Ali imran 19 ve 20.ayetlerin bizlere anlatmak istedikleri.
Bugün sizlerle, üzerinde düşünüp anlamaya çalışacağımız ayet, Aliimran 19 olacaktır. Önce yazalım, daha sonra Allahın izniyle anlamaya çalışalım.
Aliimran 19: Doğrusu Allah katında din, İslam’dır. O kitap verilenlerin ayrılığa düşmesi ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtirastandır. Her kim de Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, şüphe yok ki Allah, hesabı çabuk görendir.
Ayetin başında söylenen, Allah katında din İslam dır sözünden, gelen tüm dinlerin İslam dini olduğunu anlamalıyız. Eğer yalnız bizim peygamberimize gönderilen dinin İslam olduğunu söylersek, bu ayete ters düşmüş oluruz. Dinin ismi aynı fakat şeriatları farklıdır. Çünkü Allah, gönderdiği kitaplar içinde, değişiklik yaptığını söylemektedir.
Gelelim kitap verilenlerin ayrılığa düşmesi konusuna. Bu toplum daha önce Rabbin gönderdiği peygamberlere ve kitaplarına inanan toplum olduğunu biliyoruz. Fakat ayetten anladığımız gibi, bu kitap ehli toplum arasında, ayrılığa düştükleri bir konudan bahsediliyor ayette. Peki, bu ayrılığa düştükleri konu ne olabilir? Aslında ayetin devamını dikkatle okursak, buda anlaşılıyor, bakın nasıl bir açıklama yapılıyor.
( sırf kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ihtirastandır.)
Allah tüm kitap ehline, daha önceleri elçileri ile gönderdikleri kitaplar üzerinde ihtirastan, şahsi menfaat ve çıkarları gözetmek adına, Rabbin gönderdiği İLMİ REHBER EDİNMEYİP, beşeri çıkarlar adına kitap üzerinde çekişmelere girip, ayetlerin anlamlarına saptırmaya çalışıyorlar diyor.
Burada dikkat etmemiz gereken cümle, bana göre çok önemli ve üzerinde çok düşünmeliyiz.( kendilerine ilim geldikten sonra.) Peki, bu ilim sözünden Rabbim neyi kast ediyor? Tabiî ki gönderdiği kitapları.
Şimdi bir an düşünelim. Rabbim bizlere gönderdiği, en son ve koruma altındaki ilim, yani Kur’an elimizde apaçık olduğu halde, bizler bu ilim, Kur’an için neler söylüyoruz? Kur’an da her şey yazmaz, O özet bilgidir. İslam ı tam ve doğru yaşamak istiyorsak, beşerin yazdığı ciltlerce dolusu fıkıh kitaplarına muhtaç olduğumuzu söylemiyor muyuz?
İşte peygamberimiz devrindeki kitap ehlide, buna benzer yanlışlar yüzünden zaten peygamberimizle tartışmaya giriyorlar. Bir ayetinde sen onlara uysaydın seni dost edinirlerdi demiyor muydu? Allah Kur’an da, Rabbim bana ulaşmak isteyen Kur’an ın ipine sarılsın, orada sizlere her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim. Yemin olsun size öyle bir kitap gönderdim ki, öğüdünüz uyarınız yalnız ondadır dedikten sonra, sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim sözlerini dahi, görmezden gelmiyor muyuz?
Sizlere sormak isterim, acaba bizler bu sözleri söyleyerek, peygamberimizin bu ayetle o günkü ehlikitaba, geçmişte yanlış hurafelere inanan toplumu uyarmasından farkı var mı? Çünkü onlarda daha önce Rabbim den gelen kitaplara, hurafeler karıştırıp dini Allah yolundan uzaklaştırmışlardı. Aynı hatayı onlarda yaptıkları için, Kur’an indirilmedi mi?
Şunu da düşünelim, Allah sizleri bu kitaptan hesaba çekeceğim dedikten sonra, birileri çıkıp ta hayır yalnız bu kitaptan olamaz deyip, önümüze çiftlerce dolusu kitaplar sunuyorsa, ayette geçen şu sözden ne farkı var?
( Her kim de Allah’ın ayetlerini inkâr ederse, şüphe yok ki Allah, hesabı çabuk görendir.)
İnkâr etmenin türlü yolları vardır. Kimisi hiç kabul etmez, kimisi de kabul ettiğini söyler ama görmezden gelir, beşerin sözlerine ihtirasları yüzünden meyleder. Sizce çok mu farklı? Sonuçta ikisinde de Rabbin emirleri yerine getirilmemiştir. Bir şey sözle olmaz, önemli olan söylediğini uygulamaya geçirmektir.
Şimdide bu ayetin devamındaki ayete bakalım.
Aliimran 20: Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim." Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: "Siz de Allah’a teslim oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok, eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca tebliğ etmektir. Allah kullarını çok iyi görmektedir.
Yukarıdaki ayetten aslında çok şeyler anlaşılıyor. Demek ki peygamberimizle tartışmaya giren bir topluluk var. Bu tartışmanın konusu ne olabilir diye düşünelim önce. İnananları ayıralım, çünkü onlar tartışmaya girmeyenler. Bir kısmı, hiç kabul etmeyen ve inanmayanlar diyebiliriz. Bir kısmı da inanmaya meyilli, fakat atalarından gelen inançlardan vazgeçmek istemeyenler de çoğunlukta olmalı, çünkü esas tartışma buradan çıkıyor. Peygamberimize iman edecekler ama atalarının inançlarından vazgeçmek istemiyorlar. Onlara da inanmaya devam etmek istiyorlar. Tabi bu konuda onay alamıyorlar. Rabbimde burada devreye giriyor ve elçisine şunları söylüyor.
(Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah’a teslim ettim.)
Demek ki elçisine kendini üzme, bana uyanlarla bende Rabbimin gönderdiğine uydum ve kendimi Rabbim e teslim ettim de onlara diyor. Bu sözlerden sonraki cümlede çok önemli bakın ne söylemesini istiyor elçisinin.
(Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: "Siz de Allah’a teslim oldunuz mu?" de.)
Rabbim daha önce gönderdiğim kitaplara inanan, fakat dini hurafelerle yolundan saptıran, sapkınlığa düşen ehli kitap olan topluma da tebliğ et ve inanıp inanmadıklarını sor diyor. Peki, orada geçen, ÜMMİLERE DE sor kelimesi ile kimlerden bahsediyor olabilir Rabbim?
Ne yazık ki günümüzde, Ümmi kelimesine Kur’an ın vermediği bir anlam verilerek, okuma yazma bilmeyen insan, toplum denmiştir. Hâlbuki Kur’an ın geneline baktığımızda Allah ümmi sözüyle, ehlikitap olmayan yani o günün kabul gördüğü inançlara inanmayan, tabi olmayan toplum olduğu çıkıyor ortaya.
Burada eğer okuma bilmeyen cahil topluma da sor, diye anlamamız hiç mümkün değil. Çünkü ehli kitap içinde okuma, yazma bilmeyen o devirde o kadar çok insan var ki. Demek ki ümmi kelimesine cahil okuma yazma bilmeyen anlamını vermek, Kur’an ın ayetlerine uymuyormuş.
Burada hemen aklınıza gelen soruya da, cevap vermek isterim. Kur’an peygamberimiz içinde ÜMMİ PEYGAMBER sözünü kullanır. İşte burada anlatılmak isteneni de çok iyi düşünmeliyiz. O devrin kitap ehlini düşünelim, genelde neredeyse hepsi gönderilen kitaplarla alakaları kalmamış, sapkınlık diz boyu, kız evlatlarını diri diri toprağa gömen, sapıklıkta yarışan bir toplum. Siz olsaydınız bunların yanında mı olurdunuz? İşte peygamberimizde zaten onların yanında olmamış, ama her zaman doğruyu arayış içinde olmuştur.
Peygamberimiz tüm bu sapkınlıklardan uzak, Rabbine her zaman gökyüzüne ellerini kaldırıp dua eden, ona yalvaran, gerçekleri kendisine göstermesini isteyen, örnek bir insan olduğunu görüyoruz. Bu gerçeği asla unutmadan ve buradan çok büyük dersler çıkarmanın yollarını aramalıyız.
Ayetin devamına bakalım. Allah tüm bu insanlara tebliğ et ve davet et onlar sana uyarlarsa doğru yolu bulmuşlar demektir diyor. Peki, ayetin sonunda ne diyor burası çok önemli.
(sana düşen, yalnızca tebliğ etmektir.)
Demek ki zorlama yok. İsteyen ibret alır kabul eder, isteyen almaz. Elçinin görevi zorla davet değil, sadece bir tebliğdir diyor. İslam birilerinin söylediği gibi, zorla kabul ettirilen bir din asla değildir. Savaşlar ise peygamberimize ve inananlara karşı açılan savaşlardır. İnananların kendilerini savunma adına verdikleri mücadeleden başka bir şey değildir.
Din Allah ile kul arasındadır. Allah ile kul arsına peygamberler bile giremez. Size son olarak bazı ayetleri hatırlatmak istiyorum. Burada Rabbim kalk sana indirdiklerimi tebliğ et, uyar ve ondan sonra benimle yarattığım kişiyi baş başa bırak diyor.
Müddesir 1–11: Ey giysisine bürünüp kenara çekilen! Kalk da uyar! Rabbinin yüceliğini duyur! Temizle giysilerini! Uzaklaştır kendinden pisliği! Çok bularak başa kakma yaptığın iyiliği! Ve yalnız Rabbin için dayanıklı kıl benliği! O boruya üfürüldüğünde İşte o gün çok zorlu, çok çetin bir gündür, Küfre batmışlar için hiç de kolay değildir. Benimle, yarattığım kişiyi baş başa bırak.
İşte Rabbimin sonsuz güneşi, rehberi ellerimizin içinde duruyor. Ondan faydalanmak isteyenin yapacağı tek bir şey var. Sayfalarını açıp anladığı dilden bolca okumak ve ayetler üzerinde, hiçbir beşeri etki altında kalmadan düşünmek olmalıdır.
Peygamberimizde aynen böyle yapmış ve bizlerinde böyle yapması için ayetleri bizlere tebliğ etmiştir. Allah elçisi görevini başarıyla yerine getirdi, eğer bizler onun ümmeti olduğunu söylüyorsak, onun tebliğ ettiği rehberi, Kur’an ı anlamaya çalışmalı ve ona uymayan, onun onayından geçmeyen hiçbir bilgiye de inanmaktan kaçınmalıyız. Rabbim hesap günü peygamberimizin söyleyeceği; Benim ümmetim Kur’an ı devre dışı bıraktılar uyarısını, çok ama çok dikkate alıp bununla ne anlatmak istediğinin hesabını iyi yapmalıyız. Eğer bu sözleri görmezden gelirsek, Rabbin kelamı üzerinde düşünmeden, aklı bir kenara bırakırsak, başkalarının aklıyla iman edersek, bakın Rabbimin bu cezasından da asla kaçamayacağımızı bilmeliyiz.
Yunus 100: Allah’ın izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah pislik içinde bırakır.
Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK