- 1161 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
TÜÜ KAHPE!
Hayat bazıları için ne kadar hoş ve gerisi boş..
Ülkede her şey nasıl da güllük gülistanlık..
Ve her şeye rağmen yaşamak çok ama çok güzel..
***
Öyle mi sizce de gerçekten.
Bence değil.
***
Ekmek elden su gölden olanlar
Parayla beş taş oynayanlar
Sırtını Berlin Duvarı’ndan daha sağlam yerlere dayayanlar
Duygu-düşünce yoksulluğu çekenler
İnsani erdemlerin varlığını tanımayanlar
Televizyon karşısında zaman tüketenler
Kendi yakın çevrelerinin dışına çıkmayanlar
Kulaktan duyduklarıyla yetinenler
Başları önlerinde evden işe işten eve gidip gelenler
Yalnızca geçim derdine düşenler
Ve bir alana odaklanıp o çemberin dışında soluk alamayanlar yaşadıkları ülkenin acı gerçeklerinden ne kadar haberdar olabilirler.
Olan bitenleri nasıl fark edebilirler.
Ve bu yaşananlar onları ne kadar ilgilendir dersiniz.
OYSA;
Hemen her yerde ve hemen her türden insanla diyalog kuran. Olabildiğince yaşamın içinde olan biri için aynı şeyi söylemek ne kadar adil olur.
***
Haydarpaşa Numune Hastane’sinde ve randevumun olduğu Fizik Bölümü polikliniğinin kapısındayım sabahın erken saatinde.
Önümde iki erkek var yalnızca. Aynı bölümün farklı numaralı kapılarının ve hemen bitişikteki Ortopedi kapısının önü ana baba günü.
Koca koridorda oturacak bir tek boş yer yok.
Oturanların tamamına yakını kadın. Ve yine tamamına yakını tesettürlü ve çarşaflı.
Kapının önünde bekleyen iki erkeğe dönüyorum bir süre sonra:
-Merhaba.
-Merhaba.
-Doktor hala gelmedi. Zaman bir hayli ilerledi. Diğer bölümler hasta kabulüne başladılar.
- Evet, öyle. dedi biri.
İkisi de hayatı bilen, efendi adamlar izlenimi uyandırdı bende.
İri yarı tesettürlü bir kadın kararlı adımlarla bize doğru geldi ve olanca kuvvetiyle oda kapısının kolunu çevirdi. Açılmadığını görünce yumruk yaptığı elini yine aynı güçle kapıya indirdi birkaç kez.
-Doktor mu yok, yoksa hasta mı var da açmıyorlar? dedi. Açılmayan kapının acısını bizden çıkarır gibi hırsla.
-Doktor daha gelmedi. dedi erkelerden birisi.
Kadın yürüdü gitti.
Bir süre sonra aralarında yalnızca kilo ve boy farkı olan tesettürlü bir başka kadın bir önceki kadının rolünü çalmıştı sanki. Aynı eylemleri tekrarladıktan sonra hepimize hitaben:
-Doktor yok mu içeride? dedi.
Sorusunu ben yanıtladım:
-Gelmedi daha. Ama içeride olsa bile bakın sizden önce sırada bekleyenler var.
-Ben onun özel hastasıyım. Bilmeden konuşma. dedi ve o da yürüdü gitti hırsla.
Biz hala üç kişiydik kapının önünde. Bunda bir tuhaflık vardı ama ne?
Derken, başı açık yüzü tebessümlü genç bir kadın bana doğru geldi ve:
“Günaydın efendim. Sıradasınız sanırım” dedi.
“Evet, sıradayım efendim. Önümde gördüğünüz şu iki bey var. Ama içeride doktor yok!” dedim.
“A öyle mi? Hiç mi gelmedi?
“Hiç gelmedi”
Başını iki yana salladı gülümseyerek.
“Hoşça kalın.” dedi ve yürüdü gitti yine gülümseyerek.
İki erkeğe dönüp iki laf edecekken ben tam…
Bir önceki kadınla sözleşmiş gibi gülümseyerek yaklaştı bir başka kadın.
Yarı beline kadar uzanan boyasız gri kırçıllı saçlarını at kuyruğu yapmıştı.
“Merhaba. Burasını mı bekliyorsunuz?” dedi kapıyı işaret ederek.
“Evet, burasını bekliyoruz ama doktor gelmedi henüz” dedim.
“Bir sorun mu var acaba. Neredeyse öğlen olmak üzere. Sizlerden başka da kimse yok” dedi.
Ve arkasından “Hepinize geçmiş olsun” diyerek yürüyüp gitti dudağındaki tebessümüyle.
Yanımdaki erkeklere döndüm ve etraftan duyulabilir bir sesle:
Bu konuda ne düşünürsünüz bilmem ama bu güne değin gözlem ve deneyimlerime dayanarak yaşadıklarım bana gösterdi ki, bu ülkeye şeriat çoktan gelmiş. Açık-kapalı ayırımı ise ortada. Bakın mesela kadınların hemen hepsi tesettürlü. Ülke de bu durumda. Hayır, benim anlayamadığım baş örtmenin Kuran’ın emri olduğu şu dört-beş yıl içende mi anlaşıldı da çoluk çocuk bu emre uydu. Toplumun çoğunluğu böyle olunca diğerleri azınlıkta kalıyor ve dışlanıyor. Başımın açıklığı ve saçımın rengi dolayısıyla başıma gelmeyen kalmadı. Otobüslerde on yaşındaki kız çocuğuna yer verirlerken ben saatlerce ayakta gidiyorum.
Her iki erkekte düşünceli ve acıklı bir gülümsemeyle dinlediler beni.
“Sizi çok iyi anlıyoruz. Ama bu sözlerinizi her yerde söylemeyin yine de” dedi biri.
Tam o anda başında desenli parlak eşarbı olan bir kadının iki eliyle gömleğimin yakalarına yapıştığını gördüm şaşkınlıkla.
Kimdi. Nereden çıkmıştı. Böyle bir şeyi niye yapıyordu.
Bir anda bunlar aklımdan geçerken o:
“Tüü Kahpe! Allah belanı versin. Pis cenabet. Allah bilir sen yıkanmamışsındır da.
Senin elinin bir bardak suyu bile içilmez. Bak, şu ellere bak hele. Şu pis tırnaklara bak!”
Diyerek hem sözlü hem fiziksel saldırıya geçerken.
Ortopedinin kapısına yaslanmış orta yaşta ve başı kapalı bir kadın:
“Ne yaptı şimdi sana bu karı? dedi
“Kimse benim başımdaki örtüye laf söyleyemez!” dedi.
O kalabalığın arasında yine başı kapalı çok sevimli genç bir kadınla temiz yüzlü bir erkek işaret parmaklarını dudaklarına götürüp bana “sus” işareti yaptılar. Bir başka erkek ise elleri hala yakamda olan kadına “Çok ileriye gittin ama” dedi.
Susmak mı…
Nerede olduğumun. Bana neler söylendiğinin. Fiziksel saldırının ve etrafta olanların farkında bile değildim o an. Çok tuhaf bir ruh hali içindeydim. Kutsal bir yolculuğa çıkmıştım sanki. Çevremdeki kalabalık ve duyduğum sesler bir melekler korosunun ayini gibiydi.
O kadın ise koronun şefliğini yapan baş melek gibi göründü gözüme.
Sesler gittikçe yükseldi.
Kadın yakamı bıraktı.
Randevumu onaylattığım hemen karşıdaki görevliye gittim.
“Ne zamandır bekliyoruz Doktor hala gelmedi” dedim
“Doktor bu gün gelmeyecek” dedi.
“Ama niye daha önce söylemediniz” dedim
“Sormadınız ki” dedi.
Ortopedinin kapısının önünde kıyamet kopuyordu.
Bana saldıran kadının tarafında olanlarla ona karşı olanlar birbirlerine girmişlerdi.
Hastane polisleri araya girmiş hem tarafları ayırmaya hem neler olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
Binadan çıktım. Ana caddeden (Tıbbiye Caddesi) eve kadar yürüyecektim her zaman olduğu gibi.
Açık başımdan görünen saçlarımı at kuyruğu yapmıştım.
Üzerimde uzun kollu şömizye yakalı ve dizimin üstünde kadar inen krem rengi bir bluz ve keten bir pantolon. Ayaklarımda düz keten ayakkabılarım vardı.
Tırnaklarıma bakmak geldi aklıma. Kısa kesilmiş ve çingene pembesi rengi ojeliydiler.
Bir gün önce çeşitli HUZUR EVLERİ’nde yaptığım gönüllü çalışmalarımdan birini NEZiH BAKIM VE HUZUR EVİ’’ nde gerçekleştirmiştim yine.
Can Dostlarım dediğim insanlar nasıl mutlu olmuş. Ne çok teşekkür etmişlerdi bana. Tırnaklarımdaki ojenin rengi o anlamlı günün hoş bir anısıydı aslında…
YORUMLAR
tüm kapalıları aynı kefeye koymamak lazım. Sorun nedir biliyormusunuz bazı insanlar başlarını kapatırken kalplerinide kapatıyorlar sevgiye. Ben açığım ama birçok arkadaşım kapalı Allah için kapanmak gerekir Allah için kapandıysan allahın kuranın ve peygamberimizin sünnetlerine hadislerine uyacaksın demektir. Peygamberimizin in güzel hadisi en güzel insan ahlaklı insandır der. Dinimizde insan ilişkilerinin önemini hoşgörüyü kul hakkını anlatır ve her şeyden önemli olduğnu biz bu ülkede üzerindeki kıyafete ön yargısız bakarsak bu ülkede her şey düzelir.
ben yinede onun seviyesine inmediğiniz için sizi tebrik ederim
sevgiler
Tülin Hanım, Hakketmeyene paye verdikçe şimarıyor. Dediğiniz gibi bende çok şahit oldum. Otobüs ve metroda başı kapalılara hemen yer verildiğini ve ben hep ayakta giderim. Benim kızım bu duruma çok şaşırmış olmasına rağmen espiri yaparak gönlümü almaya çalışmıştı. "Annem sen çok daha genç göründüğünden yer vermiyorlar" diye.
Ülkenin Bozulan düzenine, yaşadığı acıya, içindeki fitneliğe, ne yapmalı, nasıl tepki vermeli diyerek kendi kendimi yiyorum. Bizler Bişeyler yapmalıyız. Sanırım biz hanımlar nerede olursak olalım bir şekilde koordine olup ne yapılabilir düşüncesini tartışmalı ve bir kıvılcım çakmalıyız...
Sevgimle daima.
Kıymetli dostum.
TÜLİN ÖZTUNÇ
İnan hiç umudum yok. Bu toplumun şirazesi bozuldu çoktan...
Her güzel şeyin temeli öncelikle İnsan olmakla başlar.
KUCAK DOLUSU SEVGİLER.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Sevgi ve selamlarımla..
TÜLİN ÖZTUNÇ
Selamlar.