Semantik Yaralar ve Existenz Kaygılar
Semantik Yaralar ve Existenz Kaygılar
(Ona, sana ve bana cevaben)
Hâlâ kelimelerin neler yapabileceğini bilmeyenler varmış meğer ben biliyorum. “Zaten” ülkesinin “ aslında” kentinde yaşayan bir dostum vardı, o söyledi. O ülkede yaşayan hiç kimse kelimelerin neler yapabileceğini bilmezmiş. Mesela bir adam sevdiği kadına şiir yazmazmış. Ya da içindeki çıkmaz sokaklara kelimelerle yol bulmaya çalışmazmış.
Hayal ettim orada yaşadığımı. Kelimeler ve onlarsız.
Önce bunun çok büyük bir yoksunluk olduğunu düşündüm.
Bu yağmurdur
usul, ince, arada
boynum, belim, ayağım
bu yağmurdur
yalan söyler, doğru susar
ben sudayım, anam babam karada
bu yağmurdur
akıl alır yürek verir
ince hesap aşk düşürür darada
bu yağmurdur
köy batırır, sehpa taşır
ayrılanı gülümsetir yarada
bu yağmurdur
ince kurşun, nice hesap
görmüş vermiş
gökyüzü var gökyüzü var
arada
Tanrım, şairin şu kelimelerle getirdiği etkiyi hissedemeyecekler mi, bunun düşüncesi bile içimde bir şeylerin asılmasıydı. Bu yokluğun böylesi yıkımlı zaferine izin verecek kadar güçlü değildim. Kelimeler beni iyileştiren tek şeyken ondan nasıl vazgeçebilirdim ki? Kötü yönlerini düşün, kötü daha kötü, can acıtıcı kanatan yönlerini.
Çok uzun bir zaman almadı. Birkaç dakika içinde minicik bir çatlak belirdi “kelimesizlik ölümdür” duvarının üzerinde.
Bir an yüreğimdeki semantik yaraların sızısını fark ettim. Sandığım gibi değil miydi acaba? Elimle yaralarıma dokundum, harfleri hissettim, kelimeleri… Bir kurşundan daha derin yaralar açan… Ve ne yazık , o en ilkel zamanlarda bile kurşun yarası tedavi edilebilirken şu en gelişmiş çağda kelimelerin açtığı yaralar ki üzerinden yıllar geçse de dün gibi sıcak, sancılı durabiliyor. Üzerimdeki deriyi çıkarıp atmak istedim bir an, bu hiç iyileşmemek hissi beni sarıp sarmalarken ve inandıklarımla ters köşe olurken. İnandığın değerin kısa bir an dahi aksini düşünür olmak sadece o değerin değil, tüm inandıklarınızı sallantıya alıyor. İnançların sallantısı ise existenz kaygıların kıyısına bırakıyor bizi.
Trajik bir hadiseydi: Duvardaki minicik çatlakta büyük bir çöküşü izleyebilmek... Böyleyse şayet tek gerçek var, hiçbir kelime aşınıp, harap olmuyor (onun dediği gibi). Kelimeler yaşlanmadan eskirler. Sürüklenmeye gelince, doğru, ama onlar mı bizleri daima bir yerlere sürükler, yoksa biz mi … işte ondan emin değilim.
Hâlâ kelimelerin neler yapabileceğini bilmeyenler varmış. Onlar sadece iyileştirmez, semantik yaralar açıp, bizlere; ölümsüz, existenz kaygılar da bırakırlar.
Sinem
Semantik Yaralar ve Existenz Kaygılar Yazısına Yorum Yap
"Semantik Yaralar ve Existenz Kaygılar" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.