- 776 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TEKİR'İN VERDİĞİ DERS
Son bir aydır yazlık evimizdeydik, önceki gün döndük. Orada yaşadığım ve belleğimde iz bırakan önemli bir olay, yazlığımızın bulunduğu sitenin içinde gezip, hayatını sürdüren, benim Tekir adını verdiğim bir kedi ile ilgili.
Komşu villanın güney duvarının saçakları altında, gürleşen bir yasemin çiçeğinin gölgesinde, Tekir’in yaklaşık iki ay önce 4 tane yavrusu olmuştu. Bahçıvan Ali geçirdiği trafik kazası nedeni ile çiçeğin dalları budanamadığından çok çok gürleşmişti ve bu koyu gölge ve dallar, yavruların hem sıcaktan hem de muhtemel düşmanlara karşı korunması için, emin bir sığınak oluşturuyordu.
Anne Tekir günün belli saatlerinde dışarı çıkıp geziniyor, karnını doyuruyor, gerekirse yemek saatlerinde balkonlarında yemek yiyenlere miyavlayıp, açlığını belli ediyor, çok mecbur kalırsa, açık kapılardan içeri dalarak evlerde yiyecek arıyordu. Tabi ki yediği besinler kendi neslinin devamı için, yavrularına süt oluyordu. Sütlenince yavrularını keyifle emziriyordu.
Yavrulardan iki tanesi kendine benziyor, bir tanesi babalarına çekmişti, bir diğer ise hem anne hem babanın ortak özelliklerini fenotip olarak yansıtmaktaydılar.
Arada bir baba Tekir ortalıkta bir görünüyor, yavrularının bulunduğu alanın sınırlarına çişini kondurup, adeta ”Sidiğimin koktuğu bögeye kimse girmesin!” tehdidini ortalığa salıp kayboluyordu!
Yazlıkta bazı tatilcilerin köpekleri de vardı. Her nedense kediler ile köpekler arasındaki ezeli düşmanlık burada da sık sık gündeme geliyordu. Sık sık havlamalara ve hırlaşmalara tanık oluyorduk. Anne Tekir canı pahasına da olsa yavrularını korumak için kendisinden çok daha azman yabancı kedilere ve köpeklere karşı korkusuzca saldırıyor ve onları yavruların yaşam alanı dışına kovalayıp sürüyordu.
Bu arada sık sık TV’lardan şehit haberleri geldikçe, tabutun başında ağlayıp saçını başını yolan anneleri gördükçe, hep anne Tekir’in, yavrularını düşmanlardan korumak için yaptığı boğuşmalar gözümün önüne geliyordu.
Anne Tekir, yavruları yavaş yavaş büyüdükçe, onlara yaşamsal sporları, boğuşmayı, güreşmeyi, hoplayıp zıplamayı, oyun becerisi içinde, gerek kardeşler arasında gerekse kendisi ile boğuşmalarla öğretiyordu. Bir hafta kadar önce yavrular ağaçlara tırmanmaya ve birbirlerinini peşinden dallarda kovalamayı, ağaçlardan aşağıya zıplayıp kaçmayı ve saklanmayı ve ani dönüşlerle, kendisini kovalayana pençe atmayı öğrenmeye başladılar.
Artık bir hafta kadar sonra yavrular serbestçe gezecek ve kendi karınlarını doyuracak kadar gelişip, büyümüş olacaklardı.
Tüm bunlardan çıkardığım dersler bir yavrunun beslenip büyütülmesi ve hayata kazandırılmasının hiç de kolay olmadığı, korumasız kalan yavruların, her an için yaşamsal tehditle karşı karşıya bulunduğu idi. Anne Tekir yavrularını yiyecek arama dışında yalnız bırakmıyordu ve sürekli yavruların bulunduğu alanı dışarda yüksekçe bir noktaya oturarak gözetliyordu.
İşte kedi popülasyonunun bir ferdinde yapılan gözlem ve bana kazandırdığı bilgi ve deneyimler oldu bunlar.
Umarım herkesin kendine göre çıkaracağı dersler olacaktır bu kısa öyküden. En azından her canlının doğal yaşamını sürdüreceği, sınırlarını kendisinin tayin ettiği bir yaşama alanı ”Habitat” var idi ve bu alan sahipsiz değildi; içinde yaşayanlar tarafından korunuyordu. Korunmasız bir alan başkalarının eline geçtiği gibi, o bölgede yaşayanların nesli de kaybolma tehlikesi ile karşı karşıya idi.
İşte asıl mesele bu; olmak ya da olmamak!’ - ’To be or not to be!’
Şaban AKTAŞ
29.09.2012
Fotowww.fotocommunity.de/pc/pc/cat/886/display/29930836
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.