Billur Gamzeli Peri /Çaya Dair Kırk Yazı(18)
Naz efsane perilere özgü tavır, eda, davranış biçimi olarak ifade edilebilir. Naz yapan farkındadır kendine olan özel ilginin. Leyla nazdır, Mecnun niyaz bu bağlamda. Nedimin gazellerinde tavsif ve tasvir ettiği dilberler de hücrelerine kadar nazdır. Bir hayalin hurufata yansıyan yüzüdür. Nedim’ e “Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedim./ Bir peri suret görünmüş bir hayal olmuş sana.” Dizelerini söyleten efsanedir naz.
Şehir İstanbul, şair Nedim olunca bu tarz söyleyişi yadırgayamaz hiç kimse. Kim bilir o güzel beldede hangi gerçek dilberi hayal âlemine taşıdı şair. Fani bir güzeli dizeleriyle bugünlere getirdi. Bugün dahi okuduğumuzda hayalimizde canlandırabiliyoruz o efsane güzeli. Bu hâl güzelin albenisi, nazı kadar şairin mahareti ile de ilgilidir. Nedim yaşadığı devrin güzelliklerine bigane kalmayan, kalamayan fanilerdendir. Bu bigane kalmayış onu ölümsüzleştirmiştir. Dizeleriyle efsaneleştirdiği dilberler hâlâ o güzel şehrin hıyabanlarından salınıp dururlar.
İşte bu yazıda Nedim’in betimlediği dilberleri kıskandıracak bir başka periden bahsedilecek. O peri ne Leyla, ne Züleyha ne Şirin. Nazı, haz bulutlarından yadigar, gamzesi aydan bu perinin. Buğulu bakışlara fer olan billur gamze o. Yahut bir hayalin hayali, gümüş iklimlerin nazlı perisi. Zarif,albenili bir kuğunun suya yansıyan sureti. Cazibesi, bakışların gamzesine odaklanmasına sebep. Cama hayat verir o perinin billur gamzesi. Albenisi ile mütevazı bir seremoninin narin baş kahramanı olur hep o zarafet timsali. O perinin adı “çay” diye anılagelmiştir. Dudaklar, nefaset ve sıcaklığına; gözler billur gamzesine teşnedir.
Nedim’in dilberlerinden farkı, sadece İstanbul’da değil cümle şehirlerde mukim olmasıdır. Bulunduğu şehirlerle özdeşleşip buğusu ve sıcaklığı ile şehri büyülemesi ise fıtratındaki güzelliği tevazu ile susuz dudaklara sunmasından kaynaklanır. Bahis mevzu ettiğimiz dilber nazlıdır; ama kibirli değildir asla. Onun tavsife ve tasvire de ihtiyacı yoktur. Kendine has edası, albenisiyle zaten dudaklarda iz bırakır gönüllerde yer bulur kendine. Gümüş tepsilerdeki billurdan saraylarda endam gösterir. Üstündeki buğu niyazın bir başka hâlidir. Sükut ile , hâl diliyle anlatır kendini bu zarif kuğu. Tanık olanlar zevkle dinler hayat hikâyesini. Zamanın yakut tenli nakşıdır. Rengiyle, ahengiyle, kokusuyla alır anılardaki mutena yerini.
İster kentte, ister bir beldede ister köyde yaşayın bu zarafet timsaline kayıtsız kalamazsınız. Bulunduğunuz mekanda semaver, demlik, çaydanlık gibi avadanlık, su ve ateş var ise kifayet eder. Tek yapacağınız, çay suyunu ocağa koymak. Başka bir deyişle çayı vurmak. Ya da semaveri yakmak. Ondan sonrası kendiliğinden gelir. İyi kaynamış suyu demlikte kara çayla buluşturunca suyun özüne sızan renge ve buğusunda yükselen rayihaya kapılmamak elde değil. Artık o güzel ve sade ortamın bir parçasınız siz de. Çaya teşne dudağınıza çayın buse kondurmasına ramak kalmıştır.
Çayın yanına konuk edeceğiniz yiyeceğin tercihi tamamen size aittir. Artık simit mi olur kurabiye mi olur orasını ben bilmem. Çayınızı şekerli mi şekersiz mi yoksa kıtlama mı içersiniz ona da karışamam. Yalnız, sizinle bir sırrımı paylaşmak isterim. Bendeniz çayı şekersiz içenlerdenim. Çayın tadına ve nefasetine daha çok vardığımı sanıyorum böyle yapmakla. Tabi bu tamamen tercih meselesi. Herkesin kendisine kalmış. Zevkler ve renkler bir de çayın zarafeti ve nefaseti tartışılmaz…
Billur gamze ile efsanesin sen.
Albeni zarafet sana özgüdür.
Suyun sinesinde efsane desen.
Naz özündür bardak sana *gözgüdür.
Ankara, 29.09.2012 İ.K
* ayna