- 1089 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
İŞTE GELDİM GİDİYORUM 17
İŞTE GELDİM GİDİYORUM
Bölüm 17
O gece müthiş bir yağmur yağdı. Kumsalda toplanmak mümkün değildi. Birkaç arkadaş toplandı ve ülkede iyice artan siyasi kan davasının, okula sokulmaması için çareleri konuştular. Hatta o gece, karşıt görüşün önde gelenlerini de çağırıp, konuyu ayrıntılarıyla konuştular. Olay çıkmaması konusunda karşılıklı sözler verildi; örnek davranışlar sergilenmesi istendi. Tüm arkadaşlara da duyurulmasına karar verildi.
Delikanlı, can dostu arkadaşını da çağırdı yanına ve artık hafif çiselemeyle devam eden yağmurda ıslanmak için, yürümeye başladılar birlikte. Bir süre yağmurun tadını çıkardılar. İkisi de susmaktaydı. Sanki ikisinin de beyinlerinde çok şey vardı da nereden başlayacaklarını bilmiyorlardı. Delikanlı bozdu sessizliği önce…
-Sence iyi yaptık mı karşıdakilerle görüşerek?
-Bence iyi yaptık da… Biz liseyiz; neden üniversiteler kavgayı önlemiyorlar? Onu düşünüyorum işte. Bizim yaptığımızı onlar yapamaz mı sanki? Bu durumda ya biz yanlış yapıyoruz ya onlar…
-Onlar da yanlış yapmıyorlar, dernek de… Onlarla da konuşuyoruz, yöneticilerle de. Hiç kimse kavga istemiyor; ama hergün eksik de olmuyor. Hiç bir yer bizim okul gibi değil. Kavga, kan…
-Nasıl gidiyor kız arkadaşınla durumlar?
Delikanlı birden durdu… Bu meseleler nedeniyle konuşamamıştı ki pek. Hemen hergün konuşuyorlardı; ama belirsizlikler vardı. Konuyu kapatmak istedi. Başka konuya geçiş yaptı.
-Yarın beraber gidelim ha…
-Nereye?
-Komşu ilçede gece tertiplenmiş. Giderken minibüsle gideriz, gece dönerken oradan bir abimiz arabasıyla dönecek. Bizi getirir.
-Oğlum var ya! Konu değişmekte ustasın ha… Bunu yarın da diyebilirdin.
-Hadi uyuyalım. Çok uykum geldi.
Yatakhaneye yöneldiler. Zaten aynı ranzadaydılar. Sessizce girdiler koğuşa ve yattılar yataklarına. Herkes uyuyordu. Delikanlı fısıldadı, ranzanın altında yatan arkadaşına:
-Cevap verme ve uyu! Ben o kızı çok seviyorum.
……………………………………………..
Ertesi gün komşu ilçeye gittiler. Gecenin olduğu salona varmışlardı. Aslında açlardı; ama idare etmek zorunluydu onlar için.
Gecenin tam ortasında, sazlar çalınırken, neşeler yerindeyken tanıdığı biri işaret etti. Bu kişi kendisinden beş yaş kadar büyüktü. Abi derdi ona. Derneğin de eski bir idarecisiydi. Kalktı gitti yanına.
-Buyur abi?
-Hadi gidelim. Bir kişilik yer var. Arkadaşın da diğer arabayla gelir sonra.
-Ama beraber geldik onunla. Sürüden ayrılanı kurt kapar abi.
Güldü böyle derken. Belliydi ki konuşacakları vardı. Aslında diğer arkadaşına da çok güvenirlerdi; ama arabada yer yoktu demek ki.
Delikanlı arkadaşına söyleyerek yola düştü diğerleriyle.
Gece yarısı ulaştılar şehre. Arabayı kullanan kişi herkesi indirdi merkezi bir yerde. Uykusu geldiği için gitti evine. Delikanlı ve diğer dört kişi deniz kıyısındaki parka doğru yürüdüler. İçeri geçtiler. Bir trafo binası vardı parkın z ilerisinde. Delikanlıya işaret eden oraya yöneldi. Delikanlı ve diğerleri de peşinden gittiler. Issız bir yer olduğu için tuvalet ihtiyaçlarını göreceklerini düşünüyordu delikanlı. Öyle de oldu. Herkes bir yere dağıldı ve ihtiyaçlarını gördüler.
Delikanlı gideceklerini düşünürken, içlerinden biri trafo binasının yanındaki taşların arasından bir kutu boya ve fırça çıkarıverdi. Trafonun duvarlarına sloganlar yazıyordu. Sonra denize doğru yönlendi hepsi. Denizle parkı ayıran yarım metre yükseklikteki duvara da sloganlar yazılmaya başlandı. En genç olan, delikanlıydı, o nedenle, gözetleme görevi verilmişti ona. Epeyce sloganlar yazıldı.
Delikanlı yüz metre kadar öteden, elinde tabancalar olan altı kişinin, kendilerine doğru geldiğini gördü. “Şimdi yandık!” dedi içinden ve bağırdı:
-Abiiiiii! Tabancayla geliyorlar… Bizim tabanca da yok kiiiii!
-Susssssss! Duyuruyorsun onlara! Şimdi tepemize binerler. Hadi! Herkes değişik yönlere kaçsın. İz kaybettirin. Hadiiiii!
Boya kutusunu da bıraktılar ve herkes koştu. Tabi delikanlı da… Tabancalı adamlar peşlerindeydi. Diğerleri değişik yerlerde gözden kaybolunca delikanlı yalnız kaldı. O da bir kilometre kadar koşmuştu. Karanlık bir çıkmaza yöneldi. Ardındakilerin ayak seslerini duyuyordu. Kalbi çarpıyordu. Hem yorulmuştu, hem ölüm korkusu vardı. Karşı düşüncede olanlar tabancayla kovalıyorlardı. Yakalasalar kesinlikle affetmezlerdi. Vururlardı.
İki apartman arasında bir boşluk gördü. Oradan geçerse kurtulabilirdi. On kez kadar denedi; ayakları bile geçmiyordu oradan. Ama ayak sesleri de yaklaşıyordu. Ya ölecek ya geçecekti. Duvarlara yüzü sürülse, derisi kalksa; ameliyatla düzelirdi. Geçerken kolu kopsa darlıktan, kolsuz kalırdı, ama hiç değilse yaşardı. O aralıktan geçemezse yaşama şansı hiç yoktu.
Annesinin gülen yüzü aklına geldi. “Oğlum, hiç kavgalara karışma ha!” demişti gelirken. İçin açin de ağlamıştı gülen yüzünün gerisinde. Babasının otoriter sözlerini düşündü; ”Siyasete girdiğini görürsem evlatlıktan reddederim seni!” demişti o da… Bir kez daha denedi… Olmadı.
O an müthiş bir sağanak yağmur başladı. Sanki delikanlı için gök ağlıyordu. Üstündeki kaba şeyleri çıkardı. Sadece pantolonu vardı. Üst kısmı çıplaktı artık. Bir kez daha denedi. Hafif girdi araya. Devam edemedi. Sırtı, göğsü kanamıştı sürtünmeden.
İç geçirdi derin derin…
“-Geliyorum dede yanına.”
Bu sözü sesli söylemişti. Sanki dedesi ona artı bir güç vermiş gibi hissetti kendini. Ölmek ya da kurtulmak… Bu daracık aradan geçmek ya da geçememek gibi birşeydi. Yağmur ve toz çıplak üst taraflarını çamur gibi yapmış, kayganlaştırmıştı. “Bir kez daha!” dedi içinden.
Sürtünerek. Can acısı zirve yaparak yan yan geçiyordu işte. Zorladı kendini. On metrelik yer adeta kilometreler geliyordu ona. Zamanla yarışıyordu aynı zamanda. Ve sona gelmiş, kurtulmuştu.
Gömleğini giydi. Kendini gizlemek için bir meşrubatçıya girdi. Dili tutulmuştu sanki. Meşrubatçı soruyordu:
-Ne yapayım istersin?
-Ne yaparsan yap. Fark etmez.
En pahalısından yapmaya başlamıştı. Dikkat etti çevreye şöyle… Eşek eti ile lahmacun yediği yerdi burası. Duvarların arası buraya çıkarmıştı onu. Bağıran iki kişinin sesini duydu. Elleri tabancalıydı ve meşrubatçıya girmişlerdi. Herkes yere yattı. Delikanlı hala oturuyordu ve şoktaydı. Biri, iki parmağını ağzına götürüp müthiş bir ıslık çaldı. “İşte şimdi dedeciğimle buluşuyorum” dedi içinden.
-Koşun! Burada! Koşun!
Tabancalar çevrilmişti delikanlıya. Gözlerini yumdu bir şey görmemek için.
(On yedinci bölümün sonu)
YORUMLAR
Turgay COŞKUN
Saygılar...
Turgay COŞKUN
Elektrik kesildiğinde yeni yorum yazmıştınız... Şimdi okumuşsunuz bile :)))
Sev_tap
Yine en heyecanlı yerde kalmış, diğer bölüme kadar durmadan seçenekleri tart kafada.
Takipteyim ve merakta, saygılarımla.
Turgay COŞKUN
Sizce ne olacak? Fikrinizi almak isterim...
Teşekkürler yoruma..
Saygılar...
handan akbaş
Eski mutlu sonla biten Türk filmleri gibi olursa, bir şekilde paçayı kurtarır.
Yazarımızın bileceği bir devam, selamlar.
ben konunun devamı hakkında fikir yürütmeden, yazar bizi nereye kadar sürükleyecek onu merakla beklemekteyim
büyük bir beğeni ile okudum ve bekliyorum yine
kutlarım emeğinizi hocam
saygı ve hürmetlerimle
Turgay COŞKUN
Şaka bir yana, sanırım ki, kahraman hayat içinde aldığı dersleri aktarınca kahramanın görevi bitecek...
Teşekkür ediyorum değerli yoruma...
Selamlar... :)
Yazılarınızı her ne kadar yorum yapmasam da, takip etmekte ve puan vermekteyim.
Okuru meraklandırmasını iyi bilen bir yazarsınız bu bir. İkincisi, yazılarınızı kurgularken hem kendiniz, hem okurlarınız öykülerin içine düşecek kadar güzel hikaye şekline dönüşüyor. Bu büyük bir ustalık.
Çok beğendim ve her zaman da çok beğendiğimi söylemeden çıkmak istemedim sayfanızdan.
Kaleminizin başarıları daim olsun.
Saygılarımla.
Turgay COŞKUN
Sizin yorumunuzu okuyunca bir altta yorumu olan değerli kalem KEMNUR bana sormuş puan vermeyi. Ona da yazdığım gibi, puanın nedenini ben de bilemiyorum. Mesajla ya da buradan yazarsanız çok sevinirim.
Öykülerimin genel özelliklerinden söz etmişsiniz. Çok teşekkür ediyorum. Mutlu edecek, onur verecek sözlerdi. Okurlarımla birlikte öykünün içine kadar düşecek halde öyküyü konuşmamızı ben bir şeye bağlıyorum. Ki bu sadece Edebiyatdefteri'nde olmadı. Yazdığım her yerde aynıydı ve aynı soruyu ben de kendime sordum. "Acaba abartıyor muyum? Okuyucuyu ben mi zorluyorum?" gibi sorular düşündüm. Ama gördüm ki okurlarım irdelercesine yorumlar yazıyorlar. Kendimce nedenini buldum... Belki doğrudur belki yanlış...
Şiir, deneme, masal ve öykülerimin tamamında net bir yaşanmışlık vardır. Ya kendime ait bir yaşanmışlık, ya da bizzat görüp tanık olduğum bir yaşanmışlık... O nedenle, sanırım okuyanlar bizzat kendilerini buluyorlardır yazılarda. Sonrasında yorum ve alt yorumlarla olayları iyice irdelemek de öykü ve diğer yazılardaki mesajları daha çabuk ulaştırıyor yerine.
Nice yazı ve şiirlerde görüşmek üzere değerli yazarım...
Saygılarımla...
Davidoff
ve İçinde gezinirken işletmecisine bazı suallerim olmuştu. Aldığım yanıtlerın içinde dilimi lâl eden cevap olduğu gibi, sayfanızda da dilimi lâl eden cevaplar oldu...
Puan... Bana göre adettendir.
Misafirliğe gidilmiş bir evde içilmiş bir kahvenin değeri gibi.
Adet yerini bulduysa, ne mutlu.
Turgay COŞKUN
Saygılar...
Kemnur
Turgay COŞKUN
Ama bilmemizde de büyük yarar var. Hangimiz öğrenirsek bir diğerimize söylesin bari...
Saygılar, selamlar dostum...
Turgay COŞKUN
Öyküler zaten biraz gizemli olmalı diye düşünüyorum :)
Umarım beğeniyle okuyorsunuzdur...
Selamlar... :)
Resim ve öykünün bu bölümü çok uyumlu olmuş. Bu tarafla öte taraf arasındaki bir çizgi, bir geçiş kapısı. Olaylara göre yerinde bir seçim.
Bir önceki bölümde de dediğim gibi, delikanlı ders hariç herşeyi en güzeliyle yapmakta kararlı. İşte bunu anlamak mümkün değil. ben de sordum soruşturdum senin verdiğin gibi cevaplar aldım. "O yılları yaşamadan nedenleri sorgulamak mümkün değil; anlaşılmaz" dediler... Demek ki ne oyunlar tezgahlanmış dış güçlerce. Ne kötülükler düşünülmüş...
Delikanlıyı öldürüp öyküyü bitireceğini düşünmüyorum. ölüme yakın gibi dursa da kurtulacak ya da yaralanacak bence. İnşallah kötü birşey olmaz.
O geçiş mücadelesine hayran kaldım. Demek ki hayata tutunmak böyle birşeymiş...
Yine çok güzeldi bu bölüm...
Tebrik ediyor, sevgilerimi bırakıyorum...
Turgay COŞKUN
Resmi, çocuğun durumu nedeniyle, "O taraf mı bu taraf mı?" gibi bir düşünceye dayadım bugün.
Çok doğru bir sorgulama ve cevap bence... Olaylar çok kötü iken, can pazarları yaşanırken, artık mantık bitmişken o olayları kimse tarafsız anlatamaz. Çünkü o yıllarda her insanın en azından bir can yanması olmuştur.
Delikanlının akıbeti sonraki bölümde belli olacaktır.
O geçiş beni de çok etkileyen bir olay. Bir hayatın var oluş yok oluş mücadelesi o geçiş...
Çok teşekkürler güzel yoruma...
Sevgiler, selamlar...
neden bilmem ama sanki gelen eli tabancalılar delikanlının tarafından... öyle geldi bana..
ne ilginç değil mi?aslında söylenen her şeyi duyarız ama aklımızın bir köşesine atarız..sanki onu hiç duymamış gibi yaşarız ve vakti gelince aklımızın o rafından çıkartırız o sözleri..ama artık belki de çok geçtir...
delikanlının o aradan geçmeye çalışması,korkuları güzel anlatılmış.. ve delikanlı o kadar üzgün ki hala,kızla ilgili bile çok konuşmak istemiyor sanki....
insan ister istemez bir kahramanı sürekli okuyunca ya da izleyince ona yakınlık duyuyor içinde..ve ben her geçen seride daha çok daha çok mutlu olmasını istiyorum delikanlının...
saygıalr,sevgiler suskunyazarım..
Turgay COŞKUN
Değerli yazarlarımızdan Seher Hanım kopya istemişti. Delikanlıya ne olacağını merak ediyordu. Ona yazdım kopyayı. Ama beğenmemiş nedense :)
Anne ve babasının sözünü dinleseydi delikanlı; evet uzak olurdu olaylardan... Olurdu da; ya o delikanlı olabilir miydi? Olaya böyle baktım birden :)
Kızla konuşuyor teneffüslerde. Ama olaylar o derece yoğun ki; biraz ihmal etse belki çığırından çıkacak herşey...
Bence de delikanlı mutlu olmayı hak ediyor :)
Değerli kardeşime çok selamlar...
küsss
şimdi okudum kopyayı ama bence zaten bunlar pek kopya olmamış,seher hanım da bundan şikayetçi:)) örtmenim var yaaa..örtmenliğini belli ettin sahiden:))
evet,koyun gibi her denileni dinleseydi..delikanlı bir benliğe sahip olamazdı,orası muhakkak..belki keşkeleri değişirdi..kimbilir...
Turgay COŞKUN
Ben bir de olayın şu boyutuna kafa yoruyorum hep. O dönemi yaşayan bizler; istesek de tam objektif olamayız sanırım... Tarihi sonraki nesiller yazar... Ben inanıyorum ki, sonraki nesiller iyi irdeleyecek ve o dönemi objektif olarak masaya yatıracaklardır.
küsss
Turgay COŞKUN
küsss
kimbilir,belki de en azından yaşayanlardan daha objektif olabilir,dediğin gibi...
Akıcı, sürükleyici ve aynı zamanda geçmişe yolculuk aracı oldu yazınız. Bir anda kendimi o günlerde buluyorum. Tek tek canlanıyor gözlerimde. offfffffff hocam ama olmaz ki, en heyecanlı yerinde bitti:(((((
Yarın ola hayır ola demekten başka çare yok...Ama kopya istiyorum, bizim delikanlı yaşayacak mı, yoksa yaralanıp kurtulacak mı?:)))))
Emeğinize, yüreğinize sağlık. Saygılarımla...
Turgay COŞKUN
Delikanlı ne olacak? Bu soruya bir kaç seçenek sunayım bari.. Birisi olur beklki...
Ya ölecek... Ya yaralanacak... Ya birileri alıp götürecek... Ya çok dövülüp orda bırakılacak...
Saygılar...
Seher_Yeli S.ZerrinAktaş
O ihtimalleri bende biliyorum. Sabret ve bekle diyorsunuz kibarca. Bende bekleyeceğim sabırla. :))))
Saygılarımla...
yine tamda meraklanılacak yerde bitti yazı, inş kurtulur zor durumdan ...
gitmeden okuyabildim yazıyı tebrikler saygımla..
Turgay COŞKUN
Yola çıkacakken yazıyı okumanız için ayrıca teşekkür ediyorum..
Saygılar...