celikhannet İnternet Gazetesinin Önder Gümüş İle Yaptığı Röportaj
Önder Gümüş ile yaptığımız röportajı siz değerli takipçilerimiz için yayımlıyoru
Tarih: 28.12.2008 Saat: 11:00 Gönderen: editor
1. Önder Gümüş kimdir?
1961 de Çopur yaylasında doğdum. 4 yaşımdan itibaren ki ilk çocukluğumda kuzu-oğlak çobanı, 10’undan sonra da hem Bulam dağlarında koyun-keçi çobanı hem de Bulam yazısında rençperdim. Mestan’dan Doğanşehir Azipınar yaylasına kadar, Bulam’ın her taşının, toprağının her santimetre karesinde gözyaşım ve alın terim vardır.
Benim dönemimde Bulam da Orta Okul da yoktu, okuma geleneği de. Ailem karşı olmasına rağmen, Orta Okulu ve Lise 1’i Çelikhan’da okudum. Ardından Malatya Ziraat Lisesine gittim. Ziraat Teknisyeni olarak memuriyete başladıktan bir süre sonra Burdur Meslek Yüksek Okulunu ve Anadolu Üniversitesi (Açık Öğretim) İşletme Fakültesini okudum.
Ülkenin farklı yerlerinde görev yaptım. Türkiye de devletin bir tarım politikasının olması için çok çaba sarf ettim. Bir tarım dergisi çıkarttım. Uzun yıllar ulusal gazetelerde Türkiye’nin tarım politikaları ile ilgili makalelerim yayınlandı. Tarımın en iyi yapıldığı Bursa’nın yerel gazetelerinde yine yıllarca mesleki yazılar yazdım. Askeri Şura, Sağlık Şurası, Milli Eğitim Şurası gibi Türkiye de bir de Tarım Şurasının toplanması ve tarım politikaları oluşturması için büyük fedakârlıklar yapan Sivil Tarım Konseyinin bir üyesi ve Basın Sözcüsü idim. Türkiye’nin en büyük tarım fuarı olan Bursa Tarım Fuarının hem fikir babalarından biri hem de 2002 de 1.sini düzenleyen kurulda resmi sıfatla yer alan bir üye idim.
Meslek hayatımda devletin uygulamaları konusunda doğru yasa ve yönetmeliklere rağmen ülkenin çıkarlarına ihanet eden, işinin ehli olmayan yöneticiler tarafından iki kez de sürgün edildim. 26 yıllık hizmetten sonra geçen yıl emekli oldum.
Eşimle ve üç çocuğumla birlikte Bursa da yaşıyor, günde 15 saatimi ayırdığım bir kitapevinde çalışmaya, dolayısıyla üretmeye devam ediyorum.
2. -Sayın önder gümüş! Siz yıllardır Bulam da değişim isteyen Bulamlı
bir aydınsızın, bu konudaki mücadeleniz şu an ne durumdadır.
Aydın olmak göreceli bir kavramdır. Size göre aydın olan bir başkası için olmayabilir. Ama benim için böyle pozitif bir sıfat kullandığınız için size teşekkür ediyorum.
Aydın olmak ağır bir sorumluluk gerektirmektedir. Aydın insan kendine, ailesine, memleketine, ülkesine ve mümkünse üzerinde yaşadığı yerküreye karşı da gerekli sorumluluğu taşımalıdır. Şimdi, nesnel ve tinsel varlığım yüce Tanrının bana bir armağanıdır. Bu bilinçle bedenimi sağlıklı kılmak, onu korumak ve beynimi geliştirmek, dolayısıyla kendimi yetiştirmek zorundayım. Bu, bütün insanlar için çağlar ve nesiller boyu devam eden bir olgudur. Bence bir aydının yapacağı mücadele ve hizmetler konusunda önüne bir hedef koymasının doğruluğu da tartışma götürür. Çünkü hizmet üretmenin ve mücadele etmenin sınırı yoktur. Bulunduğu yer ve zaman ne yapmasını gerekli kılıyor ise aydın onu yapmalıdır. Tabi ki her şeyi de ancak koşullar elverdiği ölçüde yapabilir.
Ben Ziraat Lisesini okumakla Bulam’ın bitkisel tarım ekonomisini, Meslek Yüksek Okulu Süt ve Ürünleri Bölümünü okumakla Bulam’ın hayvansal tarım ve gıda tarım ekonomisini, İşletme Fakültesini okumakla da Bulam da bireyler arası, Bulam’ın çevre memleketlerle, Bulam’ın devletle olan her türlü ekonomik ve toplumsal münasebetlerini çok iyi yönetebileceğime inanıyordum. Yıllarca Bursa Büyükşehir Belediyesi Yerel Gündem 21 bünyesinde Bursa’nın su ve toprak kaynaklarının kullanımı konularında sayısız raporlar ve sunumlar yaptım. Yerel yönetimin işleyişini çok yakından öğrendim.
Dünyanın ve Türkiye’nin tarihi, ekonomik sosyal yapısı ve her nevi gidişatı hakkında az da olsa mürekkep yalamış birisi olarak Bulam da belediye başkanı olsaydım eğer, Bulam’ı ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda hatırı sayılır bir konuma getirebilirdik. Bir değişim de değil, çok iddialı söylüyorum hatta ve hatta bir “ekonomik ve toplumsal dönüşüm” dahi sağlayabilirdik. Ama olmadı. Bulamlılar buna izin vermedi.
Şimdiye kadar, adayların amacı başkan olmak. Olduktan sonra da beş yıl kış uykusuna yatmak. En fazla kendileri ve taraftarları için belli menfaatler temin etme çabası gösterirler. Bulam ve Bulamlılar için bir şeyler yapmak onların felsefesinde asla ve asla yoktur. Bu gün de ne yazık ki bu hala böyledir.
Benim mücadelem Bulam’a belediye başkanı olmakla sınırlı değil. Çünkü benim dünya görüşüm ve felsefem Bulam’ın sınırlarını aşan bir görüş ve felsefe. Siz bana aydın diyorsunuz ya. Ben bir aydın isem eğer olaylara evrensel bir perspektiften bakmak zorundayım. Bulam’da da entelektüel kimliğimle mücadelemi verdim. Yalan söyleyerek, seçmeni aldatarak, entrikalara başvurarak, yapamayacağım vaatlerde bulunarak seçime girmedim. Ekonomik, sosyal ve kentsel anlamda yerel demokrasinin en bilimsel ve en insani yöntemlerini kullanarak herkesin insanca yaşayabileceği yeni bir düzen yaratacaktık Bulam’da. Ben ne ağayım ne de dedeyim. Ne zorbalıkla ne de okuyup üfleyerek oy alırım. Ben pozitif bilimin ışığında ancak aklımla, edebimle oy talep edebilirim vatandaşımdan. Önceki dönem seçime onurumla girdim onurumla da çıktım. Kazanamadıysam eğer bu benim kaybım değil, memleketimin kaybıydı. Kendime değil memleketimin kaybetmesine üzüldüm. Ben bir kasaba politikacısı değilim ki her dönem aday olayım. Biliyorum sürekli aday olsam elbet bir seferinde kazanacağım ama oraya gittiğimde de diğerlerinin yaptığı gibi ellerimi cebime koyup pencerenin önünde durup kasaba meydanında kimin ne yaptığını izleyeceğim. Halbuki asıl savaşım, asıl mücadelem belediye başkanı olduktan sonra başlayacaktı. Her şeyin bir yeri ve zamanı vardır. Zamanında seçilsem yerinde ve zamanında yapılması gereken işleri yapardım. Ama seçmediler.
Bulamlıların anladıkları mücadele anlayışı, onların insanca yaşayabilmesi için, onların aydınlık geleceği için plan, program, düşünce üretmek değildir. Samimi değilsen bile onların hastasına gidiyorsan, ölüsüne gidiyorsan, düğününe gidiyorsan, hele bunu kabile reisi, ağa ve dede sıfatınla yapıyorsan eğer belediye başkanı olmak için yeterli mücadeleyi vermişsin demektir. Siyasi yatırım için bunları yapmıyorsan, soyluluk adına gariban halkın ümüğünü sıkan despot, baskıcı ve ceberut bir aileden de gelmiyorsan, ağzınla kuş tutsan da, allem-i cihan da olsan Bulam’a belediye başkanı olamazsın.
Bulamlılar beni seçmediler diye o noktada çakılıp kalamam. Her dönem aday olursam eğer benim şimdiki adaylardan farkım kalmaz. Oysa ben farklı biri olduğumu söylüyorum. Bu farklılık, yani sahip olduğum birikim dünyanın neresinde olursam olayım bana insanlık için hizmet üretmeme imkan verecektir. Ben de mücadelemi başka yerde başka alanlarda veririm. Dünya Bulam’dan ibaret değildir. Dünyanın her tarafı Allah’ın mülkü, herkes de Allah’ın kulu. Ancak, oğlumun adını Bulam koyacak kadar seviyorsam Bulam’ı, o zaman Bulam’da hizmet vermeyi çok isterdim. Sadece buna üzülüyorum.
3 -Bu değişim için başlarda belediye başkanı adayı olmuştunuz. O
isteğinizden neden vazgeçtiniz?
Evet, gerçekten de bahsettiğim o değişimi, dönüşümü gerçekleştirmek için geçtiğimiz dönem aday olmuştum.
Ben kendim durduk yerde vazgeçmedim o isteğimden. Bulamlılar beni vazgeçirdi. Kasım’ın sonunda gelip 10 gün kadar nabız yokladım. 42 yıl önce Bulam da ki seçim atmosferi neyse şimdi de aynı. Hiçbir şey değişmemiş. Her şeyden önce insanların umudunu ve onurunu yitirdiklerini gördüm. Demokrasinin kendileri için çok yaşamsal bir nimet olduğunu anlamak istemiyorlar. Oy pusulasının özgürlüklerini sağlayan en güçlü demokratik silahı, kendi namusu, kendi onuru olduğunu değil sadece bir kağıt parçası gözüyle görüyorlar. Bulamlıların oylarını iki çuval hayvan yemine, yarım ton kömüre, bir çeyrek altına, bir şişe rakıya, bir dürüm kavurmaya, 50 veya 100 YTL ye ve benzeri küçük ve pis menfaatlere karşılık mezata çıkarmış olduklarını gördüm. Biraz toplu oyu olanlar ise daha büyük ancak yine aynı şekilde pis menfaatler karşılığında oylarını pazarlıyorlar. Benim ve çevremin ise seçmene bu türden ulufeleri dağıtacak ekonomik gücümüz yoktur. Kendi geleceğini ve Bulam’ın toplumsal çıkarlarını düşünerek oy kullanan bir Bulamlıya henüz rastlamadım.
Bütün bunlara rağmen, oylarını kime ve ne şekilde kullanacaklarını bilmeseler de Bulam’da her konuda kandırılmış çok namuslu insan var. Ancak Bulam’da namuslu insanlar namussuzlar kadar cesaretli olamadıkları için seçim süreci böyle yaşanmaktadır.
Bu dönem de dengelerin benim aleyhime döneceğini tahmin ettim. Her üç kişiden ikisi başkanlığın hakkı Önder Gümüş’tür diyor ancak oy vermeye gelince gücü yok deyip oy vermiyorlar. Zira oy verdiklerinde ancak Önder Gümüş’ün güçlü olabileceğini düşünemiyorlar.
Bizim için alternatif bir yol vardı ancak olmadı. Ben ister sağcı ister solcu hangi kesimden olursa olsun iyi niyetli, demokrat ve Bulam’ın sorunlarına karşı duyarlı olan insanların bir “Ortak Akıl Hareketi”etrafında birleşmelerini istemiştim. Bu “Ortak Akıl Hareketi” tarafından her hangi bir partiden aday gösterilseydim, bir çekim merkezi haline gelir ve seçimi büyük farkla alabilirdik. Ancak Bulamlıların siyasi öngörüden uzak olmaları, olaylara hep at gözlüğü ile bakmaları yüzünden, Bulam’da ki olası demokratik sürecin başlaması maalesef hep ertelenmiş olacaktır. Bulam halkı pinpon topu gibi ağanın tokadını yiyince dedenin kucağına, dedenin tokadını yiyince de ağanın kucağına gidip gelecektir.
İşte bu gerçekler benim bu dönem aday olamayacağımın en belli başlı nedenleridir. Ama bir mucize olur da Bulamlılar akıllarını başlarına devşirir de o “Ortak Akıl” bir an önce harekete geçerse, “henüz zaman geçmiş değil” der, üzerimize düşeni yaparız.
4- Sizce Bulam’ın değişmesi için neler yapılmalı? Yahut ta şöyle
soralım; siz başkan olsaydınız istediklerinizi gerçekleştirebilecek
miydiniz?
Bir belediye başkanının asli görevi kentini güzelleştirmektir. Ama vizyonu geniş olan başkan beldesinin ekonomik ve toplumsal hayatını da güzelleştirebilir. Bulam’ın değişmesi için yapılacak çok şey var. Bulam’ın geçimi sadece tütünden ibarettir. Halbuki dünyada sigara tüketimi azalmakta ve sigara içen insanlara ikinci sınıf insan muamelesi yapılmaktadır. Dünyada tütün üretimi de gittikçe azalmakta. Hem tütün ekonomisi kayıt dışı bir ekonomi. Türkiye’nin şu anki konjonktürü devletin buna göz yummasına müsait olabilir ama günü geldiğinde devlet haklı olarak buna asla müsaade etmeyecektir. Çünkü dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde kayıt dışı ekonomilere göz yumulmaz. Hal böyle olunca Bulam’da tütüne alternatif olabilecek tarım ürünleri derhal tespit edilmeli ve uygulanmasına bir an önce geçilmelidir. Bu ürünler Bulam’ın iklim toprak ve diğer coğrafi özelliklerine, ayrıca pazarın talebine göre belirlenmeli. Maliyeti düşürülmüş bir hayvancılık yapılmalı. Bu değişimler ancak geniş kapsamlı mastır plantasyonlarla mümkün olabilir.
Değişim sadece ekonomik alanda değil, sosyal ve kültürel alanda da olmalı.
Başkan olsaydım tabiî ki bunları fazlasıyla yapardım. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Tarım Şurasının toplanmasına, Türkiye’nin en büyük tarım fuarının düzenlenmesine (Bursa Tarım Fuarı 2002 yılından itibaren her yıl TÜYAP tarafından organize edilmektedir), Ürün adıyla anılan bazı Tarım Festivallerinin düzenlenmesine ön ayak olduysam, Yıllar boyunca tarımsal konuların gazetelerde, televizyonlarda, köy ortamından devletin en üst katına varana kadar çeşitli platformlarda tartışılmasını sağladıysam, Bu dediklerimi hayda hayda Bulam’da yapardım.
5-Peki Bulam’ın size göre handikabı siyasal mı yoksa kültürel mi?
Bulam’ın handikabı hem siyasal hem de kültürel. Bulam’ın siyaseten de kültürel açıdan da bir paradigmanın iflası eşiğine geldiğini söyleyebiliriz. Yaşar Kemal’in dediği gibi “O iyi insanlar o güzel atlara bindiler gittiler”. Tarihten gelen güzel geleneklerimiz hemen hiç kalmadı. Günümüzde her evde bir üniversite mezunu olmasına rağmen siyasal ve kültürel alanda büyük bir yozlaşma hüküm sürmektedir. Gençler milliyetçiyiz, devrimciyiz diyorlar ama babalarından annelerinden daha fazla köle ruhlu düzene, kabile reislerine, dedelere itaat etmektedirler. Üniversite mezunu çocukların çoğu babası kimi işaret etse ona oy veriyorlar. Hiç okumuyorlar. Hiç kimse kendi yöresinin tarihi ve kültürel zenginliklerini bilmiyor. Ülkemizin tarihini ve kültürel zenginliklerini de doğru bilmiyorlar, Belli ki tek kanaldan besleniyorlar. Kürt milliyetçiliğini devrimcilik ve demokratlık sanıyorlar. Bulam da ki ilkel kabile ayrımcılığına, kardeşler ve akrabalar arasındaki husumetlere, kadın haklarına, ekonomik sorunlara ve daha söylenebilecek pek çok toplumsal soruna karşı son derece duyarsızdırlar. Sorun çözeceklerine sanki sorun üretiyorlar. Beldenin sorunlarına pragmatik yaklaşacaklarına hep ezberledikleri siyasi şablonla yaklaşmaktadırlar. Bu da çözümsüzlük getirmektedir. Sonuç ne oluyor biliyor musunuz? Her evde bir veya birden fazla üniversite mezunu varken mahalle muhtarları, belediye meclisi üyeleri ve belediye başkanları eğitimsiz insanlar arasından seçilmekte.
6-Kültürden bahsetmişken; Bulam’ın ulusal Çapta bir değeri olan
"Zerban" la ilgili düşünceleriniz nelerdir? Son yıllarda Zerban’da
yapılan şenlikler yerine oturdu mu?
Alevilik dünyanın en eski inançlarından birisidir. Dünyanın en etkili kültürleri ve dinleri ile Alevilik birbirinden etkilenmiştir. Meksika, Moğolistan ve Nepal de ki bazı işretlerin tıpkısı Sulucakarahöyük’te ki Hacı Bektaş Veli müzesi veya türbesinin eşiğinde de bulunmaktadır. Bu, Aleviliğin, sular kabarmadan önceki çok eski tarihlerde dahi yeryüzünün bir çok alanında hüküm süren kadim bir inanç olduğunu göstermektedir. Alevilik bizatihi yaşayan tüm yönleriyle zaten evrensel bir din olduğunu bugün de bariz bir şekilde ele vermektedir.
İslam’ın doğuşundan sonra da Alevilik İslam’la iç içe geçmiştir. Hallac-ı Mansur, Ebul Vefa ve Nesimi gibi Alevi önderleri Arap topraklarında, daha sonra Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Mevlana gibi bir çok Alevi önderleri de Anadolu da bu öğretiyi bu günkü haliyle bu bölgenin toplumlarına miras bırakmışlardır. Dünyanın ister modernleşmiş ister ilkel kalmış başka yerlerinde ise Alevilik tabi ki Ortadoğu da ki halden daha farklı şekillere bürünmüş olabilir.
Alevilik insanı merkeze aldığı için insana dair yelpazesini çok geniş tutmuştur. Yani insanı vicdanında (inancında) özgür kılmıştır. Onun içindir ki Alevilik Pozitif bilime, tasavvufa olumlu baktığı gibi, bir insanın devasa bir kayadan etkilenmesine, asırlık bir ağacın gölgesinde veya ister sükunetle ister coşkulu akan bir pınarın başında huzur bulmasına da bir şey demez. Bu nedenledir ki Mezopotamya ve Anadolu Aleviliğinde kozmogonik evreler ve evrensel ruhun bazı avatarları vardır. Zerban da evrensel ruhun avatarlarından birisidir. Alevi inancına göre Zerban beşinci evrenin altıncı avatarıdır. Gerçek adı Zer Banu olup dişi avatardır. Alevi kültürde erkek ve kadın tamamen eşittir. Vahdeti Vücut dedikleri şey Tanrının insanda vücut bulmasıdır. Erkeğe nasıl ki Tanrının yarattığı mükemmel bir insan gözüyle bakılıyorsa, Kadına da aynı mükemmel insan gözüyle bakılmaktadır. Erkek çeşitli yönleriyle çeşitli avatarlar tarafından sembolize ediliyor ise, kadın da bazı yönleriyle bazı avatarlar tarafından sembolize edilmektedir. Alevi inancında Tanrının yarattığı dişi insan, bir altın gibidir, o altın kalpli hakiki bir kraliçedir, altın kalpli bir prensestir. O Zer Banu’dur. İşte Bulam da ki Zerban, Tanrı’nın özene bezene yarattığı zarif, kibar, temiz, bilge, mütevazi, doğurgan, bereketli, şefkatli, altın kalpli dişi insanın(canın) sembolüdür.
16. yüzyıla kadar bu bölgenin tamamı Alevi idi, Yarisani idi. Örneğin Çelikhan başta olmak üzere bu bölgenin tamamı yüz küsur yıl öncesine kadar Alevi bir toplumdu. Hatta Alevi Pirlerinin Rehber’lik görevi de Çelikhan’lı ailelere aitti. Emevilere, Abbasilere, Selçuklulara, Osmanlılara kültürel anlamda hiç boyun eğmedi. Bir tek Safevilere kültürel yakınlık duydu. 1514 de Yavuz Selim’in Şah İsmail’i yenilgiye uğratmasıyla beraber bu bölgedeki Aleviler büyük katliamlara maruz kaldı. Osmanlının zoruyla Sünnileştirilen bazı Kürt aşiretler Alevileri yerinden yurdundan ve canından etmeye koyuldu. Orta ve yukarı Fırat havzaları ile uzak yakın tüm çevresi Sünnileştirildi. Alevilerin sadece canına kıyılmadı. Alevi kültürü de katledilmeye başlandı. Asimile edildi. Yasaklandı. Aleviler canını kurtarmak için yüksek dağlara, mağaralara, ağaç kovuklarına çekilmeye başlayınca kültürlerini de, felsefelerini de, inançlarını da gizlemeye başladılar. Aleviliğin tarihi artık gizli bir şekilde işlemeye başladı. Yüz yıllar boyu devam eden bu süreçte Aleviler her konudaki değerlerini kodlamaya, nesnel varlıklarını sembollerle ifade etmeye başladılar.
Dünyanın başka yerlerindeki Aleviler Zer Banu’ya söylemlerinde yer verirken, Bulam’da bir su kaynağı ile birlikte düşünülmekte ve anılmaktadır.
Peki Zer Banu’nun Bulam’da işi ne diyeceksiniz?
Bulam da ki bu suya Zer Banu’nun adının verilmiş olması demek ki bir tesadüf değildir Alevilik çok hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalınca topyekun yok olmaması ve bazı değerlerini geleceğe taşıyabilmesi için kendisini kamufle etme yoluna gider. Bulam’da Zerban olarak bilinen yerde eski Kürt ve Hitit uygarlıklarına ait kalıntılar bulunmakla birlikte orda ki suyun kamufle ettiği en önemli değer, Alevilikteki kadın özgürlüğünü kodlamasının ve sembolize etmesinin bir örneğidir.
Bundan sonra ise Aleviler dini ve kültürel değerlerini gizlemeden özgürce yaşamaya devam edecek, Balkanlardan Basra’ya, Mısır’dan Kafkasya’ya tüm bu bölge Alevileri için Zerban mazinin aziz ve kutsal bir yadigarı, atinin de yine aziz ve kutsal bir umudu olarak sonsuza kadar yaşayacaktır. Tanrının bize bahşettiği insanlık değerlerini sembolize eden Zerban’ı bize miras bırakan ve bugüne kadar çeşitli çilelerle de olsa onu günümüze kadar getiren ceddimize saygılarımızı ve şükranlarımızı sunmalıyız.
Zerban’la ilgili düşüncelerimi anlattıktan sonra sorunuza yanıt vermek daha kolay oldu:
Zerban yerel değil, ulusal da değil, Zerban, dünya çapında bir değerdir. Bu değer sadece bize ait değil, sadece Alevilere de ait değil, Bu bütün insanların ortak değeridir.
Bu kültürel değer İnanç turizmi kapsamında herkese sunulmalıdır. Şenlik yerine oturmamıştır, bu haliyle oturmaz da. Şenlik çok güdük ve yakışıksız bir söylem. Şimdiye kadar yapılanlar ise dilim varmıyor söylemeye ama maskaralıktan öte bir şey değildir. Yapılacak olan, 3-4 gün sürecek Zerban’ın ruhuna yaraşır profesyonelce düzenlenen ulusal bir Festivaldir. Ciddi bir festival organize edildiğinde ülkenin dört bir yanından, hatta Türkiye’nin bütün komşu ülkelerinden iştirak edecek bir çok insan olacaktır. Çünkü tüm komşularımızda azımsanmayacak ölçüde Alevi-Bektaşi-Yarisani nüfus bulunmaktadır. Ve hepsi de bizden daha fanatik bir şekilde inancını yaşamaktadırlar. Böyle bir festival dünyayı Bulam’la, Bulam’ı da dünya ile tanıştırmış olacaktır.
7-Pınarbaşı belediyesi için kimi şanslı görüyorsunuz
Bulam’ın tarihine baktığınız zaman geçmişten bu güne kadar kim şanslı olmuşsa bugün de bugünden sonra da yine aynı insanlar şanslı olacaktır.
8-Mahmut Alan Pınarbaşı’na hizmet etimi?
Benim adayların veya başkanların kişiliklerine hiçbir diyeceğim yok. Kişilikleri ve özel hayatları beni ilgilendirmez. Ancak taşıdıkları sıfat üzerinde hakaret niteliği taşımamak şartıyla istediğimiz kadar eleştirebiliriz.
“Görünen köy kılavuz istemez” diye bir Anadolu sözü vardır. Mahmut Alan’ın nasıl birisi olduğu meydanda. Siyasi, sosyal, kültürel, felsefi yapısının, eğitim düzeyinin, vizyonunun, misyonunun kalibresi de meydanda. Daha önce de söyledim; adam şanslı birisi. Bulam’da bir kaza oldu Mahmut Alan belediye başkanı seçildi. Seçildikten sonra Türkiye’de devlet kara yolları ve kaldırımlar için ek kaynak temin etti, Bulam-Çelikhan yoluna azıcık çakıl döküldü, Bulam’ın daracık sokaklarında da kendisine oy verenlerin evlerinin önünde kilitli taşlar dizildi. Hiçbir planlama yapılmadan. Kısa zaman sonra gereken malzemenin kullanılmamasından ve kodlara riayet edilmediğinden dolayı sorunlar yaşanacaktır.
Belediyenin bütçesiyle, kendi yaratıcı gücüyle Mahmut Alan Bulam’a bir iğne ucu kadar hizmet etti diyenler, “Havşari suyu Adıyaman’a gidiyor Mahmut Alan bakmıyor” diyenler beri gelsin.
9Ahmet büyükşahin pınarbaşı’na 20 yıl başkanlık yapmış biridir. Şimdi ne verebilir.
Ahmet Büyükşahin Bulamlılarla dalga geçiyor ama Bulamlılar bunu anlamıyorlar. Dört buçuk dönem boyunca yaptığı hizmet, iki işçinin iki gün içinde başlayıp bitirebileceği, 20 metre uzunluğunda Zerban’daki o utanç abidesi “şelllaledir”. Bundan sonra da yapsa yapsa kendisine oy verenlerle birlikte ayazma niyetine o şelllalenin suyunda günahlarını temizleyebilir.
Mahmut Alan ağadır, Ahmet Büyükşahin dede.
Hey Bulamlılar, siz bilmez misiniz ki ağa marabasına dede de talibine hizmet etmez! Ağa marabasının, dede talibinin efendisidir. Oysa belediye bir hizmet kurumudur, halka hizmet etmek için kanunla kurulmuştur. Ağanın ve dedenin kanunu ise kendinedir. Bunu ben söylemiyorum, diyalektik söylüyor.
Hey Bulamlılar, keşke Cumhuriyetimizin ve evrensel demokrasinin bize kazandırdığı bu belediye kurumunun gerçek manasının ne olduğunu bir anlayabilseydiniz. Bir bilseydiniz belediyeciliğin ne ağanın ne de dedenin yıllar boyu yan gelip yatacağı çiftliği olmadığını.
10-Şeyho Düz obama gibi bir değişim yapabilir mi?
Şimdi Amerika nire Bulam nire. Bence küçük kelimelerle konuşsak daha gerçekçi sonuçlar elde ederiz. Bulam Amerika değil ki Obama gibi birini Bulam’a getirelim. Ayrıca Şeyho Düz’ü Obama ayarında görüyorsanız eğer Şeyho Bey Bulam’a ağır gelir. O zaman Şeyho Düz’ü de Amerika ayarında bir yerden aday göstermek lazım. Şeyho Düz Obama gibi değişim yapabilir mi? diyorsunuz: Hem Obama daha Amerika da her hangi bir değişim yapmadı ki! Daha göreve bile başlamadı.
Obama’yı bir kenara bırakalım. Bulam’ın hamasi değil, reel ölçülerde adam gibi iş yapacak akıllı birine ihtiyacı var.
11-Tacım büyüktaş bulam siyasetinin altından kalkabilir mi?
Eğer kırk küsur yıldır Ahmet Büyükşahin ve Mahmut Alan gibi adamlar Bulam’ın siyasetinin altından kalkabiliyorsa(!) Hilafsız hemen herkes kalkabilir.
Ancak unutmayalım ki Tacım Büyüktaş Hüseyin Büyüktaş’ın yeğenidir. Zihniyet aynı: yani, “belediye başkanlığı babamızın sopasıdır bu sopayı kimsenin eline vermeyiz” zihniyeti. Tacım Büyüktaş, şimdiki başkan ve geçmişteki başkanların bir versiyonudur.
12-Çelikhan ve Pınarbaşı’nın kalkınmasının ana etkenleri nelerdir?
Çelikhan ilçedir, Bulam ise beldesi. İkisi de aynı havzada yer almaktadır. Kent içi hizmetler ayrı ayrı düşünülebilir. Her belediye kendi yerleşim yerinde istediği hizmeti yapar. Ancak her iki belde de aynı iklim, aynı toprak ve aynı su kaynaklarından beslendiği için çevresel projelerin ve hizmetlerin neredeyse tamamının ortak payda da yapılması gibi bir zorunluluğu bulunmaktadır. Burada fikirlerin ve imkanların birleştirilerek birlikte devletten hizmetlerin talep edilmesi, istenen taleplerin gerçekleşme şansını da arttıracaktır. Sadece belli konularda değil hemen her konuda Çelikhan ile Bulam’ın güç birliği yapması, her iki tarafın da menfaatine olacaktır diye düşünüyorum.
Tabi bu da ancak her iki belediye başkanının vizyon sahibi olması ile mümkündür.
13Önder bey sorularımıza içtenlikle cevap verdiğiniz için size teşekkür ediyoruz.
Bana bu konulardaki düşüncelerimi açıklama fırsatı verdiğiniz için size çok teşekkür ediyor, Çelikhan’ın ve Bulam’ın başarılı bir seçim dönemi geçirmesini diliyorum.
Çünkü Çelikhan da Bulam da her şeyin en iyisine layıktır.
Önder Gümüş
Emekli Ziraat Teknikeri/İşletmeci
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.