- 1502 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
ALİ OSMAN’DAN ÂL-İ OSMANA -39 -
III.Osman Padişah olur olmaz icraatlarına başladı.
Babası II. Mustafa’nın tahttan indirilişinden sonra İstanbul’a getirilip tam elli bir yıl sarayda adeta hapis hayatı yaşamış olan yeni padişah bu süre içinde kendisini tamamen okumaya ve dini ilimlere vermiş olmakla beraber ruh sağlığının bozulmadığını söylemek de mümkün değildi elbette. O bakımdan da özellikle kadınlara karşı adeta bir alerji oluşmuştu kendisinde. Saray içinde dolaşırken koridorlarda, sağda solda kadın görmeye tahammülü yoktu. O bakımdan da ilk icraati kadınlarla - özellikle cariyelerle - ilgili oldu. Cariyelerin Saray içerisinde başları, kolları, göğüsleri açık olarak dolaşmasını yasakladı. Hatta daha da ileri giderek kendi ayakkabılarının ve takunyalarının altına kabaralar çaktırdı ki bu sesi duyan kadınlar hemen kendilerini bir odaya atarak ona görünmesinler.
İkinci icraati sarayda şiir ve şarkı meclislerini kaldırmak oldu. Ağabeyisi Mahmut’un o ince ruhunu, edebiyat, musiki gibi sanatlara verdiği önemi Sultan III. Osman’da görmek mümkün değildi. Tam tersine o adeta bir müzik ve şiir düşmanıydı. Müzisyen ve şairlere verilecek her türlü ihsanı çöpe atılan para olarak görüyordu. Gerçi bu kararlarını ülke çapında uygulamaya koymamış yani ülkede şiir ve musikiyi yasaklamamıştı ama sarayda yasaktı.
Zaman zaman halkın arasına karışır onların dertlerini, şikayetlerini dinlemeye çalışırdı. Ama işin ilginç tarafı bu sayede bazı uyanıklara yeni bir ihsan kapısının yollarını açtığından bile habersizdi. Neden mi? Gelin hep beraber bakalım.
Sultan III. Osman Kılık değiştirerek Kapalıçarşı civarında dolaşıyor.
-Esselamu aleyküm ..Ben kumaş alacaktım da…Şu ipekli kumaşın arşını ne kadardır.
-Bir akçedir efendi.
-Oh oh maşallah..Bir hayli ucuzmuş. Bu kadar ucuza satarak kazanç elde edebiliyor musunuz?
-Padişahımız Efendimiz Osman Han -Allah ondan razı olsun - sayesinde bedava satsak bile önemli değil. Allah Sultanımızı başımızdan eksik etmesin. Onun adil ve merhametli idaresi sayesinde paraya pula ihtiyacımız bile olmuyor..Bizimki maksat halkın ihtiyacı görülsün.
-Sultan Osman’dan bu kadar razı mısınız?
-Razı olmak ne demek efendim. Allah ona Hazreti Adem ömrü verir inşallah da bu memleket asırlar boyu hep böyle refah ve adalete gark olmuş olarak yaşar.
-Allah Allah bu Padişah hiç mi adaletsizlik yapmaz? Hiç mi zulmetmez halkına. Ne yani Padişah Osman değil de Hazreti Osman mıdır bu?
-Beyim sen bu ülkeden değilsin galiba? Sultan Osman’ı tanımıyorsun belli.
-Yok ben bir Acem tüccarıyım.
-Belli. Ondan bilmezsin Sultanımızı. Ha bizim sultanımız, ha Hazreti Ömer. Aynı adalet, aynı merhamet.
Padişah ve maiyeti Kapalıçarşı teftişini bitirdikten sonra aynı tüccar çığırtkanlık yapmaya başlıyordu.
-Koş ey ahali koşşş. Yetişen alıyor bu kumaşları. Hakiki Çin İpeği…Arşını beş akçe…
Padişah III. Osman ne zaman kılık değiştirip çarşı-pazara çıksa dilencisinden, en büyük tüccarına kadar bilcümle ahali ağız birliği etmişçesine onun ne kadar adil, merhametli ve neredeyse peygamber tabiatında bir padişah olduğunu, onun sayesinde ne kadar mutlu ve müreffeh bir hayat yaşadıklarını söylüyorlardı. Tabii ki Padişah da daha sonra adamları vasıtasıyla kendisine hayır dua eden bu insanları ihsanlara gark ediyordu. Aklına hiç bir bit yeniği gelmiyordu.
**************************************************************************
Molla Ali Osman artık iyice yaşlanmış bedeni ve beyazlaşmış sakalları ile içeri girince tüm mollalar, müridler, danişmentler ayağa kalmak üzere hareketlendiler. Bir el işaretiyle hepsini oturttu ve selamladı onları.
-Esselamu Aleyküm.
-Ve Aleykum Selam Hocam.
-Dün dersimizde nerede kalmıştık?
-Hocam bu gün bizlere Osmanlı’nın Alevilik ve Sünniliğe yaklaşımı hakkında bili verecektiniz.
-Muhretemler…Osmanl Aleviliğe de Sünniliğe de hep müsavi durmuştur. Ne sünniler yüzünden alevilerin rencide edilmesine, ne de aleviler yüzünden Sünnilerin rencide olmasına müsaade etmemeye çalışmıştır. Mesela Osmanlı Padişahları içinde bu güne kadar adı Ebu Bekir, Ömer olan bir Padişah göremezsiniz…Aynı şekilde Ali, Hasan, Hüseyin isimlerini de göremezsiniz…Neden?
-Ama hocam Osman var…Hali hazırdaki padişahımızın adı da Osman değil midir?
-Osman bu devletin banisidir( Kurucusu ) . O bakımdan o bir istisnadır. Onun dışında ne Alevilerin çok kullandıkları Ali, Hüseyin, Hasan, Murteza, Haydar gibi isimler, Ne de Sünnilerin Ebu Bekir, Ömer gibi isimlerini çocuklarına vermemeye azami gayret göstermişlerdir Osmanlı Padişahları [ III. Osman’dan sonraki dönemde Osman ismi de kullanılmamıştır. ] Şöyle bir etrafınıza bakın. Memleketin her tarafında bir sürü tarikat vardır. Mesela Haydarilik Bektaşilik, Kalenderilik, Melamilik, Ahilik..Bütün bunlar alevi tarikatlarıdır. Buna karşılık Sünnilerin de tarikatları vardır: Nakşibendilik, Rufailik, Kadirilik. Halvetilik, Cerrahilik ve saire Eğer ki Devlet-i Âl-i Osman bunlara müsavi davranmasaydı sadece Sünni tarikatları, dergahları ile dolu olurdu bu memleket. Oysa alevi tarikatları ve dergahları da yaygındır memleketin her köşesinde.
-Peki hocam öyledir de Sultan Selim Han zamanında Ebussuut Efendinin verdiği ve Alevilerin katlinin vacip olduğuna dair fetvaya ne demeli?
-Be hey erenler. O şeyhülislamlar, padişahlara kendi sülalelerinin erkeklerini öldürme izni dahi vermediler mi fetvalarıyla? Siz bu fetvalar İslam dininin emridir. İslam öyle uygun gördüğü için verildi o fetvalar mı sanırsınız.? İslam dini ile merbut değildir o fetvalar ( Yani bağantılı değildir ). Onların her birisi siyasi fetvalardır. Maalesef dinin içine siyaset bulaşınca işte böyle kabullenemeyeceğimiz sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Din hiç bir zaman siyasete alet edilmemelidir. Yavuz Sultan Selim zamanında Alevilere yapılanların doğru ya da yanlış olduğunu tartışabilirsiniz. Ama ‘’madem ki fetva var o halde dinen de doğru’’ diyemezsiniz. Hz Peygamber ( S.A.S ) bile ‘’Din ile ilgili konuları bana sorun ama devlet işleri ile ilgili olarak istişare şarttır ‘’ diyor. Yani din ve devlet işlerinin ayrı ayrı şeyler olduğunu ifade ediyor.
-Hocam o zaman ta Kerbela’dan beri devam eden alevi- Sünni ihtilafı dini değil de siyasi bir konu mudur?
-Öyledir…’’ Maalesef din ve siyaset birbirine karıştırılmıştır…Hem de Kerbela’dan beri değil. Taa Cemel vak’asından, Sıffin Savaşından, Hakemler Vak’asından beri. Yani Kerbela’dan da önce…Kerbela ise kırılma noktasıdır. İşin içine siyaset girmemiş olsa hiç Hz. Ayşe ile Hz. Ali’nin savaşmak amacıyla karşı karşıya gelmesi mümkün olabilir miydi?
-O zaman hocam bu mesele kıyamete kadar sürüp gidecek. Baksanıza Hz. Ali ve Hz. Ayşe bile kerşı karşıya gelmişse bir takım fitneler sonucu daha sonraki asırlarda hiç biri peygamber sahabesi olmayan bizler arasında yine bazı fitneler sonucunda daha büyük hadiselerin olması kaçınılmazdır.
-Maalesef…Bir gün birileri çıkıp gerçek manada din ve siyaseti birbirinden ayırmadıkça…İnsanlar da din ile siyasetin ayrı şeyler olduğunu iliklerine kadar kabul etmedikçe bu ayrılık-gayrılık sürüp gidecektir. Bu sadece Sünni- alevi meselesinde değil.Müslüman- Hristiyan-Yahudi ve diğer inançlar arasındaki savaşlarda da böyledir.
-Hocam , Padişahlarımız bir ferman çıkartarak ‘’ Bundan böyle din ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştır.’’ Diyemezler mi? Mesela Padişahımız Sultan Osman?
-Sultan Osman mı? Hele o hiç demez. Baksanıza Sultan Ahmed-i Evvel’in ( I. Ahmet ) getirdiği kanunu değiştirmeye çalışır.Yani tekrar şehzade katlinine onay verilmesini ister ve bunun karşısında olan şeyhülislamları, sadrazamları değiştirir durur. [ III. Osman, 2 yılı biraz aşkın padişahlığı döneminde yedi sadrazam değiştirmiştir. Çoğunu da şehzade katline karşı oldukları için. Aynı şekilde beş tane de Şeyhülislam değiştirmiştir.]
-Hocam Sultan Osman’ın iyi yönleri de vardır. Mesela sık sık kılık değiştirip halkın arasına karışır ve derlerini dinlermiş. Halk ise Sultandan ne kadar memnun olduğunu, onun ne kadar adil ve merhametli bir padişah olduğunu söylerlermiş Padişaha…Hatta ‘’ Padişahımıza Allah uzun ömürler versin onun devr-i saltanatında mallarımızı bedava satsak bile müreffeh bir hayat yaşarız ‘’ derlermiş.
-Ah bu yalakalık…Devlet-i Âl-i Osmanı ne Rus, ne Acem, ne de Nemçe değil ama çökertirse işte bu yalakalık çökertecek. İnsanların bu hırsı ve yalancılıkları yüzünden yıkılacak koca devlet.
-Niye öyle dersiniz hocam?
-İnsanların arasına kılık değiştirerek çıkan bu kişinin Padişah olduğunu bilmeyen var mıdır?
-Bilmeyüz hocam var mıdır?
-Yoktur…O ne zaman halk arasına karışacak olsa önceden tüm tedbirler alınır ve o çarşı pazarda padişaha şikayet bildirebilecek bir tek adem bırakılmaz uzaklaştırılır. Hem Padişaha yalakalık yaparak ihsan koparmak varken kim onun padişah olduğunu bile bile şikayet eder ki?
-İyi de hocam Padişahımız efendimiz kılık değiştirir. Nereden bilecekler ki onun padişah olduğunu?
***********************************************************************
Sultan Osman’ın üçüncü önemli icraati ise eski bir geleneği yeniden canlandırmaya çalışmak oldu ise de bunu tam anlamıyla yüzüne gözüne bulaştırdı. Bu gelenek şu idi: Osmanlı Padişahları zaman zaman kılık ve kimlik değiştirerek halkın arasına karışırlar onlarla sohbet ederek en azından İstanbul’un kalbini dinlerler; halkın sıkıntı ve şikayetlerini dinler, bu sıkıntı ve şikayetleri bizzat gözleriyle görürlerdi. Ama bu uzun zamandır yapılmıyordu. III. Osman işte bu eski geleneği canlandırmaya çalıştı ama saraydan çıkmadan önce neredeyse tüm saraya duyurdu halkın arasına kılık ve kimlik değiştirerek çıkacağını Ayrıca yanına o kadar çok maiyet aldı ki halkın, aralarına karışan bu yabancının Padişah olduğunu anlamamaları için öküz olmaları gerekiyordu. Hem zaten padişahın kılık değiştirerek teftişe çıkacağı haberi o daha saraydan çıkmadan çarşı-pazara ulaştırılır ve çarşı-pazarda ne kadar muhalif olabilecek tip varsa hemen oradan uzaklaştırılarak meydan yağcı, yalakalara bırakılırdı.
*********************************************************************************
III. Osman zamanından sonra bu konu bütün ülkede yaygınlaştı. Hatta Cumhuriyet döneminde ve zamanımızda da.
Mesela bir öğretmen olarak ben çok yaşamışımdır.
Bakanlık Müfettişleri okulları teftiş edecek olurlar. Ama öyle lap diye gelmezler okulunuza birden bire…En azından bir hafta önceden haberi gelir okulunuzun teftiş olunacağının.
En iyisi başımdan geçen pek çok olaydan sadece bir tanesini anlatayım.
Yıl 1995 ya da 1996…Bir Yatılı okulda müdür yardımcısı olarak görev yapıyorum. İl Milli Eğitim Müdürlüğünden bir telefon. ( Uzatmadan yazmaya çalışacağım )
-Hocam bir hafta sonra Bakanlıktan bir müfettiş grubu okulunuzu denetlemeye gelecek. Aman gözünüzü seveyim yüzümüzü kara çıkarmayın.
-Siz hiç merak etmeyin efendim. Evel Allah geldikleri gibi gitmezler..Tam tersi çok çok memnun olarak giderler.
-Tamam hocam sizlere güveniyorum.
Hemen kolları sıvadık. Önce okulu baştan aşağı bir banyo ettirdik…Yok yok öğrencileri değil..Bizzat okul binasını. Binayı bal dök yala yaptık. Kırık dökük ne kadar sıra varsa hepsinin üzerine bezler örttürdük. Köyde her evde dikiş makineleri sabahlara kadar sıra örtüsü dikti bir hafta boyunca…Öğrencilerin salya ve sümükten adeta haritaya dönmüş olan önlükeri çamaşır makinelerinde yıkanıp ütülendi. Pantolon, kravat ve gömlekler ile üniformalar da öyle…Giyilmekten ve örselenmekten helak olmuş olan ve yıkanırken lime lime dağılan kıyafetler yerine depodan yeni kıyafetler çıkarılıp giydirildi öğrencilere. Kuru fasülye, pilav, çorba, makarna , nohut, konserve sebze şeklinde olan günlük yemek menüsü Fırında tavuk, İzmir köfte, süzme mercimek çorbası, şeklinde değişirken sabah kahvaltılarında isten kapkara olmuş olan çaydanlıkların yerini yepyeni çaydanlıklar ve görmeye hiç alışık olmadığımız demlikler almaya başladı. Sana yağının yanında arık reçel, peynir, zeytin, yumurta da çıkar olmuştu. Yani tek sana yağı değildi kahvaltılık. En sıkı tembihatı ise öğrencilere yapmıştık..Onlara ‘’Okulunuzdan memnun musunuz? ‘’ diye sorulacak olurlarsa hepsi birden ‘’ Tanrımıza hamdolsun...Devletimiz var olsun’’ diyeceklerdi..’’Afiyet olsun’’ diyeni oyardık..Ya da başka bir şey diyecek olanı.
Efendim sadece bu kadar değil elbette…Haritalar yenilendi..Fen bilgisi labarotuvarında ihtiyaç duyulan malzemeler tamamlandı. İş atölyesi sanki mobilya fabrikasına döndü.
Bununla da bitmiyordu yapılan hazırlıklar. Öğretmen arkadaşlar gece gündüz çalışarak plan defterlerindeki eksik planları tamamladılar. Derslere artık ders araç ve gereçleri ile girilmeye başlandı. Ben bile derslere önlük giyerek giriyorum artık. Eğitsel Kol çalışmaları ile ilgili olarak dosyalara ne kadar -yapmadığımız- faaliyet var ise hepsi yapılmış gibi gösterilen raporlar yerleştirerek dosyaları kabarttık da kabarttık. Hatta bu konuda baya abarttık. Bir hafta boyunca -daha önce öğrencilere hiç uygulamadığımız- sosyometri, kimdir bu, otobiyografi vs. testler uygulayarak bunları da sınıf öğretmeleri rehberlik dosyalarına yerleştirdik. Hatta not defterlerimizde bom boş olan sözlü notu hanelerini kafadan notlarla doldurup güya her derste her öğrenciye söz hakkı vermişiz izlenimini uyandırmaya çalıştık. Velhasılı gelecek müfettişlerden aferin alabilmek için gerekli bütün haltları yedik.
Bir hafta sonra Bakanlık Müfettişleri geldiler okula... Okul her haliyle dört dörtlük…Ben diyim Doğa Koleji, Siz deyin İstek Vakfı okullarından biri(!)
Adamlar soruyorlar:
-Hocam yemekler, kahvaltı her zaman böyle midir?
-Yok efendim…Aslında çok daha iyidir ama bizler ‘’ Müfettişler geldi de onlara şirin görünmek için yaptılar denmesin diye işte böyle vasat bir menü uyguladık ‘’
-Âlâ…Âlâ..Çok güzel…[Tabii ki eski menülere bakmadıkları için sallıyoruz bol keseden ]
-Hamam da hoşumuz gitti..Her zaman böyle sıcak su bulunur mu?
-Elbette efendim ne demek...Bu çocuklar canları ne zaman isterse girer sıcak sıcak banyolarını yaparlar [ ’’Aslında haftada bir Pazar günleri yanar banyo kazanı. Bir saatte 200 kişi yıkanabildi yıkandı, yıkanamadı bir hafta keçi gibi kokarlar.’’ der miyim hiç ]
-Şahane…Mükemmel…Okulun temizliği de harika hocam..Ama bakın sakın öğrencileri kullanmayın bu işerde tamam mı hocam?
-Olur mu hiç efendim…Gerekirse hanımlarımızı getirtiriz evden ama öğrencimize bu işleri yaptırmayız [ Sadece seferberlik ilan eder , ellerine de paspas, süpürge ne varsa veririz o kadar ]
-Maşallah Eğitsel kol faaliyetleri aliyyulâlâ…Hele de rehberlik faaliyetleri fevkaladenin de fevkinde…
-Yaniii..Beğendiniz okulumuzu?
-Onu raporumuzda görürsünüz. Şimdilik bir şey söyleyemeyiz.
Yaklaşık bir ay sonunda geldi teftiş raporu…Allah sizi inandırsın aynen şöyle.
…….Okulunda yaptığımız teftiş sonunda:
1-Okuda eğitim ve öğretim faaliyetlerinin çok iyi olduğu
2-Öğretmenlerin derslerine çok iyi bir şekilde hazırlıklı olarak geldikleri, Yıllık ve günlük planlarında bir eksiklik görülmediği.
3-Eğitsel Kol ve Sınıf öğretmenliği rehberlik faaliyetlerinin ilgili yönetmelik çerçevesinde harfiyen yerine getirildiği.
4-Öğrencilere verilen yemeklerin sağlık ve temizliği ile eşit olarak dağıtılmasında bir aksaklık olmadığı.
5-Öğrenci ve öğretmen kılık kıyafetinin yönetmeliklere uygun olduğu gibi temizlik ve düzenlerinin çok iyi olduğu.
6-Ders araç ve gereçleri yönünden okulun bir ihtiyacı olmadığı. Öğretmenlerin iş bu araç ve gereçleri kullandıkları..
Vs. Tarafımızdan görülmüş ve takdirlerimizle birlikte tutanaklarımıza geçirilmiştir.
ANCAK….
Okulun hamamında..Öğrencilerin soyunma yeri olarak kullandıkları bankların tahtadan olması sebebiyle öğrencilerin bu kanepeler üzerinde üşüyecekleri düşünülerek iş bu kanepelerin üzerinin meşin ile kaplatılması yönünde okulun idarecileri uyarılmıştır.
Neticede onların da bulmaları gereken bir arıza vardı..Öyle her şey de dört dörtlük olamazdı di mi ama?
------------------------------------------------------------------------------------------------------
YORUMLAR
Padişah soyundan olduğumuza iyice inanmaya başladım. Bu üçüncü Osman rahmeti Osman
amcama çok benziyor,huy-suy ve görüntü olarak. Köylü akrabalarımızın çoğu sağdı ve bize gelirlerdi, konuşmaları sanırsınız ki Osmanlı sarayındaki konuşma şivesi.
Zaman değişiyor ve eski tas eski hamam. Sizin müfettiş geleceği zaman yaptığı hazırlıklar gibi.
Her zaman böyle düzenli ve titiz neden davranılmaz.Biz de Akşam sanat'a giderdik ve orada da
müfettiş bir bayanın geleceği haberi gelirdi ve oradaki hoca hanımlar kendilerine ve sınıfa çekdüzen verirlerdi.
Güzel bilgilendirici bir yazıydı,
teşekkür ve tebriklerimle,
selâm ve sevgiler..
sami biberoğulları
İlk defa bir tarih dizisi yorumuna güldüm. Şu Rahmetli Osman Amca benzetmesine yani...Aslında bu konuyu araştırmak lazım. Baksanıza arada baya benzerlikler varmış.
Teftiş konusuna gelince. Memleket hâla körler sağırlar, birbirini ağırlar olayında.
Selam ve sevgilerimle.
Askerlik geldi aklıma dört ayda olsa yaptık ya,oradaki teftiş de teğmen iken ayni şeyleri onlarda yaptılar.DEğişen birşey yok.Ama illaki birşey bulurlar.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Bu olay askeriyede daha fazla oluyormuş. Ama bunu askerlik yapan birileri anlatmalı bence. O zaman daha hoş olur kanısındayım.
Selam ve sevgilerimle.
Tarihimizi yeniden hatırlıyoruz yazdıklarınızla...Din ve siyaset...ah..ah..ne desem ki...Demesem de olur..Tarih demiş nasılsa...Yalakalık konusuna gelince,bence o misafirperverlik..çünkü biz millet olarak misafiri severiz...bir telefon gelir..geliyoruz size diye..ev darmadağınık üst baş berişan 15 dakika içinde her şey yerine üst baş derli toplu..tabi.. bu şaka..ya.. gerçekten de teftişler neden haberli olur, onu bir türlü anlıyamadım..Demek ki kandırılmayı seviyoruz ya da görmemek,duymamak,bilmemek..işimize geliyor..evettt şimdi aklıma geldi..Belirli gün ve haftalara yalakalık günü eklenmeli...Şiirlerin,yazılaraın hepsi kral çıplak demeli...yinede kimse anlamamalı..anlayanlarda birbirlerinin kulaklarına fısıldamalı.."Hey! baksana kral çıplak,kral çıplak...
Sevgiler saygılar....
sami biberoğulları
İlgine çok çok teşekkürler ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
bayram telaşı.... sıcaklar.... çocukların gelmesi..... gitmesi birde net arızası olması sevdiğimiz kalemleri çok özletti...şükürki kavuştuk.....yine çok güzeldi....hocam saygılar sevgiler
sami biberoğulları
Sen sağ ve de mutlu ol da biz bekleriz önemli değil. Seni tekrar aramızda görmekten son derece mutlu oldum.
Selam ve sevgilerimle.
Sayın Sami Bey Kardeşim, Padişahlarla ilgili tespitler harika, Alevilik ve sunilikle ilgili saptamalar doğru bir de Mevlana dönemindeki alevi katline parmak bassaydınız daha kapsamlı olabilirdi.
İkinci bölümde ele aldığınız tefiş ve denetlemenin komedisi çok güzel ve mümkün olanı. Gösteriş meraklısı beylerin sorumsuzluğu, verim denetimi yapmadıkları ortaya çıkıyor.Öğrenci ile konuşmazlar. Bu tür anı ve öykülerinizi bekliyorum. Sağlıklı olursam bir kaç tane de ben ekleyeceğim. Selam ve sevgilerimi sunarım.
sami biberoğulları
Doğrusunu söylemek gerekirse Mevlana döneminde bir alevi katliamı konusunu ilk kez duyuyorum. Araştıracağım. Bir şeyler bulursam da yazacağım.
Teftiş ve denetimler gelince: Maalesef bu konu her zaman böyle olagelmiştir bizim ülkemizde. Ayrıca bir okula ya da başka bir kuruma gelip bazen bir iki saat kalarak o kurum hakkında net bir bilgiye sahip olabilmek mümkün değildir ama bunu kimselere anlatamadık maalesef.
İnşallah sağlığınız iyi olur da sizin anılarınızı da okuma fırsatımız olur.
Selam ve saygılarımla.
hocam elli yılını dört duvar arasında geçiren birine nasıl oluyorda koca imparatorluğa padişah olarak seçiliyor akıl alacak gibi değil yazı yine güzel sürükleyiciydi sizdemi hocam demeden geçemeyeceğim saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Sen de mi diye sorduğun soruya gelince: Evet maalesef ben de...Ama bilirsin ki bu bir hastalıktır...Mesela sana bir soru: Dünya üzerinde evlerinde misafir odası , ya da misafir salonu diye bir bölüm bulunan Türkten başka millet var mıdır sence? Benim bildiğim kadarıyla yoktur.
Selam ve sevgilerimle.
bekir odaci
sami biberoğulları
Hiç bir zaman çat kapı gelmezler. Bu eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur. İşin vahim tarafı her kurum böyledir bizde..Özellşkle de askeri kurumlar..Bir ay önceden haber verilir fsalanca Paşa teftişe gelecek diye. Ben askerlik yapmadığım için tabii bu konuda fazla bir şey yazamıyorum : İşin o kısmını da askerlik yapan arkadaşlar anlatırlar sanırım.
Selam ve saygılarımla.