- 1137 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Çocukça Harikalar Ülkesi - 2 -
İlk kez gözyaşımı silen bir kızın elleri yüzüme değiyordu. İlk kez belki de bir kız gülümsüyordu yüzüme. Adını çok sonralar öğrendiğim bir kızdı bu, adı Selin.
Sınırlarını coşkunun çizdiği bir sokağa bakıyordu penceremiz. Perdeyi her açtığımda bir tek ev hariç bütün evlerin güler yüzünü görebiliyordum. Aynı sokakta ama çok uzaklarda yaşıyordum sanki. İçimde hep bir hırs, hep bir acı vardı. Zaten uzun bir süre camları kırmayı da bırakmıştım. Kendimi eve kapattığım günlerde sıklıkla balkona çıkar denizin her hareketini izlerdim. Her dalga geldiğinde caddemiz yıkanırdı, annem de balkonu yıkardı, bir bağlantı kuramazdım bir türlü. Başka insanlardan uzak yaşama duygusunu, benim sahip olduğum her cesareti yok eden, cam kırıkları akmıştı artık içime. İçimde biriken acıyı bende yıkayabilir miydim, bilmiyorum.
Haftalar sonra Selin’le karşılaştığımda pazarda annesi mandalina alıyordu. Gülüşmüştük. Annesi annemin arkadaşıymış, birçok kere bize geldiklerinde ben ya okulda olurmuşum ya da babamın iş yerinde. Bir gün komşumuzun düğününde aynı masadaydık Selin’lerle. Dans ederken her ayağına bastığımda papyonumu çekip bırakıyordu. Lastikliydi, her bıraktığında ya boğazım ya da yüzüm acıyordu. Sinir olsam da sevmiştim Selin’i.
Ortaokulu birlikte okuduk. Vaktimin çoğunu o çalardı. İlk defa onun yanında sigara içmiştim, okul çantasını hep bana taşıtırdı, okuldan birlikte kaçar birlikte Gülhane parkına giderdik. Yıllar sonra ilk defa caddeden caddeye geçmek için elini tutmuştum. Sonra çok hoşumuza gitti, sürekli caddeleri geçer olduk.
Uzun bir süre serseri kalmıştı adım. Mahalle arası kavgalarda, neden, niçin kavga ettiğimizi bilmeden bağırır dururduk durmadan. Pencerelerden terlik, erik, domatesler atılırdı. Ben terlikleri toplar evin kömürlüğüne taşırdım.
Bir gün tahtadan bir yumurta elime geçmişti, büyük bir ihtimal atılan pencerelerin birinden. Sonra ben onu kırmızıya boyadım. Genellikle okul önlerinde yumurta tokuşturulurdu, benim yumurtam hiç kırılmazdı, kazandığım yumurtaları dağıtırdım sonra. Ara ara da sakız, şeker satardım, Boyuna asılan bir tezgahım vardı, satamazdım yani. Babama koşar bunları alacaksın derdim, hepsini satar sokağıma dönerdim. Ticareti babamdan öğrenmeye başladığım ilk yıllarımdı.
Başka bir kız vardı, o da çikolata satardı mahallede. O satabiliyordu, kazandığını bakkaldan başka bir çikolata alıp yiyerek evine dönerdi.
Mahallemiz çok renkliydi, evet. İstanbul’un en büyük iki gazinosu vardı, Gar Gazinosu ve Çakıl. Sokağımızda yazlık sinemalar, biraz ötemizde tiyatromuz vardı. Selin’le Pamuk Prenses Yedi Cüceler filmini izlediğimizde neden ağladık, hatırlamıyorum. Hadi biz ağladık, koca koca adamlar neden ağlıyordu ki…
Malkoç oğlu filmlerini izlerken kavga tekniğimizde gelişiyordu bir yandan. Tahtadan kılıçlar, mızraklar, okları içine koyacağımız sırtımızda kılıfları olurdu. Gündüz savaşır akşam üstü hep beraber top oynardık.
Bir sonraki sonbahardı, saatler boyu süren babamla bir yolculuğumuzu hatırlıyorum. Nereye gittiğimizi bilmiyorum ama günler geçtikçe, ben Selin’i özlüyordum.
Döndüğüm yıl okulumuz bitiyordu artık. Babası memur olduğu için başka bir şehre tayini çıkacaktı. Çıktı da.
Günlerce ağladık... O, başını ellerinin arasına alıp gözyaşlarına boğulurken, ben misketlerimi gökyüzüne fırlatırdım. Her kayan yıldız gördüğümde ben onları vurduğumu zannederdim.
Uzunca bir süre dengem bozulmuş, uzun bir süre hırçınlığım sürmüştü. Babam beni opera’ya götürdüğünde bile ağlamıştım. Sonra hiç haber alamadık onlardan.
Sokağıma döndüğümde, her mahallenin bir delisi vardı artık. Arka mahallede ve başka mahallelerde… Bizim de Remzi’miz vardı. Korkardık, kızdırırdık, o koşarak ıslık çalardı. Ağacı vardı, biz o ağaca her taş attığımızda, mendilinde ağlardı. Yere yıkılırdı, korkarak yaklaşırdık yanına. Yaralarıma dokunmayın derdi. Anlamazdık.
Havlaya havlaya gökyüzünü ısırsın diye duvarlara köpek çizerdi, pencere çizerdi, kuş çizerdi, aşk çizerdi. Gülerdik o daha çok büyüdüğünü zannederdi kuşların. Mahallemizin delisi işte. Mengeneye sıkıştırdığım şarkılarım var derdi hep, biz gülerdik o daha çok canını acıtırdı şarkıların.
Eylül 2012 İstanbul
YORUMLAR
Burada yazılan bütün anıları anladım da bir tek Selin ile ayrılmanızı anlamadım. A be Zeki kardeşim, o zamanlar telefon yoktu belki ama mektup diye bir şey vardı de mi? Yoksa ondan da mı haberin yoktu:)
Güzel gidiyor, bakalım daha kimler gelip kimler gidecek bu anı defterinden.
Tebrikler, saygılar...
Yazının sonlarında darbeyi yedik, eyvallah abi, mutlu sonlar bize göre değil. Zaten hiçbir şeyin mutlulukla sonlanacağına inanmıyorum.
Sokaklarda bir şey satmak benim çocukuğumda da moda olmuştu, ben de bir kutu sakız aldırmıştım babama. Tipitip.. Aynen senin gibi akrabalara zorla satmıştım:)
Ne garip şey çocukluğumuz, rüya gibi.. Şimdi biz uyurken rüyalarımızı kim görüyor?
Ellerine sağlık, sevgiler abi.
o eller,
ilk kez gözyaşını silen bir kızın elleriydi.
sen,
her yıldız kaydığında onları misketlerinle vurduğunu zannederken
O,
böylesi boşluğu senin zihnine ustaca yazıyordu.
Selin'den sonrası fena...
çünkü herkes bir öykü kendi yürek coğrafyasında.
ve her kayıp
kendi deliliğimize sızılı bir gerekçe...
...
Remzi'nin dediği gibi: Yaralarıma dokunmayın.
" Ağacı vardı, biz o ağaca her taş attığımızda, mendilinde ağlardı. Yere yıkılırdı, korkarak yaklaşırdık yanına. Yaralarıma dokunmayın derdi. Anlamazdık.
Mengeneye sıkıştırdığım şarkılarım var derdi hep, biz gülerdik o daha çok canını acıtırdı şarkıların."
Remzi' ye deli demeye dil varmıyor. Aksine gıpta ettim sözlerinin derinliğine. Anlatı sanki iki ayrı bölüm gibi ama beni affedin şu an sizin yaşadıklarınızdan çok Remzi' nin etkisi altındayım.
Saygıyla...
İnanmayacaksınız ama,bizim mahallede de böyle bir delimiz vardı.Adı Oktay'dı. Üç kilometrelik yolu her gün ama her gün yürürdü. Mahalleye gelirdi bazen,Amcası komşumuzdu. O kadar korkardık ki,o geldiğinde evimizin bahçesine saklanırdık.İstersen çık dışarı da göreyim.
Ne olduysa,bir gün onunla çarşıda,bir köşede karşılaştık. Yol genişti,ama o olduğu için bana dar gelmişti.Kaçarsam,yakalanırdım biliyorum.Durdum yerimde.Geçsin sonra ben geçerim dedim.Dediğim anda da...
Bağırsam n'olacak ki,artık çok geçti.Uzun tırnaklarıyla,yüzümü öyle bir çizdi ki,kıpkırmızı oldu suratım. Sonra hiçbir şey demeden çekip gitti.
N'olduysa bana,bu sayfa çocukluğumu hatırlamaya başladım.
....
O kadar içten ki, katılmamak mümkün değil.
zeki çelik
Bir keresinde duvara ağlayan kuş resmi çizmişti, bizde o resmin altına her sabah yem koyardık, su koyardık. Çok zaman sonra gözyaşları silinmişti kuş resminin, ya muziplik olsun diye büyüklerimiz yaptı, ya da kendisi...
Zaman zaman anılarla yüzleşmeli insan.
Derince bir of çektirdin bu defa. Hüzün hüzün hüzün. Sanki Selin'in gidişiyle ortaya çıktı Remzi. Ve köpekler ve kuşlar ve pencereler. Ve duvarlar işte.
Bu bölùm yaralar açtı yaralar deşti.
Sema Enci tarafından 9/3/2012 12:29:53 AM zamanında düzenlenmiştir.