- 838 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Acılarımızın Dili
Hayat denilen bu savaştan
Yara almadan çıkamadım.
Bu izler o yüzden,
Yüreğimin yara izleri
Kalbimden feragat ettim
Yüreğimden eksildim.
Arada kabuk bağlasa da yaralar bir ömür kanamaya mahkumdurlar, varlıklarını hep hatırlatırlar, her fırsatta. Ameliyat izlerinden bilirim. Hiçbir yara tam olarak kapanamaz, kapandı gibi görünür sadece, dışı güzeldir yaranın, minik bir iz görünür hatta dokunulduğunda da bir şey hissetmezsiniz. Biraz uyuşukluğundan, biraz alışılmışlıktan.
İçi iyileşmez yaranın, dışına verdiği güzelliğin farkında değildir, içi gibi zanneder dışını, habersiz…
Ne kadar sızlattığını da bilemez, kanattığını acıttığını. Bilinçsizce acır durur. Yalnız olduğu yeri acıttığını zannederken, aslında nasıl da yanılır. Oysa tüm beden mahkumdur acıların sızısını çekmeye ve yaşamaya, tüm beden hisseder varlığını iliklerine kadar. “Ben buradayım” der acılar, varlığından habersiz. İstesek de kurtulamayız sızılardan, gün gibi karşımızda, gözümüzün önündedir çünkü. İzlerinden acırız, izlerimizden tanırız yaralarımızı, yaralarımız olduğu kadar yaşarız ve canlıyız. İstesek de kurtulamayız izlerimizden.
Bazen bir sevdiğimizde görürüz yaramızı, o almıştır, hafifletmek için acıları. Hafifler mi bilinmez ama yaralar da paylaşılabilir.
İçimizde bu kadar yarayla yaşarken, dışımız iyileşemez. Ancak kapatırız fondoten misali örteriz acılarımızın üzerini, dosta-düşmana karşı, sevdiklerimiz üzülmesin, sevmediklerimiz de sevinmesin diye.
Güzel de görünür yara izleri karşıdan bakıldığında, silik bir çizgidir aslında, ama içten içe yaradır kanayan. O kadar güzeldir ki bu yaralar, bir başkası kestiremez içimizde olan biteni.
En çok sevdiklerimizin acıyla bakması acıtır içimizi, o yüzden saklarız en çok. Çünkü bilmeleri bile acı verir bize iki katı, bilinmesin, görülmesin, en derinlerde saklansın isteriz. Bazen kaybolmak isteriz yaralarımızla ve acılarımızla birlikte yok olmayı dileriz.
Bir kişinin bile bilmesi demek,
O kişi yüzümüze her baktığında, o acıyı düşünerek bakıyor demektir.
Bilinmesi o yarayı her seferinde biraz daha derine inerek kapatmak gibidir.
Kabuğunu iyileşemeden kaldırmak.
***
Yüzüme sahte gülümsemeyi oturtabildiğim ve çok da yakıştırdığım şu günlerde üzeri örtülen, kabuk bağlayan yaralar fışkırıyor derisinden. Kanamak ile kanamamak arasında tedirgin bir vaziyette olan acılarımı seyre dalıyorum. Kimse bilmesin istiyorum, bunun için en iyi yol kaybolmak. Acılarımla baş edemiyorsam eğer, acılarım büyükse bedenimden, çare yok olmak.
Acılarla yaşamayı öğrenemiyor çünkü insan, kendinden büyük görünen yaraları kapatamıyorsa, saklanmıyorsa sızılar onlarla gitmek tek çare.
Oysa ben acısız gelmek isterdim sana,
Yazılmamış bir kağıt gibi bembeyaz
Acılar kirletti beni en çok
Ruhum temiz kalabilir mi bu yaralardan akan irinlerle bilmiyorum
Yazılmamış değilim, yazıldım, çizildim, karalandım.
Silinmeye çalıştım, hırpalandı ruhum, yanaklarımdaki tuzlu gözyaşlarının bıraktığı çatlaklardan anlayabilirsin bunu. Sana gülücüklerimi sunduğum hayallerim gibi olmak isterdim, ama anlattığım masallara inanmıyorum artık. İnandığım kadar değil de, biraz da ben inanmak isterdim masallara, o kadar yanıldıktan sonra, insan kendine bile inanamıyor, masalları kendim anlatsam da inanmıyorum. Gülümsememe sakladığım gizlerde kaybolmak istiyorum, sahte de olsa.
***
Saçlarımı kendi haline bıraktım çoktandır uzuyorlar, bazen hiçbir şeyi umursamamak sanırım en hafifletici neden. Diğer nedenlerin içinde, kırılan tırnaklarımı da umursamıyorum, kırılan kırılsın, batsın kırıklar oraya buraya. Hangi renk olduğunu kestiremediğim kıyafetlere bürünüp uzaklara gitmek istiyorum, yine, yeniden. Ama bu sefer gerçekten gitmek. Takılmadan hiçbir taşa, hiçbir toprağın yağmurunu keşfetmeden gitmek istiyorum. Güzel değil, bu defa çirkinleşip, üşüyüp de gitmek istiyorum.
En dolu halimle,
En don halimle,
Böyle bir uyuşukluk taşıyabilir ancak bu acıların ağrıttığı bedenimi,
Ağırlaştım çünkü, yaralardan akan kan ve irinler de ağırlık yapıyor artık.
Biz isim bulamıyoruz yaralarımıza,
Acılarımız dilsiz kalıyor.
Yirmi Altı Eylül İki Bin On İki 20 30
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Acının kanlı göz yaşları düşümüş satır satır.Bunu ancak acıyı bilen bir yürek yazabilir....
en derin saygı sevgi ve selamlarımla
Kıpkırmızı
Biraz da yazarken mi öğreniyoruz ne?
Geç cevap verdiğim için kusura bakmayın,
İşler çook yoğun yetişemediğim zamanları yaşıorum ama kalbim yüreğim hep burada sizinle,
Selamlarımla,
ACIYI ANLATMAK...
İnsanın acıyı unutmak için ne kadar anlatması gerekiyorsa,unutmamak için de o kadar anlatması gerekiyor..
Acılarımızdan söz ederken asıl acımızı anlatmıyor,anlatamıyoruz.
Acı anlatılabilir mi?
anlatılamayan acı içimizi çürütür.
Acı anlatıldıkça eskir ve eksilir .
İnsan ,iyileşip devam edebilmek için anlatmak ister bence..
isteyerek ya da istemeyerek ,acısını susarak değil,anlatarak unutmayı ummaz mı??
Unutmak tamam da ,nasıl unutmak?
Kalbi yara tarlasına döner insanın.
Acıların kalbi sakat bıraktığına inandığımdan,sakatlanmış olarak devam ederiz.Acı ancak bu kadar unutulabilir çünki.
Unutmak değildir bu, harcadığımız ömrümüzde toparlayabildiğimiz kadarına razı olmaktır,acıyı kabul etmek ya da acıyla yaşamak .
Unutmak,kabullenince uğradığımız görme ve duyma kaybına dönüşür..
Bazı acılarda vardır anlatılamaz konuşamaz,anlatamazsın .
anlatmak değil ölmek istersin.
ölmediğin ölemediğin için susarsın.
üşüme gelir üstüne.
ağlayamazsın bile.
Acı unutuluyor ama geçmiyor galiba..
geçtiği için değil,tam tersine ,hiç geçmediği için unutuluyor acı.üzeri eski bir çarşafla örtülüyor.
çünki en ihtiyacımız olduğu zamanlarda kimse''Merak etme ,geçecek,''demiyor artık..
DAĞÇİÇEĞİ...
Tebrikler şairem bende daha önce acıyı anlatmaya çalışmıştım sizin kadar güzel olmasada...
sevgimle saygımla selamlar...
Kıpkırmızı
Sanki anlatmazsam içimde bir yerlerde hep bana bağlı, benimle birleşik onlar da yaşayacak, büyüyecekmiş gibi geliyor...
Anlatmazsam eğer sanki bir yerde hep hatırımda olacak, yazınca bu hatırımdan çıkıp, kaleme, kağıda ve değerli dostlarımın gözlerinin önüne seriliyor... Böyle azaldığına inanıyorum...
Unutamamak yüzyılın ağır işkencesi gibi, unutursak biz olamayız belki de, o zaman böyle olamayız...
Kalbin sakat kalmasına ben de inanıyorum, her acı çektiğinde insan azalır sanki, yarımlaşır, yarım bir kalple yaşamak böyle bir şey sanırım... Acılar da, kalbin eksilen diğer yarısına.
Anlatmak istediklerimi hiç yazamıyorum zaten.
Yazabildiğime inanamıyorum, bekliyorum ve susuyorum
Bir gün belki gerçekten anlatmak istediğimi yazabilirim,
Belki bir gün çıkar içimdeki şu şey
Bekliyorum susarak, susayarak
Evet öyle içten söyleyen kişi yok belki de, "merak etme geçecek" diye. Belki söyleyenler de gerçekten öyle söylemek istedikleri için söylemiyorlardır, içlerinde onları iten bir şey vardır belki de
Bilinmez !...
Dağ Çiçeğim;
Affola geç kaldım biliyorum yine, hayatın telaşesi, koşturmacası...
Yazdıklarınzıa yürekten katılıyorum, çok güzel anlattınız bence de...
Sonsuz teşekkürlerimle,
Sevgimle,
Kıpkırmızı
Yerinde, kısa ve öz yorumunuza çok teşekkür ederim.
Selamlarımla,
Acıları böylesi güzel bir dille anlatmak büyük bir yetenek gerçekten tebrik ederim.
Benzer acılara tutunarak yaşamak, belki de yaşamaya çalışmak acıların dilini böylesi anlaşılır yapıyor sanırım. İnsanlar artık yaralarından benziyorlar birbirlerine. Gülümsemeler yapay bir ustalıkla yüzlerimize yerleşiyor her gün hayat denilen sahnenin üzülmesini istemediğimiz diğer oyuncuları yüzünden.
Tam Oscar' lığız!
Kendimi tekerrür etmek istemem ama seviyorum sizi okumayı değerli yazarım. Hüznü, acıyı bile böylesi güzellikle okuttuğunuz için.
Sevgiyle...
Kıpkırmızı
Bazen yara izlerinden tanırız diğerimizi...
Başa gelene Eyvallahları çekerken, içimizde gizliden gizliye oluşan bir isyan değil midir acılara sabretmek?
Teşekkür ederim, bu içten, sımsıcak yorumunuza...
Çok Selamlarımla,
Sevgilerimle,