Bol oksijenli İda dağının eteklerindeki cennet – Küçükkuyu (2)
Feribotla Çanakkale boğazını geçtikten sonra güneye doğru yola revan olduk. İki yanı çam ormanları ile kaplı yolda, tepelere tırmanarak, çam kokularıyla ve tertemiz havasıyla mest olarak yaptığımız yolculuk oldukça zevkliydi.
Yol, tepeleri aşıp deniz seviyesine inerken bakmaya doyulmayacak manzaralar sundu bize. Müthiş bir panorama ile Edremit Körfezi gözlerimizin önünde sere serpe uzanıyordu. Aşağıda Küçükkuyu bizi bekliyor gibiydi. Buradan daha evvel geçmiştim ama kalmamıştım. Küçükkuyu’da konaklayacağımız yeri bulduk ve yerleştik.
Küçükkuyu, dünyanın en fazla oksijen yoğunluğu bulunan yerlerinden birisi olan Kaz dağlarının eteklerine kurulmuş Çanakkale iline ait Ayvacık ilçesine bağlı bir köy. Sarıkız efsanesinin asırlardır anlatıldığı İda dağının şimdiki adı, Sarıkız’ın kazlarından esinlenerek söylenen Kaz Dağları.
Çam ormanlarının eteklerinde yıllanmış zeytin ağaçlarının süslediği, yeşilin her tonunun seçildiği, yeşille mavinin kucaklaştığı, tertemiz havası, tertemiz denizi ve antik yerleşim özelliği ile doğa ile iç içe yaşamın hüküm sürdüğü cennet vatanımızın saklı cennet köşelerinden biri burası.
Küçükkuyu, Ege denizinin kuzeyinde Ege denizinin başladığı yer. Mitolojik hikayelerin hüküm sürdüğü bu yerin salgıladığı oksijeni sanki duyuyorsunuz, hissediyorsunuz ve içiniz huzurla kaplanıyor.
Gözümüzün gördüğü her yer zeytin ağacı ile kaplıydı. Havası zeytin ve kekik kokuyordu sanki. Dünyanın en nefis, düşük asitli ve kendine has güzel kokulu zeytinyağı bu bölgede yetişen zeytin ağaçlarından çıkıyormuş. Yollarda kendi yaptığı zeytinyağlarını ve yöresel gıdaları satan birçok üretici vardı. Tabii ki buranın zeytinyağını almadan dönmek mümkün değildi ve öyle de yaptık.
Kaldığımız motelin denizine ayak bastığımızda inanamadık. Bu kadar temiz, berrak bir su daha evvel görmemiş gibi idik. Derinlerde bile kum taneleri sayılıyordu sanki. Ve adeta kıpırtısız ve havuz gibi bir deniz. Ve balıklar. Yüzlerce balıkla beraber yüzmek mümkündü. Kıyıda bile o kadar çoktular. Deniz soğuk su akıntısı olduğu için soğuktu ama ne gam. Öyle temizdi ki alışık olduğumuz bizim sahillerden sonra, hiç deniz görmemiş gibi şaşkın şaşkın birbirimize baktık.
Kaldığımız motelin yaş ortalaması epeyce yüksekti. Bu da bize ilginç geldi doğrusu.
Küçükkuyu, tam kafa dinlemek üzere, gürültüden, stresten uzak kalabilmek için tercih edilmesi gereken, dingin, zeytin ağaçları ve binlerce çiçekleriyle küçük motelleri ve pansiyonları ile kendi halinde huzur üreten bir yer. Burada yenileniyorsunuz sanki. Kalabalık isteyenler için yakınlardaki Altınoluk ve Akçay var. Buralarda da eğlenceyi bulmak mümkün. Hatta bir akşamı Altınoluk’ta geçirdik, çarşısını gezdik. Oldukça da kalabalıktı. Sanki herkes burada toplanmış gibiydi.
Küçükkuyu-Assos arasında bakirliğini korumuş harika koylar var. Ve yöreye özgü ot yemeklerinin her çeşidini bulabileceğiniz yerler de var.
Küçükkuyu’dan sonra Assos’a doğru yola çıkıldı. Yani gezinin üçüncü ayağına başlandı. Bu da başka bir keşif macerası idi.
Şükran Demirtaş