BİR BAŞKA BAHARA
BİR BAŞKA BAHARA
Bu hafta sizler için başka bir yazı hazırlamıştım ve o yazıda size içinde bulunduğumuz bahar günlerinden bahsedecektim. Ama bugün ulusal basına düşen acı bir haber benim bu yazıyı yayınlamama engel oldu ve böyle bir yazı kaleme almak zorunda kaldım.
Anlayacağınız; baharımız, başka bir bahara kaldı!
Acı haber; maalesef bir hekim kardeşimizin, mecburi hizmetten dolayı görev yaptığı Gaziantep Avukat Cengiz Gökçek Devlet Hastanesi’nde bir hasta yakını tarafından, odasında bıçaklanarak şehit edilmesidir.
Anadolu Ajansı’ndan öğrendiğimiz kadarıyla henüz 26 yaşındadır Operatör Dr. Ersin Arslan. Yine ajanslardan edindiğimiz bilgilere göre; yakınları tarafından bile bakılmadığı, sahiplenilmediği söylenen, seksenli yaşlardaki, kolay kolay kimsenin ameliyatına cesaret edemediği, riskli bir hastayı, hastaneye kabul ederek tetkiklerini yapan, sonrasında tek tek bütün yakınlarını hastaneye çağırarak onlara hastanın durumunu anlatan, sonrasında ise ameliyatın ne derece riskli olduğunu anlatıp, yine de yakınları tarafından “Önce Allaha, sonra size emanet” dendiğinde de belirttiği risklerine rağmen cesaretle, ameliyatını üstlenecek kadar da iyi niyetli ve özverilidir.
Allah Rahmet eylesin!
O, yaşamın risklerini genç yaşına rağmen alabilen biriydi. Biliyordu ki gayret kendilerinde, ama takdir Allah’ dandı! O biliyordu da takdir sahibini, maalesef halen karanlıktan kurtulamamış, cahil zavallılar, gözü dönmüş caniler öğrenememişlerdi. Ersin’in gayretini bütün mesai arkadaşları, hastanın yanında bulunan herkes görmüşken, dedesinin sağlığında Ersin’in gayretinin çok azını bile göstermeyen, üstelik akrabası, torunu bu gayreti bile görmüyor, veya Ersin’in gayretinin karşılığını canice ödettiriyordu.
Henüz 26 yaşındaydı. Yeni uzman olmuş, kendi gibi hekim olan eşiyle yeni evlenmiş, yeni baba olmaya hazırlanıyordu. Kim bilir ne isim düşüneceklerdi çocuklarına? Onları pek evlerinde göremeyen, genelde hastanede olduklarını bilen mahalle yakınları, apartman komşuları, memleketlerindeki anne ve babaları, akrabaları, kardeşleri, nasıl duyup, nasıl karşılamışlardı haberi? Veya daha önce sağlığına kavuşturduğu hastaları cinayeti duyduklarında neler yapmışlardı?
Ah! Bunlar yazılmalı, uzun uzun anlatılmalı ve göz yaşlarına boğulmalıydı okuyanlar. Bir silkinişe, bir yeniden değerlendirmeye vesile olurdu belki o zaman. Sevgili Ersin, hangi şarkıları severdi, ne tür filmlerden hoşlanır, hobileri nelerdi, bilmiyorum! Basın da yazmıyor bunları….Yazılanlar: sadece, tabiatın yeniden doğuşa hazırlandığı, çiçeklerin açtığı, cemrelerin düştüğü, bahar yağmurlarının yağdığı, kutlu doğumların kutlandığı, spor basınının tüm dikkatini Pazar günü oynanacak derbi maça verdiği şu günlerde Gaziantep’ de bir hekimin görevi başında on yedi yaşındaki biri tarafından katledildiği.
İlk de değil aslında bu topraklarda görevini yaparken yitirdiğimiz; ama neden bu kadar acı ve bu kadar düşündürücüydü bu olay? Bence yalnızdı, yapayalnız Ersin… Korumasızdı, görevini yapmış olmanın saflığıyla da bir o kadar masum ve hazırlıksızdı. Gerçi, insan nasıl hazırlıklı olabilir veya hazırlıklı olsa sanki ne kadar engelleyebilirdi ki böylesi adi, menfur bir cinayeti? Odasında olmasa, yolda, iş çıkışında, evinin önünde falan olmadı mı sanki başka cinayetler?
Dinden, dünden kopuk anlayış:-yaşamak için öldür- dayatmaları pompalarken, neredeyse öldürmenin yaşam için ne kadar gerekli olduğu algısı oluşturulurken dimağlarda; peki bu tamamen yaşatmak için verilen gayretin karşılığının ölüm olması, nasıl bir anlayıştır, nasıl bir sapıklık, nasıl bir ruh, uzunca düşünmemiz gerekiyor. Sadece hisleri ile sezebilen canlılar olan köpeklerin bile kendilerine dayak için veya yardım ve sevgi için uzanan elin ayrımını yaptıkları düşünülürse, bu nasıl bir anlayış ki, kendilerine uzatılan gayret elini koparabilecek, o elin sahibinin hayatını sonlandıracak olanlar nasıl insandılar?
Yine geçenlerde bir 112 çalışanı kardeşimizin görev sırasında uğradığı çirkin saldırının fotoğraflarını görmüştüm. Yüzü, gözü kan revan içinde bir bayan görevli. Erkekliğin tanımı mı değişti ülkede? Yoksa yine bir darbe hazırlığı var ve her darbe öncesi görmeye alıştığımız manzaralar gibi devletin bazı mekanizmaları kasten çalışamaz hale getirilip bazı mekanizmaların yerine illegal bazı oluşumlar mı tezgahlanmak isteniyor bilemiyorum?
Adı: kamu görevlisi. Ama sağlık, ama falanca hizmetin ifacısı bir görevliyi, kamu neden korumaz, koruyamaz, kaderine terk eder? Veya hukuk neden kamuda eli, kolu, dili bağlı masumları korumaz, koruyamaz da kaderine terk eder? Ne idüğü belirsiz bir iddia, bir kanı, bir iftira, bir bilgi eksikliği sonucu bu tür gözü dönmelere daha ne kadar tahammül göstereceğiz? Daha ne kadar kamuya hizmetten başka bir günahı olmayan bu masumları daha ne kadar çaresiz ve sadece dövünmelerle izleyeceğiz?
Onlar; her türlü şiddetin karşısındalar. Şiddete maruz kalanların başlıca savunucuları da onlar. Ama görülüyor ki onları, uğradıkları şiddet karşısında kimse savunamıyor, izlemekten, acımaktan başka bir şey yapmıyor. Uğradığı şiddet karşısında sağlıkçısını koruyamayan bir toplumun, yarın şiddete maruz kaldığında sağlığına nasıl kavuşacağı bir bilmecedir.
18.Nisan 2012 Çarşamba günü duyarlılık gösterip Muğla sağlık çalışanlarını, Eğitim Araştırma Hastanesi Acil Girişi yanında toplayan başta Muğla Tabip Odası olmak üzere katkı sağlayan tüm kuruluşları hassasiyetlerinden dolayı tebrik ediyor, alçılı ayağına rağmen, o gün meslektaşlarını yalnız bırakmayıp, acılarına ortak olan sayın Opr. Dr.Naki Bulut’u da tebrik ederek, geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Bizim bahar, anlaşıldı yine gelmeyecek! Bir yaza daha, baharı görmeden girecek gibiyiz. O zaman bırakalım da yağsın güzelim bahar yağmurları ve hiç olmazsa birlikte olamıyorsak da, birlikte ağlayamıyorsak da, beraber ıslanalım yağan yağmurda.
Erdal ÇİL
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.