Sahibinden Kelepir Dubleks Rüya
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gece yarısı saat 03:18
—Sana bir şey diyeyim mi?
—De
—Karar verdim, anılarımı yazacağım
—Hoppala!
—Niye şaşırdın ki
—Hiiç! İstersen sabahı beklesen diyorum. Ne lan bu, gecenin bir yarısı kovalayan mı var.
—Sana da ciddi bir şey söylemeye gelmiyor yani, işin gücün makara kukara
—Şaka şaka, hemen kızma yahu, de bakayım durup dururken nerden esti şimdi bu iş.
—Durup dururken değil tabii ki, aslında ne zamandır aklımdaydı, ha bu gün ha yarın derken ihmalkârlıktan bir türlü elim gitmiyordu yazmaya
—Şuna düpedüz tembellikten desene sen
—Sen ne dersen de, bu sefer çok kötü kafaya taktım ama. En kısa zamanda başlamam lazım .
—Tamam, anladık yazacaksın da nerden icap etti onu merak ediyorum.
—Az önce bir rüya gördüm,
—Ne alaka şimdi.
—Öyle deme bak, inan çok acayip bir rüyaydı
—Nasıl acayip! Kâbus gibi bir şey mi?
—Eh işte, ama tam kâbus değil
—Karabasan falan mı?
—Yok, yok karabasan da değil, nasıl desem... Gerilimi bol hafif de aksiyon üstü az duygusal bir rüyaydı
—Ne lan bu, pilav üstü az kuru gibi?
—Senin anlayacağın biraz da işte o rüya tetikledi bu yazma işini .
—....!
—Rüyada güya mafyanın eline rehin düşmüşüm, hesapta kaçırmışlar beni
—Sakın güya mafyan dediğin “Garo Mafyan” olmasın o.
—Hah ha ha çok komik. Lan oğlum iki dakika bir ciddi ol, ne kadar sulusun ya. Bir kere bunlar üç kişiydiler, senin “Garo Mafyan “ dediğin tek kişi.
—Tamam, tamam kızma hemen. Peki, ne mafyasıymış bu seninkiler
—Valla adamlar kendi aralarında Türkçe konuşuyorlardı muhtemelen Türk mafyasıydı. Zira siyah takım elbisenin altına beyaz çorap giymişlerdi, ha bir de boyunlarından birer beyaz kaşkol sarkıyordu. Bir tanesi güneş gözlüğü takmıştı, sanırım patronları oydu. Ötekilerin bir tanesinin saçları üç numara kesilmiş, diğerinin ise sırıttığı zaman dişlerinin arasında yeşil bir leke fark ediliyordu. Büyük ihtimalle maydano...!
—Onları sormuyorum salak, yani adamlar ne mafyası, çek-senet, arazi, otopark, organ, ihale, uyuşturucu, fuhuş hangisi.
—Nerden bileyim neyin mafyası, yani o hengâmede bir de onu mu soracaktım adamlara. Mafya diyorum sana mafya, boru değil hişşt
—Peki, niye düşmüşsün bu mafyanın eline sen, niye kaçırmışlar seni.
— Ne bilim niye, rüya bu oğlum rüya… İlla bir sebebi mi olmalı.
—Tabiî ki bir sebebi olmalı, sen hiç sevabına hayır için adam kaçıran mafya gördün mü? Bak şimdi, bir kere rüya deyip geçme, rüyalar psikolojik açıdan bilinçaltının yansımalarıdır, mutlaka gerçek yaşamla bir ilintileri vardır rüyaların. Gördüğün her şey aslında gerçek yaşamda bir şeyleri ima eden birer şifre birer mesajdır.
—Sallamaaa!
—Sen öyle zannet. Bak demedi deme sonra. Yarın öbür gün mafyayla başın belaya girerse hiç şaşırma
—Hadi oradan sen de, gerçek hayatta ne işim olur benim mafyayla.
—Öyle deme öyle deme, bizim Şadi’nin başına benzer bir hal gelmiş; bir gece rüyasına mafyavari adamlar girmiş, ertesi gün “Akmerkez” de Polat Alemdarla karşılaşmış yaa!
—Kızma ama harbiden angutsun, hiç onla o bir mi?
—Kim ne derse desin aga, ben inanırım böyle şeylere. Rüya bir kahve falı iki. Yeter ki işten anlayan birisi yorumlasın. Bu kadar millet keriz mi affedersin, düşünsene son seksen yılda en çok baskı yapmış kitap hangisi biliyor musun? Tabii ki “Rüya Tabirleri Ansiklopedisi”. Tam iki yüz yirmi yedi baskı yapmış.
—Ulan illaki araya bir siyasi mesajı sokacaksın ha, ne demek şimdi bu. Bu millet seksen yıldır uyuyor mu yani
—Boş ver şimdi milleti de sen kendine bak, iyi düşün bakalım, birinden alacağın vereceğin var mıydı?
—Tabii yaa! Bizim öyle esrar-eroin, karı-kız, böbrek-dalak mafyaları ile ne işimiz olur, değil mi ama. Olsa olsa ancak çek-senet mafyası. Ula aferin sana. Baksana, kredi kartlarım epeyce şişmişti, ne zamandır ödemeleri aksattığım için bankadan ha bire arayıp duruyorlardı. Tırsıyorum haciz maciz gelecek diye. Yoksa mafyanın rüyada gözükmesi bunun işaretimiydi
—Olabilir
—Hastir oradan, olabilirmiş. Öyleyse niye kurtuldum ellerinden ha söyle bakayım. Gerçi kurtuldum dediysem ben de bir şey anlamadım bu işten. Siyah gözlüklü olanı içlerinden birine “van minut” dedi, o da ona “okeyy” dedi ve birden ortadan kayboldular
—Hani adamlar Türk’tü, baksana sular seller gibi İngilizce konuşuyorlar
—La o kadar su gibi İngilizceyi anam da konuşuyor.
—Peki, bir yerine bir şey yaptılar mı, darp marp herhangi bir şey?
—Yok, sadece dişinde maydanoz kırıntısı olanı giderken yanağımdan bir makas aldı, o kadar.
—Oooo! Anlayalııım
—Hoop hop neyi anlayalım
—Anlasana be oğlum bir yerden para gelecek işte, borçtan yırtacaksın Hep hayra yormak lazım böyle şeyleri hayra. Bakarsın bir akrabandan miras kalır, belki de piyangoyu falan tutturursun belli mi olur.
—Onu geç
—Eee sonra, hepsi bu kadar mı, bu mu yani?
—Yok, daha bitmedi, asıl sürpriz finalde
—Finalde mi, hayırdır inşallah
—Hayırdır diyeyim. Rüyanın sonunda hacı dedemle karşılaştık iyi mi?
—Allah, Allah!
—Yaa. Adam tam otuz beş sene önce ölmüştü, birden dikildi karşıma.
—Ohaa... Şey pardon, affedersin yani, inan tüylerim diken diken oldu, vallahi bak.
—Yaa işte böyle.
—Nasıl oldu, yani nasıl dikildi karşına gökten falan mı indi.
—Önce, fonda şu meşhur Azeri türküsü çalmaya başladı ağır ağır
—Hangi türkü, “ayrılık” mı?
—Yok, o değil, “size selam, size selam getiiirmiiiişeeem”
—Kim söylüyordu, deden mi?
—Yok yok solist molist yok sadece enstrümantal çalıyordu.
—Allah Allah. Ee sonra
—Sonra birden dedem ortaya çıktı işte. Üzerinde kapüşonlu beyaz bir anorak, bol kesim beyaz bir pantolon, ayağında beyaz keten espadriller. Sol elinde ceviz ağacından el yapımı bastonu, sağ bileğine de Oltu taşından gümüş işlemeli 33’lük tespihi asılı.
—Hımm spor ve rahat kıyafetler. Bak bu iyiye işaret
—Kimin için benim için mi?
—Yok deden için. Yani diyorum hayatından memnun anlamında, rahatı yerinde senin anlayacağın.
—Öbür hayatından memnun demek istiyorsun yani. Nurlar içinde yatsın, çok iyi adamdı. Hayır hasenatı hiç eksik etmezdi
—Belli, belli rüyadan belli.
—Hiç değişmemiş rahmetli, biraz saçları seyrelmiş ha bir de sakalları epeyce uzamış, gerisi aynı Öyle ki yakın gözlükleri bile burnunun üzerinde duruyor öylece, tıpkı sağlığındaki gibi. Elini öptüm, kucaklaştık. Öyle bir hasretle, o kadar sıkı sarıldı ki kemiklerimi kütürdetti nerdeyse, sonra yanaklarımdan öptü, o bembeyaz sakallarını yüzümde hissettim
—Vışş “Dedem Korkut” mübarek
—Yok, ismi Korkut değil, bu annemin babası Ali dedem.
—Oğlum espri yaptım sen bana bakma devam et.
—Bana ne dedi biliyor musun?
—Ne dedi
—“İsmet’iiiiim yavruuuuum seni çok özledim”
—Oha bu ne la böyle, tövbe tövbeee!
—Hadi gel de sen şimdi bu rüyayı hayra yor bakayım
—Hayırdır hayıııır. Demek seni çok özlemiş ha!
—Aynen öyle söyledi yaa. Sen olsan ne anlarsın.
—Ne mi anlarım? Ne anlayacağım oğlum!.. Amaan hayırdır hayır, takma kafana. Bilirsin rüyalar hep tersi çıkar
—Tersi mi çıkar, nasıl yaa bu da yeni tezin mi. Şimdi sen otuz beş sene önce ölmüş dedem için dirilecek mi demek istiyorsun yani
—Hiç öyle şey olur mu salak, senin ömrün uzayacak
—Diyosuuun.
—Ben demiyorum rüya öyle diyor
—Ben de yedim bunu. Tövbe tövbeee, hadi oradan sen de, sabaha çıkmaya senet mi imzaladık sanki.
—Ya bir git işine Allah aşkına, bırak şu ölüm muhabbetini, gecenin köründe içimi karartın yahu.
—İşte böyleee. Senin anlayacağın bu rüya bayağı dokundu bana
—Bence akşam yediğin zeytinyağlı dolmalar dokunmuştur, garanti.
—Ne olur ne olmaz hiç olmazsa gelecek kuşaklara hatıralarım kalsın. O ki para mara bırakamayacağım
—Şaka şaka, madem niyetlendin sana kolay gelsin. Peki, nasıl yazmayı düşünüyorsun anılarını
—Hiç düşünmedim ama bilgisayarda yazarım herhalde, kâğıt kaleme göre daha pratik
— Onu sormuyorum yani kafanda bir şeyler planladın mı, hangi anılarını koyacaksın hangilerini eleyeceksin. Ben olsam mesela çocukluk anılarımdan başlardım
—Kafadan çocukluk anıları ile başlamak biraz çocukça kaçmaz mı?
—Doğumla başla o zaman, mesela nerde, ne zaman doğdun, nasıl doğdun
—Nasıl mı doğdum, herkes gibi işte. Annemle babam düğün akşamının gecesi halvet olmu...!
—Hoop hop aile vaaar!
—Dokuz ay on gün sonra...
—Oğlum napıyorsun sen, ben onu mu sordum sana, yani ortam nasıldı.
—Nasıl olacak muhtemelen romantikti.
—Çüşş. Yani nasıl bir ortamda doğdun, köyde mi şehirde mi evde mi hastanede mi? Fakir miydiniz, zengin mi orta direk mi falan filan işte
—Olmadı değil mi?
—Olmadı tabii. Neyse okula başla bari, okula gel okula
—Biliyor musun ben tam 62 aylıkken okula başlamışım.
—Yuh! 66 ay bile değil ha.
—Vallahi bak. İnanmayacaksın ama çok akıllıymışım. Aralık doğumlu olduğum için o sene kayıt etmek istememişler okuldan. Annem komşumuz Neriman hocayı devreye sokmuş rica minnet öyle kayıt ettirmişler yaa.
—Bak bu güzel bir anı bunu yaz işte, hem gündemle de örtüşüyor, başka
—Mesela ilkokuldan aklımda kalan Suna diye bir kız vardı
—Âşık mıydın kıza?
—Yok, be yahu. Artık nasıl becerirsem benim defterlerin, kitapların yaprak uçları kırışa kırışa daha ilk günden akordeon gibi olurdu, ataş mataş fayda etmez çamaşır mandalı kullanırdım. Üstelik her akşam annem ütülerdi.
—Ee Suna’ya gel
—Bu Suna’nın ise okul kapanırken bile bütün defterleri, kitapları çil çil sanki kırtasiyeden yeni alınmış gibi dururdu. Benim birinci sayfaya yazdığım yazının izi defterin ikinci ortasına kadar geçerdi, o ise sanki yazmaz da kalemle ebru yapardı. Öyle narin öyle güzel öyle itinalı yazı yazardı ki sanki yazmamış da yazıcıdan çıktı almış. O derece yani
—Bu ne lan böyle anı olur mu?
—Olmaz değil mi?
—Mesela hiçbir kıza âşık olmadın mı, onlardan bahset biraz
—Oğlum manyak mısın sen. Ya yengen okursa bunları, sakata geliriz maazallah. Anı yazalım diye aile saadetimize limon sıkmayalım durup dururken. Aşkı maşkı boş ver şimdi
—Onu boşver bunu boşver, böyle de anı yazılmaz ki ama. Biraz daha düşün bakalım hiç büyükbaşlarla bir anın var mı?
—Hiç unutmam bir kurban bayramı altı ortak bir öküz aldık, sen tut getirirken hayvanı elimizden kaçır…!
—Hay Allah senin cezanı vermesin, len oğlum öyle büyükbaş değil. Yani herhangi bir memleket büyüğü, meşhur bir şarkıcı veya futbolcu gibi
—Haa öyle desene. Bir keresinde yıllar önce bir futbol maçında protokol türbininde Süleyman Demirel’i karşı türbinden görmüştüm. Bir de Tansu Çilleri makam arabasının içinde. Gerçi arabanın camları kapalı ve siyah filmle kaplanmıştı ama olsun içindeydi ya. Haa birde bir akşamüzeri Maksim Gazinosunun önünden geçerken Gönül Yazarın sesini duymuştum
—Sarı çizmeli Mehmet ağa, bu ne la. Yahu bunlar anı manı değil bir kere. Hem şahidin, ispatın var mı? Herhangi bir resim veya gazete kupürü olsa amenna diyeceğim.
—Sana da anı beğendiremiyoruz haa. O zaman bende askerlik anılarımı yazarım
—Askerlik anıları hiç olmaz. Niye dersen; çünkü bütün askerlik anıları birbirine benzer, bu yüzden çok demode kaçar. Cık cık bence tutmaz.
—Nesi tutmaz yahu! Alt tarafı kıytırık bir iki anı yazacağız, yeni anayasa hazırlamayacağız anasını satayım. O tutmaz, bu satmaz, şu okunmaz. Yazmıyorum ulan yazmıyorum işte.
—Vallahi isabet olur zira hiçte öyle ilginç orijinal anıların yok. Bu ne yaa! Ot gibi yaşamışsın bu yaşa kadar, olmaz ki ama.
—Tamam, kardeşim tamam vazgeçtim işte, rahat ol
—Hah şöylee. Senin nene gerek anı manı yazmak. Sen şimdi biraz daha çalış bir yirmi sene daha geçsin, bundan sonrasını yazarsın tamam, anlaştık. Sahi, karambolde gargaraya geldi unuttuk rüyanın sonunda dedeye ne olmuştu.
—Dedeye ne mi oldu, doğru dedede kalmıştık değil mi. Dedem gelirken senin dedeni görmüş öbür tarafta.
—Eeee!
—Deden seni çoook çook özlediğinden dert yanmış dedeme
—Tövbe estağfurullah, tövbe estağfurullah. Kardeşim senin ne dediğinden haberin var mı?
—Vallahi ben dedemin yalancısıyım .
—Hey büyük Allah’ım neydi benim günahım.
—Amaan canım. Sende boş ver takma kafana, mukadderat mukadderat.
—Şey affedersin fazla kâğıt kalemin var mı, ufaktan ufakta ben de anılarımı yazmaya başlayayım bari.
—YOK, ULAN YOK! SANA KÂĞIT KALEM YOK. SHİTR HASSSHITR GİT ŞURDAN BAK HALA DURUYO, SHITR LAN.
***
Gece yarısı saat 03:43
—Hişşşt hişt! İsmet İsmeeet!
—Ne oldu ne var
—Ne bileyim ben, uykuda birilerine bağırıp duruyordun
—Pardon hayatım, senide korkuttum değil mi?
—Yok, korkmadım da kime bağırıyordun uykunda
—Boşveer acayip bir rüyaydı işte,
—Nasıl acayip! Kâbus gibi bir şey mi?
—Acaiyip bir rüya işte, sonra anlatırım, hadi uyu sen.
İsmet Babaoğlu
YORUMLAR
Ağyar! Sen, kaç zamandır çok az öykü paylaştığın halde, okuduğun her öyküye üşenmeden, değerli zamanını ayırıp uzun uzun ve değme öyküye taş çıkartacak kıvamda yorum yapan çok değerli bir insansın.
Varol be altın kalpli adam...
Ağyar
Şaka bir yana şahsıma gösterdiğiniz teveccüh için çok çok teşekkür ediyorum…
Hani olabilsem, teşbihte hata olmazmış “ Melamice” bir tavır diyelim benimkine…
Tekrardan teşekkürler… Eyvallah
Selamlar, saygılar
Rüya diyelim gitsin...
OKumak bu kalemin dünyaya bakisini
sonra söylencelerini...
Hep okundugunuzu görmek umudu ile.
Saygilar sunuyorum.
Ağyar
Diyelim gitsin o zaman :- )
Saygıdeğer “Nar-ı Çiçek “
Değerli yorumunuz ve temennileriniz için çok çok teşekkürler, bilmukabele
Saygılar, selamlar
Ağyar
çok çok teşekkürler
İlginiz ve beğenileriniz için
Saygılar, selamlar
Ağyar
Saygılar, selamlar
Ağyar
Sevgili Davidoff ,
İlgin ve tebriklerin için çok çok teşekkür ediyorum, eyvallah
Saygılar, selamlar
Biraz tebessüm ederek okurken rüyanın içine sokulan günümüz gerçeklerini gördüm yazının arasında..
Ama şuan yaşananlar rüya değil. Birilerinin yazması söylemesi gerek. Kim duyar kim işitir demeden birey olarak üzerimize düşeni yapmamız gerek. Gençlerin bilinçli olması okuması gerek. Rüyadan uyanmak gerek..
Saygıyla...
Ağyar
Çok teşekkürler, ilginiz ve yorumunuz için
Saygı bizden, selamlar
Ağyar
Benim çok değerli ve mütevazı Paşa’lı hemşerim
Eksik olmayınız, ilginiz ve beğenileriniz çok çok teşekkür ediyorum,
Saygı bizden, selamlar
Ağyar
İlginiz ve beğenileriniz için çok çok teşekkürler, eksik olmayın
Saygı bizden, selamlar
:))) Ağyar yazarsa böyle güzel yazar. Gündemi de içine alan güzel bir rüya ve içinde gizlediği mesajlar da harikaydı. Tebrik ediyorum İsmet Bey. Kaleminize sağlık. Saygıyla, selamlar
Ağyar
Saygı bizden, selamlar
Ağyar
İlgin ve beğenilerin için çok teşekkür ediyorum. Seni görmek güzeldi
Saygı bizden, selamlar
her kalem beceremez konuşarak anlatımı...AĞYAR HARİÇ.....saygılar emmim...
Ağyar
Aman ağabey, birileri duyar sahi zanneder, gözünü seveyim, Eyvallah :- )
Saygı bizden, selamlar
Mafyacı biladerin tarifini okuyunca " Vayyy...Bizim Baryamali rüyalara da sızma yapmış" dedim. Elinde oltu taşı tesbih deyince "o " mübarek olmadığını anladım İsmet abi.
Zira Baryamali abimin elinde daima "Eşkişeyir taşidur habu" dediği tesbihi olur , taş olduğunu ispat etmek için sigarayı dayayınca o mübarek Eşkişeyir taşi laylon kokusu yayarak kararmaya başlardı.
Baryamali de " Aha bakuun Eşkişeyir taşi bak nasi taş kokti " der ,biz de "He yaaa" der hayret ve kikirdeyerek o mübarek taşı seyrederdik.
Ya tamamen "bilinçsel sıkışım" (noktasız bura) bu rüyalar.Mesela; dedesini gördüğü hal tipik (noktalı burası) Show Tv deki "dinsel hikayeler" içerikli programı anlatan sakallı adamın kıyafeti ile özbeşleşiyor.
Dedesinin "lan atla gel ,özledim " demesi ise dedesinin öteki tarafta bile hala muzüpliği bırakmadığına şatafat ediyor.
Mafyacı adamın dişindeki "maydonoz" yaprağı, yeşillikler içerisinde bir yerde defnedileceğine tıfırık etmekrte.
Kurban bayramı öküzü kaçırması ise Sırat köprüsünden geçerken "mööö" diye bir ses duyup dengesini kaybedip aşağıya düşmesine cızbırık etmektedir.
Yaprığım rüya araştırmalarında "bilinçsel sıkışım" ( noktasız yine) dediğimiz içimize attığımız şeylerin ( sıkıntı,sevinç,maydonoz,biber,patlıcan,köfte, lahana çorbası gibi) yaptığı etkileşimin dürtüşüme dönüşmesi neticesinde hissel potansiyelimizin ve vücutsal salgılarımızın beynimizin dinlence zamanı olan "uykuluşum" sürecinde "fişfiksel" düşünsel zıpkılmandialzasion ve sexsüal primatimnizasion haline dönüşerek beyinsel eyleme dönüşümüdür.
Süleyman Demirel'i ve Tansu Çiller'i görmesi ise rüya değildir.Dolayısıyla izahatin yekünü içerisinde bir şekilde "kısmet" den söz edebilmemiz için bu iki şahsın rüya içerisinde kısa da olsa rol almaları gerekecektir.
Misalen ; çok devinimsel bir rüyada Süleymen bey kedi , Tansu hanım ise ciğer olarak rol alabilir.
Diğer husus ise tamamen Fransızların " Nöğmalé" ,İtalyanların " Kapisiyontaree" ,İngilizlerin ise bir şey demeyip soğuk soğuk baktığı husutur. Bizde " sktret" denilen olay budur.
Ben de bizzat şahsım Çayelinde 9 Mart İlkokuluna giderken malüm yağmur çamur,okula gidene kadar baştan aşağı çamur olurdum. Sağlım memurunun kızı Oya ise sanki camekanda gelmiş gibi teremtemiz olurdu.
Ağyar abi valla çok seyrek geliyosun. Özletiyosun yazılarını abi.
Ölümü öp bizi yollara baktırma abi.
Ölümü ye abi yaa, yazıların bize ilham oluyor.
Valla da billa da.
memleketten yeni geldim.
Karaüzümler kapkara ...
Karayemişler son taneleri sallıyor dallara.
cevizler düştü düşecek..
kestane bol ve olmaya başladı...
Bi de cenaze çok oluyo..
Saygılarım ile değerli AĞYAR abi.
Ağyar
Sevgili “erolabi” çok çok teşekkürler ilgin ve upuzuuun yorumun için, eksik olma değerli hemşerim.
Not: Baryamali hemşerumi takip edeyrumda, haçan uşaği biraz paşundan savaysun kibi keliyi bağa. Oğa bilema daha idina kösterursan çok bopüler bir karekter daha kazanacak camiamuz. Ona köre haa. :- )
Eyvallah hemşerim
Selamlar, saygılar
Selamlar;
Hem kelepir, hem dubleks hemde sahibinden Rüya...
Bayıldım...
25 dakikaya rüya içinde rüya sığdırmak zor olsa gerek...
Saygıyla...
Ağyar
İlginiz için çok teşekkür ediyorum
Saygılar, selamlar