- 693 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ANAR ÖMRÜNCE GÖNÜL GİDEN SEVGİLİLERİ
Tam on üç yıl geçti. O yürekler yakan gözlerde yaşı gönüllerde yaşam arzusunu kurutan doğa olayının üstünden.
17 Ağustos 1999 tarihinde ve gecenin bir vaktinde saatler durdu! Diller lal oldu! Akıllar işlevini yitirdi! Gözler kime bakacağını neyi göreceğini şaşırdı kıyametin koptuğu o gece!
Hangi sevgiliyi kendi canından daha aziz bileceğini anlayamadı! Kime bedenini siper edeceğini de.
Kimleri göğsüne bastırıp can havliyle kendisini felaketin dışına atacağını ise hiç bilemedi...
Kapkaranlık dipsiz bir kuyunun içine doğru çekiliyorlardı sanki hızla.
Ana karnındaki bebekten görmüş geçirmiş yaşlı bilgeye kadar…
Daha sonra açıklanan resmi bilgiye göre dört bin kişi hayata veda etmişti.
EY ÖLÜM…
Senden kaçmak senden saklanmak sana karşı koymak ne mümkün ve kimin haddine!
İsme gelen şık bir davetiyenin meçhul ve gizemli çağırısıydı sanki her birini şaşılası bir telaşla oralara koşturan..
Hiç okumadıkları. Hiç hesabını-kitabını yapmadıkları kendi inanılmaz öykülerinin içinden çıkıp gittiler kendi ayaklarıyla bir bir..
Ve boyun eğdiler o ilahi emre hiç itirazsız ve de koşulsuz şartsız..
***
Temel daire komşularımızdan biriydi Ulvi Bey Amcalar. Dört kişilik bir aile idiler. Zaman içerisinde iki oğulları evlenip baba ocağından ayrıldılar. Gerçek bir Hanımefendi olan sevgili eşi malum hastalığın pençesine çok çabuk teslim oldu yazık ki. Daha sonra ikinci evliliğini yapan Ulvi Bey amca hayatından oldukça memnundu. Her yaz Bayramoğlu’ndaki yazlıklarına giderlerdi. O yaz da sezonu erkenden açmışlardı.
O meşum gecenin gündüz gözünde, yazı eşiyle birlikte Çınarcık’taki yazlıklarında geçirmekte olan ablasını ziyaret etmek istemişti Ulvi Bey amca.
Eşi bu ziyareti ertesi güne bırakmak isteğinde ısrarlı olsa da o daha baskın çıkmıştı verdiği bu kararda. Akşamüstü Çınarcık’a vardılar.
İki kardeş birbirlerini görmüyorlardı hayli zamandır. Sevinç ve özlemle karşılandılar.
Balkonda hazırlanan dört kişilik bol çeşitle donanmış masaya oturdular güle söyleye.
Gelin görümce mutfakta hem bulaşıkları yıkayıp hem tatlı tatlı laflarken.
Enişteyle kayınbirader de sıkı bir tavla maçı niyetiyle zarları avuçlarında sallamaya
başlamışlardı bile püfür püfür esen balkonda.
Geç vakit birbirlerine “İyi geceler” dileklerinde bulunup odalarına çekildiler. Ve hafiften esen havanın tatlı rehavetinde uykuya dadılar..
Her iki kardeşin son dünya uykusu olmuştu bu uyku.
Yan yana uydukları eşleri çok ufak kırıklarla ölümün eşiğinden dönmüşlerdi.
Ve vadesi henüz dolmamış ömürlerini sürdürmekteler şu an..
İki kardeşin cenazeleri aynı camiden kaldırılmıştı.
Ruhları şad olsun.
***
Her canlı doğar büyür yaşar ve ölür…dense de biyolojik anlamda..
Ölüm gerçeğiyle hangi yaşta ne zaman nerede nasıl karşılaşılacağını bilmek olası mı..
Yaradan’ın biçtiği ömür vaktini aşar mı hiç.
Hayatın tek gerçeği olan Ölüm can taşıyan bir canlıyı ana karnında da yakalar ömrünün herhangi bir yerinde de.
Aramızdan ayrılan tüm felaketzede kullarından Rabbim Rahmetini Esirgemesin.
Geride kalanlara sabırlar ihsan eylesin.
Senden geldik yine sana döneceğiz Rabbim.
Ne zaman nerede ve nasıl olacağını hiç bilemediğimiz o vuslat gününde hoşnut olduğun kullarından olmak tek muradımızdır ALLAH’ım..!
***
YİTİRDİKLERİMİZ arasında Türk Sanat Musikisine neredeyse ömrünü vermiş çok değerli sanatçımız Rahmetli Ziya TAŞKENT’ te var.
Ses sanatçısı olan eşi Ulviye Taşkent, kızı Rengin Dalmanoğlu, torunları Ece ve Efe Dalmanoğlu ile birlikte Yalova’nın Çiftlikköy ilçesinde yaşamını yitiren bu çok değerli sanatçımızı bir kez daha saygı ve rahmetle anıyoruz...
Emek ve başarıyla dolu çalışma yaşamında öncelikle saygın onurlu ve erdemli kişiliğiyle
akıllarda ve gönüllerde iz bırakan bu çok değerli musiki ustasının sanat yaşamına kısaca baktığımızda şunları görebiliriz.
Liseyi bitirdiği yıl (1953) radyoda açılan sınava katılarak, radyo sanatçısı olmuş. 1967 yılında sahne çalışmalarına, 1973 yılından itibaren de Ankara Radyosunda “koro yönetmenliği” ne başlamış..
1988 yılında ise “Devlet Sanatçısı” unvanını almış olan değerli sanatçımız Yorumculuğunun yanında, birbirinden güzel bestelere de imzasını atmıştır. Bunlardan bazıları
‘Ne Gelen Ne Soran Var, Acı Geçti Günlerim’
‘Dinmiyor Hiç Bu Akşam Ne Gözyaşım Ne Acım’
Rüzgar Susmuş Ses Vermiyor Nedendir’
‘Ne Bekledim Sevgiden Ne Kaldı Bak Elimde’
‘Ay Batarsa Batsın’dır.
Bu güzel besteleri ve çalışmalarıyla çeşitli gazete ve kuruluşlardan birçok defa
“Yılın Sanatçısı” ödülün sahibi olmuştur..
Kendilerinin değerli anısına bir VEFA BORCU olarak hazırlanan ve hayatta kalan tek yakını damadının katkılarının da yadsınamaz olduğu ve kendi bestelerinden oluşan bir albüm müzik-maketlerde vefakar dostları, sevgili dinleyicileri ve hayranlarıyla buluşmayı amaçlıyor…
Huzur içinde uyu…