlı’nın o şaşalı zamanlarından. Moda olmuştu Osmanlı’yı hayal etmek her fırsatta. Burası Smyrna’ydı, İlk kurşunun yıllar sonra sıkılacağı kent. O zamanlar kentsel dönüşüm projesi de yoktu henüz. Kale, “M.Ö. 1320” lerde deniz seviyesinden 186 m. yükseklikteki bu tepede, (Eski adı Pagos) Smyrna’ya nispet olsun diye, halkın ısrarı üzerine, Doğu Seferine çıkan Büyük İskender’in generallerinden Lysmachos tarafından kurulmuştu. Kalenin etrafında derme çatma evlerde yaşıyordu yoksul halk. Eteklerinde Meles Çayı uzanıyordu. Sevdikleri arkadaşları da diğer Amazonlu kadınlar gibi bu çayda serinliyordu zaman zaman. Sıçrattıkları su damlaları, söyledikleri şarkıların havaya karışan notalarıydı. Her estiğinde İmbat, dile gelecekti ten kokulu bu şarkılar. M.S. yirminci yüz yılda “Denizi kız kokan” dizesini yazacak olan ozan da belki bu ve benzer masallardan esinlenmiştir kim bilir. Tepeden görüntüsü harikaydı manzaranın. Daha başka ne söylenebilir ki!…
Şaman Ahmet’in sunumundan sonra, aklı havada arkadaşlarının ısrarıyla, kaleye çıkmaya karar verdiler. Sağlık problemi olmayan iki arkadaş yürüyerek tepeyi tırmanmaya başladı. O da, toplu taşıma aracıyla daha sonra katılacaktı onlara. Semt fakir olduğundan, nerede işe yaramaz aygır varsa, onlar koşulmuştu arabalara. Her devirde olduğu gibi yalnız seçim zamanlarında anımsanan halk, acılı lahmacun gibiydi. Kopup geldikleri memleketlerinin özelliklerini yansıtıyorlardı. Sert yapıda insanlardı. Her an patlamaya hazırdılar. Bu nedenle de civarda “Yirmi Birinci Yüzyılda Toma olarak adlandırılacak” güvenlik arabaları hazır bekletiliyordu. Arkalarında bayraklarla donatılmış mezarlık uzanıyordu…
Şehitlik denilen yerde indi. Haberleşme kanalı beyaz güvercinlerden, arkadaşlarının bir iki dakika içinde geleceklerini öğrendi. Buluştular. Gidilecek kahveye iki yüz metrelik bir yokuş daha vardı. Taştan oyulmuş fincanlardan kahveler içilecek, fallar bakılacaktı. O da bir diğer fincandan haberleri seyredecekti. Yüzyıllar sonra politikanın en beceriksiz kişileriyle ilgili haberler onun ilgi alanıydı. Al birini vur öbürüne. Suya bakarlar öyle söylüyordu, anımsadığı kadarıyla. Neyse, ahlaya puflaya, küfür ede ede yürüdü. Seyyar satıcıdan unlu bir şeyler aldı. Ne olur ne olmaz diye. Turistik yer. Her devirde olduğu gibi örneğin “Taş Devri” den beri, kişilere uygulanan kazık kültürü bugün de güncelliğini koruyordu. Uyanık olmalıydılar. Nitekim öyle de yaptılar. Yanlarında getirdikleri gevrekleri çayla yediler…
Yirminci yıl ozanlarında Beyatlı’nın, İstanbul şiirdeki gibi onlar da aziz Smyrna’yı tepeden; Agorasıyla, Meles Çayı’yla, daha sonra ünlenecek Karşıyaka’sıyla seyrettiler. Son yüz yılın harika buluşlarından biri olan fotoğraf makineleri olmadığından papürüs üzerine makyaj için kullandıkları kömür kalemle bu anı ölümsüzleştirdiler . Benzer buluşların yabancı ülkelerden ipek yolu üzerinden ithal edilmesi üzerinde konuştular. Yeterince bilimsel araştırmalar yapılmadığı üzerinde tartıştılar. Neleri eksikti ki onlardan? Sonuç olarak şaman din adamlarının katı tutumları nedeniyle geri kaldıkları sonucuna vardılar. Ne yazık ki köktencilik her dönemde olduğu gibi değişik şekillerde ağırlığını hissettirmekteydi bugün de. Çıkar ilişkileri, özellikle potansiyel kölelik, daha sonra da ümmetçilik adı altında gelecek yüzyıllara taşınacaktı. Günlerinin içine, daha fazla limon sıkmamak için konuyu değiştirdiler.
Canyoldaşının gözlerinin içine baktı adam. Güneşin batışını seyretti.Mutluluğu bir kere daha içinde duyumsadı. Evet, yaşamındaki en güzel günlerinden biriydi bugün. Yorgunluğuna değmişti. Kaleyi yaptıran ve restore ettirenlere bir kere daha teşekkür ettiler, aynen kaleye çıkmalarına sağlık veren Amazonlu güzel arkadaşlarına da...
M. Mazhar ALPHAN
YORUMLAR
'' Ne yazık ki köktencilik her dönemde olduğu gibi değişik şekillerde ağırlığını hissettirmekteydi bugün de. Çıkar ilişkileri, özellikle potansiyel kölelik, daha sonra da ümmetçilik adı altında gelecek yüzyıllara taşınacaktı''
...
Yüreğinize, kaleminize sağlık Mazhar bey...
Şaban Aktaş tarafından 10/2/2012 6:08:55 PM zamanında düzenlenmiştir.