- 1007 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜNYADA BÜTÜN GÜZELLİKLER BEDAVADIR
Dünyada Bütün Güzellikler Bedavadır.
Bu sözü nerede ne zaman ve kimden duydum hiç hatırlamıyorum.
Ancak henüz okula başlamamış olduğumu hatırlıyorum bir nedenden dolayı.
Bu kısa cümlenin ilerideki yaşantıma ne denli büyük anlam ve değer katacağını o çocuk yaşlarımda anlamış olabilir miydim. Ki onu yüreciğimin en güzel köşesine yerleştirmiştim hiç çıkarmamacasına.
Kim bilir…
Bu söz; Hayatımın düsturu oldu bu güne değin.
Bu söz; Dünyaya açılan sevgi kapılarının sihirli anahtarı oldu.
Bu söz; Aktıkça daha da gürleşen bir zenginlik pınarı oldu.
Ve bu söz; Tüm anlamlı güzelliklerin asla maddi bir bedelinin olmayacağını anlamanın en büyük ödülü oldu bana.
Doğanın o mucizevi güzelliklerini görebilmek bunun en büyük kanıtı değil mi sizce de.
***
Zamanımızın çocuklarına bu cümleyi kuracak olsanız…
Ne derler
Ne düşünürler
Nasıl algılarlar
Ve ne kadar inandırıcı bulurlar dersiniz.
Bir çoğu yüzünüze o denli nötr bakar ki ne anladıklarını hiç anlayamazsınız belki de.
İçtenlikle itiraf etmeliyim ki zamanımızın ilkokul çocuğunun zeka beceri ve algı düzeyinin hızına benim yetişebilmem olası değil.
***
Sevgili Anne-Babalar;
Çocuklarınızın birkaç dil bilmesi. Kolejlerde özel üniversitelerde öğrenim görmesi.
Yurt dışına açılması. Kariyer mevki güç ve maddi varlık sahibi olmalarının onların içinden çıkamayacakları ağır psikolojik sorunlarının olmasından daha önemli daha değerli olduğunu düşünüyor olamazsınız hiç kuşkusuz.
Bir insanın sağlıklı düşünen bir beyne. Hisseden duyarlı bir yüreğe. Kartvizitinde yalnızca İnsan yazan sevgi dolu bir kalbe sahip olması benim için yeterli.
***
Eski kuşaklar çoğunlukla anneli-babalı büyüdüler.
Anne daha çok gözleriyle konuştu onlarla.
Baba ise hiç konuşmadı belki de.
Onlar uyurken okşadılar başlarını kutsal bir emaneti okşar gibi.
Nemli gözleriyle sevdiler çağıl çağıl.
Minicik ayaklarını ellerini onlar derin uykudayken öpüp kokladılar.
Sesli olarak dile getiremedikleri yüreklerinde coşup taştı dillerinin aksine.
Bir bez bebek. Ağaç dalından yapılmış bir çember. Hurma çekirdeğinden yontulmuş bir çift nalın. (Babamın bana yaptığı ve her hurma çekirdeği gördüğümde gözlerim dolarak hatırladığım zarif bir oyuncaktı.) Birkaç misket. Beyaz bir kağıttan şekillendirilmiş minik bir kayık.
Ve Bayramlarda mendil arasına sıkıştırılmış madeni küçük bir para nasıl da büyük mutluluklara salardı o küçücük yürekleri.
Nasıl da kocaman heyecanlar duyarlardı çocukça basit eylemlerinden.
Gündüz yaptıkları muzipliklerin neşesiyle parlayan gözleri. Tasasız yürekleri ve narin yorgun bedenleri erkenden uykuya yenik düşerdi akşam olduğunda.
Ve birçok anne-baba çocuklarının rüyalarındaki tatlı gülüşlerin sesine uyanırlardı en güzel sabahlara uyanırcasına.
Gençlik çağlarının önceliklerini ve sevdalarını önce anneyle paylaştılar kapalı kapılar arkasında bir devlet sırrını paylaşır gibi.
Ardından yine anneyi aracı koydular. Onun yufka yüreğine sardıkları düşlerini beklentilerini babanın makamına ulaştırması dileğiyle.
Peki bu kuşağa Ezik. Yitik. Suskun Kuşak diyebilir miyiz.
Diyemeyiz.
Bu gün yüreklerinde özenle taşıdıkları onca manevi değerleri. İnsani zenginlik ve güzellikleri karşılıksız-koşulsuz yine insanlara sunabilen.
Mantıklı doğru ve düşündüren söylemleri. Yerinde gereğinde ve cesurca yaptıkları unutulmaz mücadeleleriyle tanıdığımız bu vakur ve özel insanlar; O suskun kuşağın bu topluma en değerli ve en paha biçilmez armağanıdır bana kalırsa.
***
Açıklanan resmi bilgilere göre çağımızın en ciddi hastalıklarının başında “Psikolojik Vakalar” yer alıyormuş.
Üç yaşındaki çocukların psikologa gereksinim duydukları.
Gençlerin içine düştükleri depresyon ve bunalımdan kurtulamadıkları.
Ve birçoğunun ciddi ilaçlar kullanır hale geldiği günümüzde toplumuz da böyle bir çocuk-gençlik kuşağına sahip ne yazık ki.
Gençler, yüksek idealler yerine; insanların arasına karışmaktan hoşlanmayan ve adeta çaresizlik içinde çırpınan ruhsal yapılarıyla, kırıcılık agresiflik şiddet ve hatta vahşet içeren duygu davranış ve görüntüler sergilemekteler.
Oysa gençlik gibi; tüm ulusa ait pozitif ve yararlı enerji yüklü önemli bir kaynağın daima korunması ari ve temiz tutulması gerekmez mi?
Dünyaya çocuk getirmek ve dolayısıyla anne-baba olmak dünyanın en kolay işidir aslına bakılırsa.
Oysa; tek bir çocuğu bile İnsan gibi yetiştirebilmek dünyanın en zor en meşakkatli en kutsal Sanatıdır.
Özellikle de günümüzde.
***
Genç Anne-Babalar ve Dedeler-Nineler;
Bırakın çocuklar hiç tanımadıkları insanların uzattıkları şekeri alsınlar.
Bırakın yabancı bir el okşasın saçlarını gülümseyerek.
Bırakın dinlesinler yılların emeğiyle korukken bala dönüşmüş o tatlı sözlerini.
Bırakın baksınlar onların fersiz ama sevgi dolu gözlerinin içine.
Bırakın sokulsunlar özlem dolu sımsıcak kollarına hiç çekinmeden.
KORKMAYIN!
Bunlar birer tehlike oluşturmaz çocuklarınız-torunlarınız için.
Aksine;
Onların sosyalleşmesine. Ruhlarının zenginleşip olgunlaşmasına büyük katkısı olur.
Anne-baba ve yakın çevre üçgeni dışında bir yaşamın olduğunu fark etmelerini sağlar.
İnsanlara karşı güven duygusunu yitirmemiş. Bağımsız özgür bir birey olduklarını ve hayatın yalnızca kendileri için yaşanmayacağı öğretisini takdim eder onlara.
Ve yeryüzünde tüm canlılar arasında kurulacak iletişim dilinin öncelikle Sevgi Dili olduğunu
öğretir.
Hem de bedavadan!..
Allah’ın bana emaneti olan kızıma her baktığımda onun ne bu günkü haline dalarım.
Ne türlü çeşit yaşanmışlıklarla dolu geçen yıllarımız gelir aklıma.
Bana “sen bu apartmanın kimyasısın” diyen daire komşumuz rahmetli Nimet Hanım Teyzenin, kızımı her gördüğünde “sen bu kızı şekerle mi yoğurdun!” sözlerini hatırlar ve gülümserim hayata…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.