- 941 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BAYRAMLAR ÖNCE YÜREKLERDE OLMALI
BAYRAMLAR ÖNCE YÜREKLERDE OLMALI
Teknolojinin baş döndüren yenilikleri, insanoğlunu şaşırtmaya devam ederken, ona aynı zamanda beklemediği sürprizleri yaparak büyük kolaylıklar sunmaktadır.
Cep telefonu, internet, televizyon ve yazılı basın araçları, uzaydaki gelişmeler, tedavi yöntemlerinin iyileştirilmesi, yiyecek ve içeceklerde üretime yönelik gelişmeler vb. hayatımıza büyük kolaylıklar sunan gelişmelerdir şüphesiz.
Bunun yanında, sessiz ve derinden, bir o kadar da önemli götürüleri de olmuştur elbette: Çevre kirliliği, gürültü, radyasyon, gıdalardaki hormonsal ve ilaç tehlikeleri, atıklar, katkılar, vb. gibi.
Diğer bir görünmeyen tehlike ise, zamanımızı gizli veya açık bir şekilde çalmasıdır. Özellikle TV ve internet bağımlılığı, insanları yalnızlaştırmaya başlamış, aile içi iletişimle, aile dışı iletişim büyük ölçüde azalmıştır. Bir o kadar da üretime, -zamanı gereksiz ölçüde tüketerek-sekte vurmuştur.
Böylece insanları kaynaştıran ortak paydaları yok ederek aile bağlarının, samimiyetin, paylaşmanın azalmasını getirmiştir.
Diğer bir tehlike de; silahlanmadır. Teknolojik gelişmelerle, daha çok ve tehlikeli silahlar üretilmiştir. Bunların pazarlanması için, çok uluslu devletlerce dünyanın her yerinde, özellikle etnik sürtüşmeler körüklenerek savaşlar çıkarılmıştır, çıkarılmaya da devam edilecektir. Çünkü üretilen silahların pazarlanması gerekmektedir.
Savaşlar, komşu devletleri, aynı kabileleri birbirlerine düşman ederken, açlığı, sefaleti, acıyı da beraberinde getirmiştir. Özellikle de çocuklar daha çok mağdur edilmiş, sevgi yerine, kin, nefret, intikam, hırs duyguları tahrik edilmiştir.
Görüleceği gibi, teknolojinin içinden ahlaki değerleri, insanlık onur ve merhametini, sevgiyi vb. çıkardığınızda, yaşam anında felakete dönüşmektedir.
Bütün bu gelişmeler insanı; refaha, huzura, saadete götürmesi gerekirken zengin olma, hakim olma, yönetme uğruna, her türlü çirkinlikler ve merhametsizlikler yapılabilmektedir.
Şu anda bayramda bile, zulüm, ölüm, kan ve barut kokusu, açlık, sefalet, acı ve göz yaşı durmamaktadır.
Teknolojinin en büyük zararı sanırım kültürün paylaşımında, yaşanmasında ve geliştirilmesinde yaşanmaktadır artık. Gelişmeler bilinçli kullanılamadığından, çıkar çevrelerinin eline düşerek, yaşam biçimimiz hızla dejenere olmakta, gelenekler, görenekler, ahlaki değerler vb. hızla ve üzücü şekilde yıpranmaktadır. Bayramlar da bundan elbette ki nasibini almıştır ve almaya devam edecektir.
Bayramların, içinde bulundurduğu; kendine has, bizlere yaşama sevinci veren, kaynaşmamıza vesile olan, beden ve ruh sağlığımızın sigortası olan ve toplum katmanlarını mutlu eden motifleri kaybolmuştur.
Bayramlık almanın ve giyinmenin mutluğu, el öperek harçlık almanın hazzı, komşularla bayramlaşmanın, paylaşmanın toleransı, çocukların şeker toplamada, harçlık alabilmedeki tatlı ve cıvıl cıvıl yarışları sokaklarda yok artık.
Bayram namazlarının kalplerimize zerk ettiği manevi haz ve buruklukla, yakalanan uhrevi havanın, hemen akabinde topluca kabirlere taşınması, hastaların unutulmaması, yakınını kaybedenlerin ilk “kara bayramı” diye topluca ziyaret edilmesi ne anlamlı, ne hoştu.
Çocukluğumda bayramlarda ev ev gezerdik. On iki yaşını doldurmayanlara çerez dağıtırlardı. En samimi kafadar arkadaşlar ve akraba olanlar bir gurup olurduk. Yanımızda, gezebilen minik kardeşlerimizi de ellerinden tutarak koruma altına alırdık. Çerez dağıtılırken de haklarını titizlikle korurduk.
Annelerimiz, içimizde en uyanık olanımıza bu minikleri teslim eder, koruyup kollamamız için de tembihte bulunurlardı. Bazı teyzeler bu durumları yadırgar, çerez dağıtırken de bu ufaklıklara vermek istemezlerdi. Biz yine de bin dereden su getirerek alırdık.
Hangi evin ne tür çerez vereceğini bir bakıma ezberlemiştik. Az veya bol ikramda bulunanları da bilirdik. Mesela Halil amcalar hep iğde alırdı. Yusuf amcalar birer tane ceviz verirdi. Kimi evler sürekli kabuklu fıstık dağıtırdı, kimileri de fındık.
Topladıklarımızın içinde neler yoktu ki: Kuru üzüm, hurma, kuru incir, lokum, iğde, kuru dut, keçiboynuzu, akide şekeri vb.
Bazı evlere gitmek gerçekten de mutluluktu. Çünkü kapıda güler yüzlü bir teyze beklerdi. Tebessümle karşılar, adam yerine koyar, hal hatırımızı sorar, cana yakın, cicili bicili giyinenlerimizin yanağını okşar ve bolca çerez verirdi. Ne tadına doyulmaz mutluluk kırıntılarıydı bunlar.
Bazı teyzeler de sertçe bizi uyarır; “bir alan bir daha almasın sakın, yakalarsam fena yaparım” tehdidinden sonra, en az porsiyonla bizleri savardı.
Bazı teyzelerin hallerinden kuşkulanırdık. Hatta o eve giderken temkinli davranır, vereceği çerezi avcumuza koymasını isterdik, elini torbamıza sokmasını istemezdik. Çünkü elini torbaya sokarak çerez bırakmadan geri çektiğini duymuştuk. Sanırım bunlar tatlı dedikodulardı sebebi bilinmeyen.
Buna rağmen yine de bayramlarına gitmeden, ellerini öpmeden edemezdik. İçimizde, kin, kırgınlık asla yoktu. Engin bir hoşgörünün yüreklerimize enjekte ettiği sevgi çiçekleri vardı göz bebeklerimizde.
Bütün haneler bittikten sonra evlerimize döner, merakla minikleri bekleyen annelerimize, onları teslim ettikten sonra, hararetle gezinin kritiğini yapardık büyüklerimize.
Yakın akrabalara ayrı giderdik. Bu evlerde daha fazla ilgi ve iltifat görürdük. Büyüklerin ellerini öper, sonra da halka şeklinde otururduk. Her birimize bolca çerez, şeker, lokum ve harçlık dağıtılırdı.
Büyüklerimizin verdiği harçlıklarla beraber bayramlık servetimizi hesaplardık. Kendimize ait paraların bize verdiği güven ve mutlulukla sokağa fırlardık. Ne bitmez tükenmez huzur paylaşımlarıydı bilemezsiniz.
Büyükler de ev ev bayramlaşırdı. Bu ortamı da yaşadım doya doya. Gelenlere tepsi içinde; kâğıtlı şeker, lokum, kolonya ve sigara ikram edilirdi. O yıllarda çikolata bilinmezdi. Usul birer tane almaktı, fakat samimi olduğumuz evlerde bazen birkaç tane aldığımız olurdu.
Yakın akrabalarda kahvaltıda kurban bayramı ise et ve kete ikram edilirdi. Kete gelenekseldi, annelerimiz ev tandırlarında kete pişirmenin büyük sıkıntılarını yaşarlardı. Herkes kete pişiremezdi. Ustalar belliydi. Onlardan yardım alınırdı.
Bir de kurban bayramlarında kurbanı erken kesebilmenin telaşı yaşanırdı. Bayram namazından hemen sonra bu işle uğraşılırdı. Annelerimiz tandırları yakar, şişler hazırlanırdı. Kurban kesilir kesilmez, aceleyle ciğerden bir miktar ve kebaplıklar tandır başındakilere gönderilirdi.
Bu işi öteden beri yapan, işin erbabı şahıslar belliydi. Bunun da kendine has rajonu vardı. Çünkü ciğeri ne az ne çok vereceksiniz, arkaya da kalacak. Kebaplıklar gevrek etten olacak, yoksa çiğnemekten çeneniz yorulur ve eleştiri alırdınız. Bu telaşta dede ve ninelerimizin “orucunu kurban etiyle açma” usulü de etkiliydi sanırım.
Kesim ve taksimat işi sırasında çalışanlara ayranla kebap ikram edilirdi. Ne nostaljik bir durumdu bu. İştahla ve zevkle ağzımız yana yana yer, bir yandan da çalışırdık.
Anlattıklarımda olağan üstü durum yok elbette. Fakat hafızamda o kadar anlamları var ki bu yaşantıların. Hala onların hatıraları ile duygularımı yeniden mutluluk bulutları sarmakta. Yeniden yaşayabilmek için neler vermezdim ki.
Bütün bunları bize anlamlı kılan; maddi sahip olduklarımızın çokluğu değildi elbette. Çünkü çok da fazla bir şeylerimiz yoktu. Fakat gönül zenginliğimizi sağlayan; içtenlikler, sadelikler yalınlıklar oldukça çoktu. Yüreğimizde duruluk ve huzur vardı, ahde vefa, kadir kıymet bilme, sevme ve sayma vardı. Kanaatkarlık, yaşama sevincimiz fazlaydı.
Bir takımdık adeta, komşularla, arkadaşlarla, akrabalarla. Birimizin derdi, hepimizindi. Hayattan çok şey beklemezdik. Uzak ve elde edilemeyecek hedeflerimiz yoktu. O yüzden endişeli değildik belki de.
Evlerimizde çok eşya yoktu. Yaşamımız gibi evlerimiz de sadeydi. Fakat sevgimiz sayesinde, hoş görülü ve huzurluyduk. Kafamız her şeyle meşgul değildi. Esas olan kalp kırmamak, üzmemekti, yardımlaşma ve dayanışmaydı.
Şimdiki bayramlarda maddi her imkan var elbette. Hiç bir şeyin özlemi çekilmemekte. Şimdiki bayramlar, en pahalı malzemelerle pişirilen, fakat lezzet vermeyen yemek gibi san ki. Kaybolan bir tat var. Katılan malzemeyle bulunamayacak bir tat. Sanırım bu lezzet, yüreğini koyarak, arzu ile kıvamında pişirmekten kaynaklanmakta.
İşte bayramlara lezzet veren de manevi paylaşımlardır: Engin sevgi, saygı, değer verme, hoşgörü, biz duygusu, yardımlaşma, komşuluk ilişkileri, aile bağları, merhamet, kanaatkarlık, tevekkül, kendisi ve başkaları ile barışık olabilme, empati, pozitif düşünme vb. değerler . Bunlar kişiyi, aileyi ve dolayısı ile toplumu mutlu kılan argümanlardır. Bayramlara da ruhunu veren.
Hiç bir masrafı olmayan, paylaştıkça çoğalan böylesi hasletler sadece, haset, kıskanç, bencil, öfkeli, nefret duyan kalplerde yeşermez. İnsanı insan yapan değerleri yaşayamazsak her gün bayram ilan edilse de bir ifadesi olmayacak.
Bayramlar önce yüreklerde olmalı. Bunu başarabiliriz elbette. Geçmişin özlemleri ile yetineceğimize, gelin gönülleri önce bayram kılalım. Bayramlara kendiliğinden o tat yeniden gelecektir eminim.
Bayramınız kutlu olsun…
YORUMLAR
Babamı düşürdünüz aklıma. Her eve gelişinde; ki her gün öğle yemeğini evde yerdi ve yanında muhakkak biri olurdu.
Ne varsa derdi kızım. O vakitler hakikaten çok bolluk yoktu, Ama misafirin önüne en iyisi konurdu.
Bize miras kaldı bu değerler, anlattıklarınız bizim evden çok ırak değil. Etrafın o kompleksli tutumları da umurumuzda değil.
Teknolojiyi kullanmak elbette çok güzel.Sadece O'nun bizi kullanmasına izin vermeyelim yeter.
Hep diyorum diyeceğim kadın çok önemli eğitmenliğin ilk derslerini veren kişi. Benliğini eğitemeyen çocuk nasıl eğitsin.
Aslında ne çok söylenecek şey var. Yaşayarak örnek olmak belki de çok daha anlamlı.
Çok üzülerek ama umuda gülümseyerek okudum. Tatminsizlik hat safhada, o vakit sadeliğin gücünü gösterme zamanıdır.
Haydi yaşamla buluşmaya sevgili hocam.
Entellektüel-41
İnsanlar konuşa konuşa derler...
Dugu ve düşüncelerimizdeki ortak paydaların çok olması beni mutlu etti...
Yazılarınızı okuyacağım...
İyi geceler diliyorum efendim...
saygımla...
Güzel yazınıza bir türkü ile iştirek edeyim.
“Can bula cananını
Bayram o bayram ola
Kul bula sultanını
Bayram o bayram ola
Hüzn ü keder def ola
Dilde hicap ref ola
Cümle günah affola
Bayram o bayram ola
Lütfi ya lütfü kerim
Erişe Rahm ü Rahim
Bermurad ede fehim
Bayram o bayram ola”
ALVARLI MUHAMMED LÜTFİ EFENDİ
SELAM VE SAYGILARIMLA.