- 671 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Eskinin Nostaljisi
Eskinin Nostaljisi
İstanbul’da çocukluğumun geçtiği zamanları hep minnetle anıyorum, ne kadar güzeldi, pek çok iyi insan vardı çevremizde, mahallemizde. Komşularımızın evinde ne piştiğini bilirdik. Çünkü bir tabak mutlaka alt ve üst komşulara giderdi. Bu yazılı olmayan bir adetti.
Şimdi bakıyorum, yozlaşma had safhada ve bu toplumdan çok iyi yürekli, sevgi dolu bireyler bekliyoruz. İnsanların 3/4’ü depresyonda. Aileler çatır çatır dağılıyor, para konuşunca herkesler sus pus oluyor.
Tabii, insan ister istemez geçmişiyle bir yolculuğa çıkıyor. Değişik renkli taşlardan yapılmış,girintili çıkıntılı yollar. Ancak hemen yol kenarlarındaki kahverengi toprak. Dershane, özel eğitim, sınavlara hazırlık bilmedik, ama samimiyeti iyi bildik. Sokağımızdaki evler, genelde üç yada dört katlı kagir, cumbalı evlerdendi. Kadınlar, cumbadan cumbaya birbirleriyle, ordan burdan sohbet ederler, arada çocuklarını kontrol ederlerdi. Hele, havalar ısındığında yaz sineması açılır, belki yirmi kişi çoluk çocuk sinemaya doluşurduk, girişte kadınlar; "aa küçücük çocuğa da bilet mi alınırmış" kabilinden biletçiyle inatlaşırlardı. sonunda kadınların dediği olurdu genelde, biletçi söylenirken biz çocuklar, akşamın loşluğunda, sinema perdesine doğru önümüzü görmekte zorlanarak annemizin elini arardık bir taraftan da.
Okuldan eve geldiğimde, hemen oyuna dalar, deliler gibi oynardık. Annem, babamla birlikte çalışırdı. Benim ve kardeşlerimin bir anlamda annesi, ablam olmuştur. Acıkınca, sana yağı üzerine toz şeker veya salça üzerine nane bizim öğlen yemeğimiz yerine geçerdi çoğu zaman. Hava kararınca, ablam eve çağırır; "geliyorum abla" cevabı birkaç defa kısa aralıklarla yaşanırdı. Sonunda, ablam aşağı iner, enseye şaplağı ve zılgıtı yerdim.
En favori oyunum, yumuşak toprak üzerinde büyük inşaat çivileri veya bulabilirsek tığ ile "çivi" oyunuydu. İki kişi isek V, üç kişi isek de Y harfiyle başlar, tıpkı örümcek ağının sarmalaması gibi, iki çivi deliği arasına düz çizgi çekerek dairesel olarak bu ağı büyütürdük. Geride kalan da oradan aynı yöntemle çıkmaya çalışırdı. O oyunda "dar boğaz" yapabilmek büyük bir maharet sayılırdı ve büyük bir övgü alırdınız arkadaşlarınızdan.
Şimdiki nesil, inanın çok şanssız. Bu kadar imkan içerisinde, farklı bir fakirlik yaşıyorlar. Erdemlerin dahi içleri boşaltılmış iken, bu söylenip yazılanlar sanırım masal gibi geliyor. Paranın getirdiği güç ve konfor, insanlar arasındaki uçurumu da derinleştirdi. Merhamet, sevgi, fedakarlık gibi değerler, tıpkı aşk gibi filmlerde, romanlarda kaldı.
Eski komşularımıza müteşekkirim, büyük ihtimalle ölmüşlerdir, çocukları da orta yaşa ulaştığına göre. Okumamışlıkları, cehaletleriyle de olsa verdikleri, çok saftı her şeyden evvel. Kişiliğimde, onun oluşmasındaki katkıları için onları hep minnetle ve saygıyla anıyorum..
YORUMLAR
Her insanın bir geçmişi vardır kuşkusuz,kimisinin çok uzaklarda kalmıştır geçmişi,sisler içindedir.kimisininki tümden kaybolmuştur.onlar : geçmişte neymiş ki,diyenlerdir.önlerinde yalnız gelecek vardır.Oysa geçmiş kişinin ilk yarısıdır.Yani onu bütün yapan.Hayran oldum anlatımınıza...
Her insanın içinde bir küçük çocuk vardır,iyiki de vardır.Ama sizin küçük bir harika,..Beni bile ,elimden tutup o güzelim geçmişime götürdü inanın.Arnavutkaldırımlı ,eğri büğrü dar bir sokak ,
Her iki yakasına sıralanmış,cümle kapılı,avlu'lu hayatlı,,küçücük evler.Daracık odalarında gaz lambalarının asılı durduğu ,kuzine sobalı,mangalı sıcak sımsıcak , odalar.Hacışakir kokulu sedir örtüleri.." saymakla bitmez.." Bir akşamüstü,gün batımında,kapı aralığından " Gel artık ulan baban gelecek.." diye seslendiğini duyar gibiyim rahmetli anacığımın.Bana bunları yaşatan bu anekdot'unuz i,çin size minnet borcum oldu.Çok teşekkür ederim.Mükemmel di.harikaydı eseriniz.
Gülsen Tunçkal
sokağın çocukları gül abla geliyor dediklerinde, içimi manevi bir haz kaplardı, bir alt sokağa diger yoldan daha kestirme olan, elli yada altmış merdivenle inerdik...bazı küçük erkek çocukların bana; gül abla sen düşme kar yağdığında ben sana yardım ederim, yeterki bir gün önceden bana söyle dedikleri geldi, aklıma yaşımdan daha olgundu hareketlerim, sanıyorum saygıduydukları içindi bu olgu.....ahhh, o çocuklar şimdi belkide torun torba sahibidirler sayın hocam...unutulmuyor, kimbilir daha neler neler...teşekkürler ederim değerli yorumunuz için üstadım varolasınız her daim saygımla efendim....
Sevgili arkadaşım, ne güzel anlatmışsınız çocukluğundaki günleri. Ben de benzer şeyleri yaşadım.
Eskiden sinemalar vardı herşeyden önce. Babam bile tutucu olmasına rağmen bizi akşam, açık
hava sinemasına götürürdü. orada şimdi televizyonlarda bazen rastladığımız Türk filmi seyrederdik.
Komşuluk çok güzeldi. Herkes çekinmeden girer çıkardı birbirlerine. Evde ne varsa o ikram edilirdi.
Amaç birlikte olmak, gülüp söyleşmekti. Ne güzel günlermiş!
Tebrikler canım,
Ne zamandır yazı bölümüne bakmıyordum,iyiki uğramışım..
selâm sevgilerimle..
Gülsen Tunçkal
yan komşumu bile doğrudürüst tanımıyorum desem?:(( kadın selam vermiyooo,almıyoo:((
kesinlikle şimdiki çocuklar çok daha şanssız..bizim öyle çivi oyunumuz yoktu ama daha farklı kendimizce oyunlarımız vardı..ne de güzeldi:))
çok hoştu yazı.tabi şiir asmıcam diye söz verince yazı astınız,bu da güzel yöntem:))
sevgilerim çokça yüreğinize..
Gülsen Tunçkal
Eski istanbul,esk Anadolu.
maalesef insan yetiştirmeyi beceremediğimiz gibi kentleri yaşanmaz hale getirdik.
İstanbula Anadoluyu taşıdık.
Robot şeklinde insanlar yetiştirdik.Günde 4-5 hatta 6 saat iş yolculuğu yaptıkları halde sesini çıkarmayan sessiz çoğunluk yarattık.
güzel bir yazıydı.anılara daldık birden.
tebrikler şairim.
Gülsen Tunçkal
gülsen hanım beni de eskilere götürdünüz o telden arabalarla oynardık babam çember yapardı onu çevirirdik büyük zevkle topaçlarımız vardı maziyi yaşamak isterim yine ama nerde keşke hiç büyümeseydik değerli kalem sizi kutlar teşekkür ederim az da olsa çoçukluğuma götürdünüz kaleminiz daim olsun yürek dolusu selamlar.
Gülsen Tunçkal
Neyse...gelelim yemek faslına yok canım öyle kuru fasulye pilav değil...envayi çeşit kızartma, patates, kabak, patlıcan biber domates tavası...offf dedim :) 1 litrelik yağı bitirmiştık kızartmalarda...nasıl kızarttığımdan bahsetmedim değilmi hocam...hani cilalı taş devri gibi..altında ateş tahta parçaları, annemim diktiği elbiselerin mimık çöpe atılan parcaları, kömürlükten yürütülen tahta ve kümür kırıkları...her birimizin elinde çamlıca gazozları...15 kişiyiz bu arada, yemek yendi karınlar doydu veeee, herkes önce birbirlerini fark etti, üst baş kömür karası toprak vs vs...sonrada ben tavaya baktım, inanılır gibi değil !! annemin tavasın her tarafı kapkara is olmus, dahasıda var sapının alt kısmıda erimişti...herkes bana bakıyor ve...eeee ne olacak şimdi diyorlardı...evet ne olacaktı :( annem beni haşlayacaktı ne olacaktı :)
eve adım attım tabi dalton biraderler gibi,3 erkek bir kız ama ! kız kız gibi duymuyorki kardeşim...halis maskara tilki, annem önce erkeklere, ben ne yapayım nerelere gideyim tem terzilik hem siz nerede o erkek fatmaaaaa !! eyvah dedim , iş işten geçti, o refleksle anneciğime; Anne valla özür dilerim ben çalışınca sama her ay tava alırım dediğimde, ne, ne tavası, dedi...kapının arkasındaki tavayı getirdiğimde, annemim yüz ifadesinden korkmuştum, öldürecek dedim çocuk aklı işte :) tavayı bir torbanın içerisine koydu...mantosunu giydi ve hepimize bu tava bana annemin yadigarıydı...başka tavamı bulamadınız demişti ağlayarak...annemiz gidiyordu, ne yapacağımı şaşırdım .. nereye dediğimizde Gaziantebe annesinin yanına gidecekmiş...hepimiz ağlamaklı bu arada, benden büyük bir almanın vakti gelmişti demekki...eczaneden tlf edeceğim babanıza, gelsin beni gara götürsün...benimle kim gelecek eczaneye dediğinde; ben ! demiştim hayırrr senin haricinde demişti :(
hepimiz evde kaldık annem gitti, ve ben söz verdim, bir daha dışarı bile çıkmayacaktım...kısa süre sonra anneciğimiz geldi ve babanızın işi çok gelemiyor, yarım işe giderken beni gara götürecekmiş dedi...yalvardım defalarca, bana boşuna debelenme erkek fatma seni dediğinde anne vallahi çok kibar bir kız olacağım dediğimde hahahayttt dedi...bu alaylı bir gülüştü...hiç bilmem mi :) babam geldiğinde ise tabi danışıklı döğüş...
babam bana, annen inanmıyor ama ben inanıyorum, sen çok zarif ince ruhlu bir genç kız olacaksın inanıyorum dediğinde, gözlerimden dökülen inci tanesi yaşlarımla, olacağım baba söz veriyorum, birde her ay tava alacağım anneme demiştim...dediklerimi yapmış ve her ay anneme irili ufaklı tavalar almıştım.öyleki bu alışkanlığımı gurbete taşırarak...her sene anneciğime tava götürüyordum...:) nereden nerelere...hocam burdan bir tava hikayesi çıktı neymiş bu tava....selam ve saygılar...
İnanın Beni eski günlerime götürdünüz
Ben Eski İstanbulu Çok Özlüyorum
Komşularımı,arkadaşlarımı Hatta Gayri müslim komşularımı bile,
özlüyorum canım..bazılarıyla hala görüşüyorum
bazılarınında izlerini kaybettik.Ama bu fecebook iyi oldu
Bir sürü komşularıda bulduk .şimdi telle konuşuyoruz
bir nebzede olsa eski günler yaad ediliyor
harikasınız okadar güzel,manidar yazmışınız ki
bayıldım...sizi tebrik ediyorum değerli kalem
Sevgimle
Gülsen Tunçkal
of ya çocukluğumu istiyorum..bez bebeğimi....duvar radyomu ve beştaşlarımı istiyorum..ve kırmızı papuçlarımı..
nasıl gittim eskilere bilemezsiniz..o yoklukta hiç bu kadar yalnızlık ve acı çekmemiştim..
kalemin daim olsun sevgimdesiniz..
Gülsen Tunçkal
O çocukluk çağları yaşananlar o zamanda ki insanlar komşular unutulamıyor
En güzel çağlarıdır insanların.Zaman öylesine değişiyor ki Bozuk bir düzen insanların ilişkileri ahlakı öyle bozuluyor ki Devamlı maziyi hatırlarız .Çünkü her geçen zaman gelecekten daha kıymetlidir
Yüreğinin sesi daim olsun dilerim