Ez/cümle
Bunca yıldır okurum, yazarım, cümleleri öğelerine ayır dediklerinde yine de tırsarım. Daha öge der demez, dilimde, elimde bir titreme başlar ki sormayın. Doğru yazım ğ ile bilirim, ama ne söylerken ne de yazarken şapka giydirmeyi beceremem şu g’ye. Diyeceksiniz ki, öğe deme o halde. Eleman de, unsur de. Olmazsa araç, gereç de. Demem efendim. Diyemem. Öğedir en uygunu; bunu iddia edecek kadar da tutucuyumdur dilimde.
Cümleyi ögelerine ayırmak, o cümleyi kuranın karakter tahliline soyunmak kadar güç. Benim için öyle. Övünmek gibi olmasın, ya da olsun varsın, karakter tahlilinde doğuştan yetenekliyim. Allah vergisi tahmin ve gözlem gücü, birbirinden ayrılmazlar pek. Ne kadar gözlem yeteneğiniz varsa o kadar etkin tahmin gücüne sahipsinizdir. Tanrının bahşettiği nimetleri yemeyi sevmekle, şişmanlamak arasındaki orantı gibidir bu. Yemeden zayıflamak hayalden öte anlam taşımaz yani. Gülmeyin. Pekiştiren örnekleri böyle veriyorum çünkü tırstığım alanlardan diğeri olan matematiğin literatürüne kalem basmaya hiç niyetim yok şimdi.
Cümle dediğiniz sözcük zincirinde, karşıya en az bir mesajınız vardır, olmalıdır. Aksi halde kelimelerle ördüğünüz, cümle falan değil, hayıflanmadan ibarettir ki o da küçümsenecek yeteneklerden değildir aslında. Dakikalarca konuşup, sayfalarca yazdığı halde, karşısındakine meramını verememek, konuşan ya da yazanın yeteneksizliğine delaletse de bu yeteneksizliğin polis sorgularında yeteneksizlik olduğundan bahsedilebilir mi? Becerikli, beceriksizlik ayrımını yaparken mekan unsurunu asla atlamamalınız.
“Hadi ordan, geri zekâlı!” Mesela bu cümledeki "oradan" kelimesinin cümledeki anlamına ulaşmak için, yükleme veya özneye “nereden” sorusunu sorma gereği hissetmezsiniz. Hissetmemelisiniz! Kelimenin doğru yazılımının “ordan” değil, “oradan” olduğuna da hiç mi hiç değinmemelisiniz. Değinirseniz ne olur? Valla, bence en nezih ifadeyle, hiç de akıllılık olmaz. Bunu kavramak için de gözlem veya tahmin yeteneği gerekmez. Duyma yetiniz kâfi. Duyma yetisi dediğimin, kavramayı kapsadığını belirtmeliyim. Kediler, seslere insanlardan daha duyarlıdırlar ama kavrama yeteneklerinin azlığı o cinsi olduklarından çok daha safımsı, sufimsi gösterir. Kedi cinsi, insanoğlunun daha ilk pişt’inde ya da tekmesinde acıyı duysa da meramı tam kavrayamaz. Gözlerinde şaşkın bir ifade, “vurdun,duydum ama neden vurdun anlamadım,” der gibi bakarlar, vurana… İkinci tekmede onlar bile anlar, git denildiğini… Giderken, doğru yazılımının “ordan” değil, “orAdan” olduğunu düşünürler mi; o konuda fikrim yok. Farelerin her kıtada uzun kuyruklu olduğunu bildiklerinden, kedilerin gramer ayrıntılarını kuyruklarına ya da burunlarına takacaklarından emin değilim.
"Doğruya bu yoldan gidilmez," cümlesinde, ögeleri belirlerken, yükleme sorulası soru, “gidemeyen kim mi, gidilmeyen ne mi, olmalı. Yoksa, “gidemeyen ne, gidilmeyen kim mi, diye sormalı mı; ne dersiniz? “Gidersen git, umurumda değil!” Ya da “canın cehenneme!” Cümlelerindeki kelime dizilimi, özneyi ne kadar gizler, sizce? Ya da ne kadar önemli kılar?
Dedim size, bir cümleyi elemanlarına ayırmak zor iş. Bu zorluk, konuşup yazmaya engel mi peki? Görünen o ki hiç de değil. Kusursuz araba kullanmanın motordan anlamayı gerektirmemesi gibi. Araba gitmiyorsa gitmiyordur işte. Benzin mi bitmiş, motor mu arızalı; kimin umurunda! Her sürücü motordan anlasa, her araba hiç arıza yapmayacak şekilde üretilse, üretilebilse hani... Kaç sanayi çöker, haberiniz var mı? İnsanları işinden, aşından etmenin gereği yok. Herkes işine baksın efendi! Doğanın, ekonominin dengesini bozup,gürültü koparmayalım.
Ezcümle? Bilen hep sorar. Soracaktır. Buna engel olamazsınız. Soran, sorabilecek kadar bilendir; bunu da asla atlamamlısınız. Geri kalanımız, siyah-beyaz bir resmin eksik renkleriyiz ki, hayatın iki renkle resmedileceğini savunanları çoktan susturduk, şükür.
www.gazite.com/zorum-daym-mkl.html
YORUMLAR
"Öğe" demişken pardon dememişken; evvel zaman içinde Şevval Sam an içindeyken bende böyle bir maraza tutulmuştum, yarı gastroenterolojik yarı psikolojik. Günahım neydi ey büyük Allahım derdim hep. Oysa bir kopya çekmeyi saymazsam hep yasa içi işlerle uğraşmıştım ki hal ve gidiş ta o zamanlardan pekiyi.
Geçmiş zaman (ki rahat bir kırk yılı var) yaşıyorsa kulakları çınlasın öldüyse Allah rahmet eylesin müsebbibi hep Mahiranımdır (Mahire Hanım). Mahiranım kim mi? İlkokuldaki ilk öğretmenim. Allah razı olsun iyi kötü ne öğrendiysek sayesinde, lakin Türkçe dersinde bir “öğe” deyişi vardı sanırsın dersi mersi bırakmış istifra ediyor. Öğe, öğe, öğe diye, ne kadar öğğk gelmişse tüm sınıf eve gidince nane-limona saldırırdık.
Artık bilinçaltıma ne kadar yerleşmişse, uzun yıllar, tam göbeğinde yumuşakg (ğ) olan her kelimeyi hafif Güneydoğu aksanı ile telaffuz ettim durdum, hem de çok hayin bir Doğu Karadenizli olmama rağmen.
Örnek; “DEGERLİ kardaşum, gidiyirum, geliyirum seni evde bulamayrum ”
Şükrolsun şimdilerde yumuşakg sendromunu atlattım. Artık çok rahat bir şekilde “öğe, değer, meğer teğet, öğüt, söğüt, (vb) kelimeleri rahatlıkla söyleyebiliyorum.
Hani derler ya “felsefe yapma” diye. Siz felsefe yapmamışsınız da sanki ima etmişsiniz (dolaylı anlatım)
Şaka, şaka
Hani ya tam sitendap(!) tadındaydı
Ne yalan söyleyeyim sitdavn(!) pozisyonunda okudum. :-)
Tebrikler, selamlar, saygılar
Aynur Baş
o aksanı zor anlatırdınız,
desem mi :)
Şaka...
Benim ilköğretmenim çok özel bir insandı.
Öğrenim hayatımdaki yüzlerin çoğunu unuttum gitti
ama O'nun yüzü parlar hafızamda, hâlâ.
Dediğiniz gibi, yaşıyorsa Allah selamet versin.
Samimi paylaşımınız için teşekkür ederim İsmet Bey.
Selamım ve saygımla...
Aynur Baş
Sevgim, saygımla :)
Sev_tap
Biliyorum sözü çok uzattım onun için sözümü toparlayıp gidiyorum:( ama ne yapayım sizin yazdıklarınızı okuyup sonra da fikirlerimi paylaşmayı seviyorum...doyurucu yazınız ve değerli paylaşımlarınız için çok teşekkür ediyor, kaleminiz her daim yazsın diliyorum...tebriklerim ve beğenimle...sevgi,saygı, selamlar...
Az önce bir arkadaşıma bu yazıdan ve yazardan söz ettim. Hayatımda şapka takmasam da, "Şapka çıkardım böyle bir yazıya" dedim.
Haa.. Bir de... Düşünceler paslandığında, "Aynur Baş yazıları" önerdim; jimnastik için...Öylesi ordan oraya uçuruyor ki; tüm paslar dökülüveriyor.
Tebriklerimi ve saygılarımı bırakıyorum Büyük Usta...
Selamlar...
Aynur Baş
Yakışsa da yakışmasa da
kaçış yok :)
Çok teşekür ederim Hocam.
Dost selamım ve saygılarımla.
Herkes becerisi doğrultusunda dünyadan yer kaplar,
bazısı mikron kadardır, ve hiç görülmezler, hissedilmezler
Bazısı ise ilkbahardaki bir manzara resmi kadar reknlidir. Bakmaya doyamazsınız
Ezcümle; Cürümüm kadar konuşmalıyım
Yani kısa kesyim aydın havası olsun
Yok yok bu deyimin doğrusu öyle değildi
Kısa kes Aydın abası olsun
Cümle dedin, eleman dedin
ee ben nereden geldim buraya
Kafayı sıyırmadan hadi bana eyvallah
Eyvallah
Tebrilerim ve saygım
Kelamın Ustasına...
Aynur Baş
Saygım daim, biliyorsun.
Selamlarımla.
Aynur Baş
Aslında ahkam keser dururuz orada
bildiğimiz de kendimizcedir :)
Teşekkür ederim.
Sevgim saygım ile.
Usta bu tür yazıları pek okumazdım.Ama yazı kendiliğinden beni içine çekti okudum.Harflerin ve öğelerin ayrıntıların kendi kendime dediğim şey "İnce ayrıntılara kadar sorgulayan bir yazar var" dedim.Sonra döndüm diğerini okudum orada da bambaşka bir rüzgarla karşılaştım.
İlk onbiri sayan gençler..Sorsan hangi mac hangi hakem takır takır sayarlarlar.Kitap gazete uzun şey günümüzde çoğuna televizyondan okunuyor izlenirken diziler...
Çenem düşmeden (klavyenin yoruculuğu)
Bende büyüyünce okumak öğrenmek istiyorum kalem tutabilirse ellerim bir de yazmayı....
Usta iki yazınıda yürekten kutladım çokça....
Selamlarımla....
EZ CÜMLE BU YAZININ ANA FİKRİ NEDİR ŞİMDİ ?
Bilen hep sorar. Soransa, sorabilecek kadar bilendir? BEnce bu cümle bu yazının ana fikri .... Hoş bir sorgulama. Yerli yerinde bir akış ve aktarım. Kalemin becerisini kanıtlayan bir emek.Kutladım dostu.
Aynur Baş
Öğretmen olanımız sizsiniz Hocam;
ne diyorsanız odur bence de..
Saygım ve selamımla.
Teşekkür ederim.