Çayın Romanını Yazmak Üstüne
Fuzuli, çay mevsimine yetişseydi Leyla ve Mecnun Mesnevisi yerine çayın romanını yazardı. Aşkı çay bardağının ışıltısında anlatır, çayı Leyla diye betimler, Mecnun’u da çay tutkunu olarak işlerdi. Romanın baş kahramanı çay denilen buğulu peri olurdu. Olaylar onun etrafında gelişir. Mekanı semaver, demlik, isli çaydanlık, ince belli nazeninler süslerdi. Mecnun çayın gamzesinde uykuyu unutur. Ağustos sıcağında ve zemheri ayazında hep çayı özlerdi.
Daha sonraları, Fuzuli’nin açtığı çığırdan yürüyenler, çayın değişik suretlerini, hurufat ülkesinin cengaverleri ile anlatmak için yarışırlardı birbirleriyle. Demliğin çaydanlıkla, semaverin demlikle ünsiyeti nice efsane paragrafın içini doldururdu, çayın bardağı doldurduğu misal.
Ferhat bu asırda yaşasaydı, su taşımak için dağı delmek yerine. Çayın suretinde görürdü Şirin’in ışıl ışıl gamzelerini. Külüngünü taşa çalmak yerine, kam almak için yudum yudum hayaller kurardı. Kerem ateşi çaydanlığı ocağa koymak için yakar, Aslı ile tutuşup yanmazlardı.
İşte, bu girizgâhın ardından diyorum ki nice kalem erbabı Fuzuli’nin bir vasiyeti imiş gibi düşünüp çayın romanını yazmalı. Çinden diğer ülkelere yolculuğunu ayrı bir bölümde. Ocakta geçirdiği evreleri ayrı bir bölümde ele almalı. Dem alma faslını ise sondan bir önceki bölümde dile getirmeli. Demliğin hayalini, suyun safiyetini, çayın berraklığını yazmalı hece hece, kelime kelime, paragraf paragraf. Derkenarlarında çaya ait hususiyetlerin dile getirildiği romanlarda okuyanlara da not düşülecek bölümler bırakılmalı. Hepsini müellif anlatmamalı su perisinin hayal ve hakikatlerinin, okuyucuya da iş bırakmalı. Bırakmalı ki okuyucu da işin içine girsin, çayın künhüne ersin...
Çayın tadı, nefaseti , burukluğu iz bırakmalı her sayfada. Okuyan, çay içmişcesine haz almalı satırlardan. Harfler adeta çay kokmalı. Hazzın nazla buluşması şaşırtmalı okuyucuyu. Sırçadan sarayların odalarında dolaşan nazeninler farklı günlerde gümüş tepsilerde çay servisi yapmalı. Leyla’nın çay servisi yaptığı gün Mecnunu davet etmeli Fuzuli. Leyla çayı bir bulut misali gelip ikram etmeli Mecnun’a. Mecnun adı üstünde mecnun olmalı, Leyla’dan ziyade, ikram ettiği nazenini merak etmeli. Hâl böyle olunca Leyla atıp kırmalı ince bellileri. Zamana nakış nakış işlemeli vefakâr kalemler çayın hâllerini. Roman, çayın halleri ile aşkın hâllerini harmanlamalı. Ondan ileri bir efendimize(Sav) yazılmış “ Su Kasidesi” geçmeli. Çayın romanına Nobel ödülü verilmemeli. Nobele aday gösterilmemeli asla. Onun ödülü okuyan karanfil dudakların buğusu olmalı. Okuyan ayrı dinleyen ayrı haz almalı. Romanda ön söz yerine buselik bir şarkı yer almalı. Sözleri ipekten, ezgisi gümüşten. Teması sudan berrak , yâr tebessümünden sıcak sımsıcak olmalı.
Bana sorarsanız çayın romanı mutlaka yazılmalı. Ama Fuzlice; ama Yunusca, mutlaka yazılmalı. Yazılmalı ki ,okuyan , duyan kam alsın şu üç günlük hayattan. Huzurun,sükunun manasını öğrensin. Öğrendiği güzellikleri hayata tatbik ederek yaşamayı öğrensin. İrfanın ve marifetin mümessili olsun mütevazıca. Su gibi aziz olmanın, toprak gibi tevazu sahibi olabilmenin manasını şerh etsin yaşantısıyla…
Ankara, 29.08.2012 İ.K
YORUMLAR
"Romanda ön söz yerine buselik bir şarkı yer almalı. Sözleri ipekten, ezgisi gümüşten. Teması sudan berrak , yâr tebessümünden sıcak sımsıcak olmalı"
.
Ama Fuzulice ama Yunusca sizden nice güzel çay şiirleri okuduk hocam ve inanın her biri bir romana bedel zaten.
Huzur ve sükun ile kalın.
Saygılarımla.