- 2090 Okunma
- 29 Yorum
- 0 Beğeni
YORUMLAR
Aynur Engindeniz
Bildirimi gelmişti ama işyerindeydim dün, bugün evdeyim ve bu hikâyeyi okumadığım aklıma geldi, Aynur Engindeniz aradım on dakika, sayfayı açınca farkettim ki güne düşmüş:) yanlış yerlerde aramışım:)
Öncelikle başarıyı tebrik ederim ki bu kalem bir istikrar âbidesi, her yazdığı başarılı.
Hikâyeye gelince çok fazla söze gerek yok, hayatın içinden yine ve yine yazdığını okuruna en ince ayrıntısına kadar resmediyor ve yaşatıyor yazar, ben yaz tatillerinde gittiğim köyümün yaşantısını gördüm meselâ, kümesi açınca o tavukların nasıl paytak paytak bahçeye koştuklarını, horozların nasıl kasım kasım kasıldığını gördüm, Rahmetli babaannemin sarıkızı ve kafa ata ata onu emen buzağısı geldi gözlerimin önüne, altı taş duvardan örülü ahır, üstü ahşap, kerpiç karışımı evimiz ve akşamları yanan idare lambası.
Emeği ve yüreği kutlarım.
Selam ve sevgimle.
" Bulgur bakır tası seviyor. Hayati soğanı seviyor. Nihayet’in dişleri makbere önden gitti. İki parmağıyla eziyor ekmeği, artık hiçbir şekle benzemeyen ağzına sokuyor. Tepemizde titreyen gölgeli lamba, her gece biraz daha verem. Duvarlar öksürüyor, kilim kırışıyor. Köşede etekleri sararmış bir Hidayet Takvimi sus pus. Kimse görmüyor burada neler olduğunu. Anneme dedim ki; ölüyor bu ev. Baktı yüzüme, birkaç kişi koşarak geçti alnından sanki. Çay buharı gibi, var veya yok. Sustu. Ben onun namına sordum kendime: Ev adam mı ki?
Adam, adam! Biz onun organlarıyız. Yaşatıyoruz onu. Kalbi hangimiz bilmem. Ben doğuran yanıyım."
Alıntı yaptığıma bakma sakın her paragraf alıntıladığım paragraf kadar seçkin, yetkin okunası...
Tebrikler EN DENİZ :)
İlyada odyssiea(N.D) tarafından 10/3/2012 11:45:33 AM zamanında düzenlenmiştir.
"Anneme dedim ki; ölüyor bu ev. Baktı yüzüme, birkaç kişi koşarak geçti alnından sanki. Çay buharı gibi, var veya yok. Sustu. Ben onun namına sordum kendime: Ev adam mı ki?
Adam, adam! Biz onun organlarıyız. Yaşatıyoruz onu. Kalbi hangimiz bilmem. Ben doğuran yanıyım."
ölüyor bu ev...
gerçekliğin, farkındalığın bu keskinliğinin görünmeyen hali nasıl acaba? diye sorarken kendime içimden dua etmek geldi..Allah yardımcınız olsun.
Çevre, dekor betimlemeleri,eşyanın duruma ve kişilere karşı duruşu, yerleştirilişi, karakterlerlerin sözleriyle kişilik detaylarının verilmesi her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş incelikte.
Çok güzeldi hayatı özümseyerek yaşayan bir yüreğin , hayattan bir kesiti yaşatmasıydı adeta.
Vaolun Aynur Hanım.Sevgilerimle.
"Babam Çavuşlu’dan kestane aşırırdı odun dönüşü. O ne zaman kestane getirse yağmur yağardı köyümüze. Evleklere dolan su herkesin bir yerinden geçip dereleri bulandırırdı. Annem böyle suskun değildi o zamanlar. Türkü söyler, danalarla konuşurdu. Sonra bir şey oldu. Annem sustu. Babam bir Fuzuli şiiri gibi bulanıp kaldı. Kapıları kapattılar. Kilit sesi. Anahtar göbeğin içinde kırıldı."
*
*
Karanlık.
Bir çocuğun gözündeki günahlar... Birde günümüze bakalım ellerimiz, gözlerimiz leş içinde.
Kutlarım Engindeniz.
Bu öyküyü okurken farklı bir heyecana kapıldım. Okumayı yarıda kesip bu Aynur Engindeniz'in demek geldi içimden. Evet ilk kez bu duyguyla dolup taştım. Yani ben bu öykeüyü isimsiz ya da mahlaslı nerede okursam okuyayım sana ait olduğunu anlardım. Mara'daki sanatlı söylemlerin ayarında ve daha doyurucu miktarda, "odunluğa karşı çekirdek çıtlama merasimi" derinliğinde içsel ve psikolojik haller ( ki o öykülerin tadı bende bambaşkadır )... Yani bir şey var bir tat bir koku gizli bir imza. Ki ne zordur ve de ne özeldir o imzayı atmak satır aralarına.
Öykünün nesini yazayım.. ziyafet benim için. Bu artık net. Ben öykücülüğünün derdindeyim. Ve keşfinde her defasında. Çoğu şiirde bile rastlanılması hayal ifadeler. Çerçeveletilecek onlarca cümle var. Sevmiyorum çok övmeyi ve övülmeyi. Ancak bana bu heyecanı yaşatana sessiz kalamıyorum. Yani tek kelime abartı yok. Yazarımsın sen ya. Ömrümce okuyayım seni. Şiir tadında sanatlı ifadelerinle.
Aynur Engindeniz
Sana minnet borçluyum. Güzel dileklerin ve heyecanımı katlayan heyecanın için teşekkür ederim.
Sevgimle.
ben bu hikayeyi tam anladım desem herhalde yalan söylemiş olurum,hiç anlamadım desem de..hikayeyi anladım ama öyle bir şey yazmışsınız ki hikaye birkaç türlü anlaşılabilir..aslında belki de hangi kahramanın gözüyle baktığımıza da bağlıdır..evet,hikayeyi anlatan var ama bence tek kişi değil..ilk defa bi hikayede bunu hissettim.anlatan tek kişi gibi iken...
güvercinlerle derdi ne olaki,bakışlarını bile çirkin görse..bu kadar kızgın güvercin besleyenlere de ona bile düşman olmuş???
söyleyecek çok şey var aslında..lafı uzatmak istemiyorum..son olarak...
Nihayet bir de Hayati sorguladık bir ömürde....
saygılar özgün kaleme,sevgili yazarımıza..
Düşündüm neden taklacı güvercinler ; onlar hiç bir zaman özgür değillerdir.Özgürlükleri belli sınırlar içinde hep kendine dönen ,başkalarının güdümünde yine kendi etrafında dönen ,yani var olmaya özgür birey olmaya yasak konulmuş hayatlar gibi.
'' Hayati kemeriyle sırtımı öpünce ''
İşte inceden bir yağmur yağar hep taklacı ,taklacı güvercinlerin üstüne ,sahi ev nedir toprağım.
Çok beğendim
lacivertiğnedenlik tarafından 10/2/2012 4:18:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Aynur, yazını gece yarısından sonra okuyup yorum yazamadan çıkmıştım, sabah sakin okuyarak doğru yorumlamak istedim.
Bende bıraktığı izlenim, ülkemizin en acı yaralarından biri olan çocuk gelinlerden biri diye düşünmüştüm.
Bir yoruma yazdığın cevap, düşüncemi doğruladı.
Bir çocuğun acı dolu hislerini o kadar etkili anlatmışsın ki ürperdim, bir kere daha gerçek hayatta, ufacık kızlarını evlendirmek diyemeyeceğim, çünkü çocuk evlendirilmez, ziyan eden aileleleri Rabbime havale ediyorum.
Bu güzel yüreğin hissettiklerini okumayı seviyorum, günümün yazısı, selam ve sevgiler kardeşim.
Çok güzel bir hikaye. Ruhi açıdan sallantıda genç kız/kadın fikri tanıdık bir imge öykülerde ama burada hiç de tekrar hissi yaratmıyor. Bunu okudukça benimkilerde neyi beğendiğinizi daha da bir anlayamıyorum.
Tek eleştirim son derece önemsiz bir noktayla ilgili: En az beş yerde kerpiç ev betimlemesi geçiyor. Birinci tekilden anlatılan bir hikayede, kahramanın kendi evinin türünü kanıksamış olması gerekmez mi? Başka türde ev mi var köy yerinde? Biz konuşurken metal musluk diye vurgu yapıyor muyuz, tüm muslukların metal olduğu bir dünyada?
Clodius Albinus... Uzun zaman olmuştu elini tutmayalı. Belki hala başsız gövdesi Ren nehrinde salınıyordur, eşi ve oğullarınınkiyle beraber. Clodius Albinus... O da Septimius Severus ölsün istedi, bir ihtimal ayaklarını uzatıp gönül rahatlığıyla çekirdek çitlemek uğruna.
Not: Benim yaptığım da ayıp. Şu hikayede bulaşacak nokta buldum.
Aynur Engindeniz
Anneme dedim ki; ölüyor bu ev. Baktı yüzüme, birkaç kişi koşarak geçti alnından sanki.
Nihayet bakıla bakıla aşınmış bir portre gibi dikildi önüme. Ağzının birazı yok, boynu yok, göğsünün biri yok. Eşarbından sıyrılan saçlarında ince peynir kırıntıları.
Kaburgasına orak sokulmuş ev...
Hangi birini yazayım bilmiyorum. Okuduğuma "en iyisi" diyorum ama ardından daha iyisini daha iyisini yazıyorsunuz, yokuşu çıkar tepeye vardığınızı sanırsınız da başınızı kaldırınca daha yukarıyı görürsünüz ya öyle birşey.
Okurken hayal kuruyorum. Kitabınız çıkacak, bir programda sizinle röportaj yapacaklar ve ben de "ben onu tanıyorum" diyeceğim herkese. Allah kaleminizi işler kılsın en kısa zamanda hayırlısıyla daha büyük okuyucu kitleleriyle buluşmasını nasip etsin.
Güzden mi etkilendiniz sayın Engindeniz. Uyandığınızda gördüğünüz kabus gibi. Nihayet'le Hayati bence de ölsün anlattığının çok ötesinde bir marazları var gibi duruyor.
Günlük kıvamında gelip geçen bir günün arkasından yaşanan basit bir hayat içinde bile ne çok duygu var hissedilen diye hatırlatıyor müellif. Evet, sonrasında muhakkak unutulacaktır diye düşünülse de aslında biriken bir cinnetin ilk adımlarını yürüyor kahraman.
Hiç hayal kırıklığına uğratmıyorsunuz okurlarınızı, ne güzel bir düşgücü.
Sevgi ve saygımla...
Aynur Engindeniz
Sevgiler.
Senin öykülerin bağışıklık kazandırmıyor bünye(m)ye sanırım Aynur' um. Bir yıldan fazladır her okuduğumda aynı hissiyat sarıyor beni.
Efsunlu senin cümlelerin gözümün nuru :) Daha ilk cümlede, kelimede hatta biliyorum abartı olacak ama ilk hecede bile beni öykünün içine çekiyor bir girdap misali. Son noktaya kadar savruluyor, salt okumakla kalmıyor yazdıklarının ruhuna bürünüyorum adeta.
Senin farkın bu işte! Yazmıyor, yaşatıyorsun. Kerpiç duvarlı evin avlusunda yağ ve yumurta,balkonda tütün kokuları duyumsanıyor. Bir bulut incelip geçerken gözlerimizin önünden, güvercinlerin takla sesleri duyuluyor.
Kutluyorum çok pek çok. Rabbim nazarlardan sakınsın...
Baki sevgimle...
Aynur Engindeniz
Günaydın canım. Sevgimle.