Avcı-BAYRAMALİ
Ay ışığı ağaç yapraklarının arasından kayıp yüzlerine vurdukça hareketsiz durup pusuyu bozmamaya çalışanlardan en geride elinde otomatik tüfek ve belinde on dörtlü tabanca olan akşam yediği kuru fasulyenin gazabına uğrayıp " drooot " diye yellenince işler alt üst oldu.
Hem beklenen yabani hayvanlar bu sesi duyup kaçmış olması ihtimali hem de etrafı saran çürük yumurta kokusunun kasvetli havası, hala sessiz konuşmaya çalışan Maşallah Hüseyin ve Gadal Kenan’ı sinir etmeye yetmişti.
Gadal " Bu soğuk havada, sizin aklınıza uyup buraya kadar yürüdük, kaç saattir pusuda sigarasız, susuz bekler halde put gibi duruyoruz ama sen beyefendi, tutamıyorsun g... nü" diye çıkıştı.
Dağların aslanı, yabanilerin ve yerlilerin acımasız avcısı, cami cemaatinin baş belası, şoförlere borç takan, bilim adamı, araştırmacı, gazeteci yazmaz ve evelallah "gizli istikbarat" ımızın "porsuk" lakaplı harekât amiri değerli abimiz "Bayramali" bu lafın altında kalır mı?
Kalmaz!
O sebeple büklüm büklüm dolanan barsaklarında büyük kısmını kendini sıkarak zaptettiği sıkışan gazı "PROOOTTTT !" diye salınca sırtını dönüp " eee şindi kediler de kaçtiii" dedi alaycı bir edayla.
O yüzden mi bilemem Gadal elindeki tüfeği doğrultup, öyle ince bir nişan ayarı yapmadan Bayramali abimin poposuna iki el " Gööm...Göööm" diye parlatınca , yeminlen etrafa oturup kalan koku bir anda yok oldu kelimenin tam manasıyla.
Olur, mu demeyin. Oluyor işte, ben şahit oldum.
İsterseniz deneyin, bakın nasıl oluyor.
Birden Bayramali abi karanlıkta yamaçtan aşağıya doğru yuvarlanmaya başladı.
Hem kütük gibi gidiyor hem de " ano..anoo.anoo .anoo..anoo.anooo" deyip duruyordu.
Ne demek istediğini anlayamadığımızdan ormanlık alandan aşağıya doğru yuvarlanmasının sonucunu beklemeye karar verdik zannedersem ki, sadece gülmekten karnımzı tutabiliyorduk o sırada.
Bir saat sürdü Bayramali abiyi " İİhhhğğğğ..iğhhhh" diye inlerken bulmamız. Ben hemen Baş tarafına geçip arka tarafını Maşallah Hüseyin’e bıraktım. Hüseyin ile karanlıkta yaralıyı kucaklayıp araba yoluna kadar götürdük.
Arabamızın farları yanınca Bayramali abinin kıçından akan kan Maşallah Hüseyin’in ağzına burnuna, gözlerinin içine kadar sürülmüştü.
Sabah güneş ışıkları tepeleri aydınlatmaya başladığında karşı dağın eteklerindeki gölgelerde otlayan geyik yavruları annelerini bulmak için "muuuuuu" diye seslenirken yüzükoyun yatağında yatmak mecburiyetinde olan Bayramali "şindi oriya olmaliydummmm" diye hayıflandı.
Bayramali’nin yaralandığını duyan akrabaları ve çevre köydeki yakınlar ve arkadaşları akın akın evine ziyarete gelerek babasına bu hal ile daha ne kadar yatacağını sorup "üç ay yatar itoğli" cevabını duyunca bir an önce köylerine dönüp, düğün-nişan-kına-mevlit -vaftiz işte ne olursa yapamayanlar işlerini acele yapmaya karar verdiler.
Odasında yüzükoyun yatan yaralı ceylanımız ziyarete gelen misafirlere yüzünü dönemediğinden gazlı bezle pansuman yapılan ardını dönmek mecburiyetinde olduğundan, odaya girenler Bayramali abinin poposuyla konuşmuş gibi hissediyordu kendini.
Bu yüzden mi bilemem, her odadan çıkanın eli midesinde ve rengi beyazlamış görünüyordu.
“İstanbul’a tabii ki” dedi Bayramali abi ve bana refakat etmem ve ağzımı sıkı tutmam karşılığında bilet ve yol masraflarımı karşılayacağına dair söz verince vurulduğunun birinci ayı dolmak üzereyken yola koyulduk.
Hala arkasındaki yaralar iyileşmemiş ve koca saçmalardan arta kalan bazı delikler dolama yaptığından üzerine de oturamıyordu zavallı abim.
Araklı’dan geçerken yol kenarınd toplanıp abimin İstanbula gidişini dünya gözüyle görmek isteyen hemşerilerimiz otobüse el sallıyor, çocuklar koşturuyor, maytaplar, mantar tabancaları patlatıyor, elektrik direklerine asılan gorofon kağıdından yapılan süs fenerler ve taklarda asılam “ Ohh daa” sloganları dikkat çekiyordu.
Bayramali kendisine yapılan bu teveccühe “ Bi ara haburiya gelelum” dedi bana duygulu gözlerle.
İlk mola yerinde yanımıza oturan ve her halinden vatansevmiş olduğu anlaşılan bir Trabzon’lu emice “ teliganli pag pagayim bağa, üle ne oldi senün kötüne” diye sorunca Bayramali abim “ Dayi oyle dema , ben Ermeni terorizlerlan çakıştum.Gazi oldum” demez mi?
Der,bu Bayramali çünkü.
O sırıtarak soru soran emice şöt olup kaldı ve gözlerinden dökülen yaşlarla “ hagguni halal et , pağa pak hee nerte oldi bu gaza?” dedi.
E abi de açıldı ,başladı Kuzey Irak’taki kamplardan süzülüp Ermeni Asaba örgütünün kampına sızmaya, çitleri aştı, ve enayi değil ya -o kadar yedik içtik mola yerinde- cephaneliğe bombayı koydu, ordan ezıpla sen nezarethanede elleri bağlı Türk ekserlerini kurtar ,kamptan kaç , bomba patlasın. Eh işte o bomba patlayınca Ermeniler anlar kiii Bayramali içlerine kadar sızmıştır. Ve hatta kampta militanların sağlık işlerine bakan Kim Kardaşyan adlı avradı da kendine aşık etmiş ve revirin arkasındaki yatakhanesinde işi bitirimiştir.
Hatta Kim Kardaşyan ona aşık olup cepaneliğin ve esir edilen askerlerimizin yerini göstermiş ancak Bayramali onu terk etmek zorunda kalmıştır.
Aşk bir defa daha vatan sevgisinin üstüne atlayamamıştır böylece.
O sırada hatta Ağrı dağının eteklerinde okunan ezanı duyan kahramanımız Kara Murat gibi cünup gezmeyerek hemen oradaki lavabodan aptesini alarak iki rekat da namaz kılmıştır.Kıble tabi hak getire de, abdes de bana pek sarmadı.Zira sadece ağzını gargara ederek abdes alınmaz benim bildiğim.
Bu Bayramali abi her ne hikmetse ağzını yıkayınca aptesum oldi” diyerek derhal Trabzonlu ancanın cebindeki namaz takkesini gördüğünden, bir yandan ısmarlanan kebapları mideye indiriyor, b,r yandan da Ermeni Terör Kampında iki rekat namaz sallıyordı evelallah.
Derken hacı gözleri yaşla dolu vaziyette “helal olsun sağa” diyerek ara gazı ihsan eyledikten sonra abim bu sefer yolda önünü kesen (burada önünü kesen yolunu kesen manasında kullanılıyo,yanlış anlaşılmasın diye şeyettim yani) bir manga Ermeni askerini nasıl zıplayaraktan delik deşik ettiğini anlatırken kola şişesini devirinve Trabzonlu Hacı emice “ Pag hel karsön , ver teliganliya bi gola daa” dedi.
Valla biz tatlıları yerken Bayramali abi sınırdaki mayınları söküp yeni bomba yapıyor ve gelen düşman askerlerine “ bibü” tuzağı hazırlıyordu ki Haci Emice itiraz eyledi ve “ oğa terler PÜPİ duzaği pen da yabtüm azgerlük” deyince , vur aşağı tut yukarı nihayetinde Haci ile abim “BÜPİ düzaği” olduğunda anlaştılar.
Ne uyanık bu Bayramali abim benim yaa !
Bi masal anlattı zengin Trabzon’lu Haci Emiceyi sardı makaraya da hepimiz yemek yedik, hatta etrafta dinleyenlere bile kebap ısmarlattı sevabına.
Zaten sabah oruç var, sahur etmiş olduk sayesinde.
E HAci o kadar olacak milli bir kahraman kolay yetişmiyor icabında.
Ay gülmekten anlatamıyacam, Haci mendilini çıkarıp yüzüne kapatıp “ Helal sağa ic pagayim bi da Dürk gahvesi” demez mi?
Anam benim karnım çıktı yaa.
Neyse ona da yer bulduk , bir de soda içip öküz gibi geğirince “Angaradan kelüp Arakli istigaametine toğri” deyince Haci “E bağa müsaade” “ diyerek “ hesabi pen ödeyeçeğüm ha sakin elünüzü çüzdanunuza atarsunuzsa” diyerek bizi mahcüp etti.
Retoranın içerisine girip garsona bizi gösterdi ve herhalde “ Oradaki pütün hasaplar benden” dedi.
Ve giiti.
Biz de kalktık .
Ki garson geldi “ büyrüüün” diyerek içerisinde beyaz bir kağıt görünen kitapçığı uzattı.
Abi aldı baktı küt düştü bayıldı.
Ben aldım baktım…
Ayıldığımda Otobüsümüz İstanbula varmıştı heralde.
Abiye hala vuruyordu garsonlar.
“Lan İb..e burayı babanın çiftliği mi zannettin , sonra dedenizin parasını da siz ödeyecekmişsiniz öyle dedi giderken” diyordu şef garson.
Şimdi ikinci ayımız dolmak üzere inşallah.
İyi anlaşıyoruz patronla da şef garsonla da.
Eski atasızlıklar unutuldu.
Bi zahmet bunu okuyan olursa Rize Selimiye’den Necati Terzi’ye bi haber ulaştırsın.
“Necati biz Bayramali abiylen hayattayız.Bize biraz para gönderirsen burada borcumuzu ödeyip kurtulacaz.
Yoksa eski Yeşilçam Filmlerinde kötü yola düşürülen kızlar gibi senet imzaladık ve kazandığımız faize yetmiyo.
Bi zahmet.
Gelince ödeyecek abi borcunu.
Bir de mezar yerini beğenmemiş.
Halama selamlar.