- 501 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YETER Kİ HEP UMUT OLSUN...
YETER Kİ HEP UMUT OLSUN
Mis gibi kokuyordu kucağındaki bu parlak ışık huzmesi. Biraz da kendi kokusu sinmişti sanki. Çok terlemiş, çok ağlamış ama sonunda alabilmişti bebeğini kucağına. Hah, ne kadar da pişmandı şimdi. Daha on gün evvel kurtulmak istiyordu bebekten. Kurtulmak istiyordu ama ölüm emrini veren ailesi çocuk için onu ikna edebilmişti. Çocuk günahsızdı, çocuk yaşamalıydı, ama o; o ölmeliydi işte. Töre böyle istiyordu çünkü.
Dokuz buçuk ay önce kaçmıştı kanlısıyla. Çok mutluydu, çünkü âşıktı. Karın boşluğunda pıtırcıklar dolanıyordu. Uzun süre ailelerinden kaçmıştılar, ama sonunda saklanacak bir yer bulup rahatladıklarında hiç düşünmeden yatmıştı kanlısının kollarına. Mutluydu, sabah yalnız uyanana kadar…
İki satır… Sadece iki satır yazı bırakmıştı şerefsiz. Artık harabe olan eski ahırın kapısının çatlaklarından birine tıkıştırmıştı kâğıdı. Hiç bir şeyin farkında değildi kâğıdı okuyana kadar. Çünkü mutluydu iki satırı anlayana kadar:
“Gitmem gerek…
Beni bekleyen bir hayatım var.”
Şaşırmıştı. Hani onun her şeyiydi. Hani onun yaşa sebebiydi. Tüm bu sözler… Tüm o sözler bir gece için miydi? Onun aşkı bu kadar mıydı? Onu kandırıp tenine dokunmak mıydı?
Beklemişti… Birkaç gün tarlalardan çırpıp yemiş, o şerefsizi beklemişti. Umudu kestiği gün eve dönüp törenin karşısına dikilmişti. Öyle büyük bir ceza beklemiyordu. Ama ağa o beklenmedik soruyu sorunca boğazı düğüm düğüm olmuştu hani.
“onun altına yattın mı?” demişti ağa. Yalan söylemişti. Büyük yalanlar…
“eli elime değmedi” demişti. “pişman olup kaçtım ondan.” demişti. Töre yumuşamıştı biraz. Aradan biraz zaman geçmiş, töre karar için onu çağırmıştı. Affedilmişti. Sevincinden havalara uçmuştu. Boğazına kadar gelen kusmuğu sevincini bölememişti. Sonunda banyoya boşaltıp içini dışarı çıkınca annesinin bakışlarını görünce: “işte” demişti. “hapı yuttuğumun anıdır bu.”
Tahliller olumsuz çıkınca, yani hamile olduğu anlaşılınca töre karar değiştirip demir yumruğunu indirmişti ensesine. Öldürülecekti. Ama çocuk yaşamalıydı, çünkü o günahsızdı. Kararı duyduğu anda nefret etmişti karnındaki ceninden. O olmasaydı yaşayacaktı. Ah o şerefsiz yok mu? Ne olurdu bırakıp gitmeseydi.
Hamileliğin altıncı ayında, şerefsizden haber gelmişti. Mafya kesmişti biletini. Yollamıştı son ekspresle. O son trenle onun umutları da, hayalleri de gitmişti. Artık ölüm kaçınılmazdı. Pişmanlık yoktu. Pişman olup onu kurtarabilecek son kişi de ölmüştü çünkü.
Tekrar kokladı masmavi gözlü bebeğini. Adını koymuştu. Umut. Hiç kız ismi umut olur muydu? Öyle güzel olurdu ki!
Ebe geldi. Bebeğini ebeye erdi.
“vakit geldi. İlaç etkisini gösterir yavaş yavaş. Bebekle vedalaştın mı?”
“he ablam. Adı umut olsun olur mu?”
“son isteğin midir?”
“he ablam. Ne olursa olsun ama hep umut olsun.”
…
Ne olursa olsun ama hep umut olsun…
Yunus Öklav
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.