sözsel çatışma 2 (kişisel cinayetimin ayak sesleri...)

• 21 Eylül 2012 Cuma 10:28:21

"öncelikle underground yazın tarzına ne kadar yakın olduğunuzu bilmiyorum...
sonuçta yeni sayılabilecek bir edebiyat akımı olarak beğeninize sunuyorum...
sözsel çatışma romanımın ikinci serisi olup bu yazı kitabımda yer alacaktır...
okurlara saygılarla..."

Sigara molası sonrası sövgülerle karşınızdayım ağzı bozuk literatüründe imla hayıflanmaları barındıran bir sözsel irdeleme modun da hayatı siklemiyorum… yanı başımda evin anahtarı ve aklımda dışarı çıkıp sessizliğin içindeki çakal sesleriyle boğuşma evrimindeyim diyebilirim de ne kadar doğru bir davranış olur kestirememekteyim… Sayfaları düdükleyen bir izmarit kıvamı ve aklımda birkaç şişe düşüncesi ve düşüyle düşüncelerdeyim…
Geçmişim dünya düzeninden düzenli ilişkiler içinden düzensiz bir sevap kuramı serzenişindeyim… Isınamadım kancık zamanların arsızlığında sancılı doyumsuzluklara… Kitabında yozluk barındıran bir değer gibi ya da değmeyecek bir zaman kisvesi taşıyor ve bağrımda seviştiriyorum kelimeleri diye diye çekip gidiyorum bir nevi…
Sarsıntı, eli kolu bağlı depremler karşısında ölümü devşirerek yaşamak gibisi var mı? Sancılı koğuşlar peşinde koşan idam mahkûmu gözlerimizde olabilirdi nihayetinde… Kavramsal bir bozukluk ya da kavrama yetisi düşük irtifada yer belirleyen tahrik yüklü tahrip anlarının akıntılı susuzluğu vajina analitiğinde…
Ne dediğimi düşünmeyi bırakıp da ne demek istemediğimi anlamaya ya da anlatmaya çalışırken boğazımdaki gıcığın sigarasızlıktan olmuş olma ihtimalini kurcalıyorum bir tarafta… Çıplağım işte, soyundum işte, çorapsızlıkta koyuyor dediğimde ne dediğimi anlamak yetmez bazen dilimin kemiksizliğine… Yelteniyorum arada sırada, ırza dayanan yerleri jilet kesiğiyle emmeye ya da biçimlendirmeye… Sus, akıl sağlığım seslenip durma, deli olduğum bilinirse sonum ne olur sonra… Kâh o tarafta, kâh bu tarafta ortası aranın kuyruk sokumunda…
Zamanı kucaklayıp, nerede olduğu belirsiz yerlere armağan ederken, gelmeyen an’ların anlamsızlığıyla kıvranıyorum, mesela ölme çabasında, öldürenden razı olmak farkıyla… Cinayetimi planlama sırasında, planların tepip de daha çok yaşayacağım dürtüsü kondukça zihnime, daha bir hırsla ölmek istiyorum sanırım birkaç kucakta…
Kaçıncı gece, sayamadığım onca zaaftan ibaret zevk sıvıları hengâmesinde akan kan gibi buhuruna vurgunluğu yaşıyorum sigara dumanımda… Şarap içebilir de insan ya da kolonya ya da baldan kıvamlı sapır sapır dökülen uzuvlarım sayabilirim… Sol tarafıma kazıdığım saçmalıkları avucumun içine gömüp çıkıyorum yolun en kalabalık kısmındaki otomobil stresi arsızlığına… Geçti sarhoş gecelerden sahici sevişmeler şafağına diyebilirdim…
Ne sesimi kesebiliyor sancılı kahpelik, ne de her neyse sinden farklı bir uzuv vuruyor yüz mimiklerime… Küfür mü hâşâ ya diyagram ya ben her bok aynı yerde ölmeye şartlı kanayan her yara gibi alyuvarın küfür doluşu akyuvardan sorumluluğunu soruşturması gibi acımasız bir davranışta… Yeter demek mi? Yetmediği kesinliğinde avuç içinde kalmış kan kusmukları gibi direnişli emperyal ovası… Kafamdaki nedir ya da nedir kafamın içindeki faili ben olan şüpheli cinayetlerim… Kırılmış onca cam, parçası ayaklarımın altında az sızılı kanama mıydı? Siktiri çekip ağzının orta yerine sıçtığım da anladım hayatın logar kapağını… Şimdi her neyse ya da her şeyse amına koduğumun hayatı…

erkan ulusoy....