- 1091 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Son Ders Filmi
SEVGİLİYİ GERİDE BIRAKMANIN HÜZNÜ
Tercihlerimiz, gelecekteki yaşam tarzımızı belirler. Yapılan tercihin doğru mu, yanlış mı olduğuna ise zaman karar veriyor. Karar verirken iki tercih arasında kalırız. İçinde bulunduğumuz dönemin koşulları, çevre baskıları ve ideallerin ağır bastığı eksen doğrultusunda duygusallığın ağır bastığı tarafa eğilim gösteririz. Her ne kadar iki tercihten birine karar versek de. Diğer tercihten tamamen vazgeçemeyiz. Belki de o an vazgeçtiğimiz tercih bizim için daha önemli ve değerlidir. Ama şartlardan dolayı ilerde önemini yitirecek tercihe kendimizi mahkûm ederiz. Diğer tercih içimizde bir yara olarak kalır. Unutulmaz. Arada bir kendini hissettirir. Hüzünlendirir. Uzaklara sürükler. Ancak dönüşü olmayan bir yola girdiğimizden uzaktan uzağa bakışlar fırlatırız. Hayat yerinde durmaz, geçmişte güçlü olan çevre ve koşullar zamanla zayıflar. Şartlar tersine döner. Bunlardan biride içimizde yara olarak varlığını devam ettiren tercihin zamanla güçlenmesi, diğer tercihin zayıflamasıdır. Yaralaşmış tercih, kendini yaşatmak istese de artık her şey değiştiğinden durum güçleşmiştir. Yaş ilerlemiştir. Umutlar yara almıştır. Eski dinamizm, canlılık kaybolmuştur. Heyecan yerini durgunluğa bırakmıştır. Birçok şey doyuma ulaşmıştır. Farklılık yaratmak, tercihin peşine düşmek zorlaşmıştır. Bizim açımızdan her şey değişirken, tercihin kendisi için de her şey değişmiştir. Tercih bıraktığımız yerde durmamıştır. O da kendi yörüngesinde değişim ve dönüşümlere uğramıştır. Biz kendimizde güç bulsak da, tercih aynı gücü kendinde bulamayabilir.
Yanlış tercihin yapıldığı anlaşıldığı an hayat durur. Hayat kendini sıfırlar. Yapılan tercihe yönelik pişmanlıklar, ağıtlar başlar. Duygusal kırıklık, hayattan koparır. Telafi etme inancı sürekli yeniler kendini. Telafisi yapılmak istenir ki duygular rahatlasın, pişmanlık hayatı kâbusa çevirmesin. İnsan kendini bile bile kandırabilsin. Yaş, insanoğlunun hayal kırıklığının önünü tıkayan en büyük beladır. Ama bu bela da gençliğin aptallığını acımasızca yüze vuran bir kırbaçtır. Yaş, geçmişte yapılan yanlışları affettirmez. Sürekli hatırlattırır. Üzüntüye ve pişmanlığa sürükler. Bu akıntılara kapılmamak güçlü olmayı gerektirir...
Geçmişte bırakılanın ne olduğu farklılık gösterse de Hakan geride sevgilisini bırakır. Devrim hayalleri ağır basan Hakan, sevdiği kızı yağmurlu bir havada bıraktıktan otuz yıl sonra Saffet Hoca olarak hatasını telafi etmek için gelir. Yanlış tercihini düzeltmek için İsviçre’den Türkiye’ye gelir. Bu geliş, ölmeden önce hatasını telafi anlamı taşıyor. Neden bunca yıl beklediğinin cevabını alamadığımız Son Ders filminin başrollerini Ferhan Şensoy, yönetmenliğini Mustafa Uğur Yağçıoğlu, Iraz Okumuş yapmış.
Son Ders: 68’li üniversite gençliğiyle günümüz üniversite gençliğini karşılaştırıyor. Gençlerin psikolojisine ve ilgi alanlarını anlatmaya çalışıyor. Üniversite sorunlardan bahsediyor diyenler oldu. Farklı bir üniversite hocasıyla karşı karşıyayız heyecanı yaratıldı. Son Ders için farklı bir kimlik çizilse de klasik bir senaryodan ibaret olduğunu, sağlam bir kurgusunun olmadığını şimdiden söylemek gerekiyor.
Beş kişilik devrimci militan bir grup, yıllar sonra tekrar görüşmek üzere polis baskını esnasında vedalaşıp, kaçarlar. Kaçan gençler baskından sonra neden, niçin bir araya gelemediklerini, görüşemediklerini, davalarını kimlerle devam ettirdiklerini anlamadan otuz yıl geçer. Günümüze geliyoruz. Dört arkadaş bir araya geliyor. Biri hariç. Ulaşamıyorlar. Nerde olduğu bilinmiyor. Dört arkadaştan üçü, iş adamı olmuş, ekonomik durumları gayet iyi durumda. Diğeri ise orta halli yaşamını sürdürüyor. Filmin en can alıcı karesi dört arkadaşın buluşmasıdır. Durumu orta halli olanın masumca ve nükte dolu "ben size inandım arkadaşlar" cümlesidir. Bu esnada zaman duruyor. Şaşkın bakışlar arasında hayat duruyor. Söylenecek kelimeler bulunamıyor. "Ben size güvenmiştim"in karşısında muhatapların üzerine kaynar sular dökülüyor edata. Sonrasında davaya ihanet etmenin gerekçeleri sıralanıyor. Beyaz perdenin gizemi bu ya suçlu aranmıyor, kimsede suçlanacak laflar etmiyor. İki tarafta kendince haklı yargısına varılıyor. Günümüz düşüncenin kaçınılmaz yargısı: Herkes kendince haklıdır. İdeolojik gayelerle etrafına insanları toplayıp, sonra da şu şu nedenlerle bu hale geldik ayaklarına yatmanın uyanıklığı… Geri de kalan hayatlarını işkenceyle geçirenlere ve ölenlere kimse değinmiyor. Canı yananlar ve inanlar mazlum olarak yaşamlarını devam ettirirken, zamanın öncülerinin ve liderlerinin durumlarına ne zaman değinilecek? Bu durum ne zaman sansürsüzce beyazperdeye yansıtılacak? Tahmin etmek güç... Maalesef Son Ders nedense devrimci hesaplaşmanın üzerinde durmuyor. Sadece aşkın etrafında anlamsız turlar atıyor.
Karşımızda Saffet Hoca’nın masallaşan hikâyesi, devrimci arkadaşların hesaplaşmaları ve dostlukları, militan, çevreci kızımız ve ders-geyik-kız muhabbetinin dışında bir de Ulaş’ın aşkı var.
Kız için zor diyorlar. Kimler şansını denediyse başaramadı. Hiç şansın yok, bu sevdadan vazgeç, başka birini bul nasihatleri karşısında Ulaş kekemeliklerine rağmen bir iki denemede zar zor kızımızı etkileyip, tavlıyor. Bu nasıl zor bir kız desekte yapacak bir şey yok. Ulaş hiç zorlanmıyor. Zorlanan Ulaş’ın kendisi. O da gidip kızla konuşamamasıdır. Zaten konuştuğu gibi de her şey yoluna giriyor. Bu gelişmelere saçmalık diyesi geliyor insanın. Erkeklerin kızlara teklif yaşının ilköğretim yıllarına indiği, kızların erkeklere teklif ettiği günümüz çocuklarının ve gençlerinin olduğu bir dönemi yaşarken bir üniversite gencinin utangaçlığı bizi şaşırtıyor. Gencimiz bir muhafazakâr da değil ki diyelim, kızlara karşı utangaçlığı var. Ulaş bir devrimcinin oğlu. Dolayısıyla bu kekemelik 90’lı yılların gençliğinin yaşadıklarındandır. Gerçekçi olmamasının nedeni de budur. Hoş çevreci kızımızın bahçede, koridorda hızlı hızlı yürüyüş ve koşuşturmalarından başka yaptığı çevreci bir eylemde göremiyoruz. Nasıl bir çevreci mücadele içindeyse. En azından çevreci bir söylem, çevreye verilen zararlara ve gidişata dair bazı şeyler araya sıkıştırılabilirdi. Ulaş’la hemen öpüşeceğine bir iki çevreci muhabbeti, tartışmasıyla karşımıza çıksaydı.
Ulaş’ın arkadaşlarının, Ulaş’ı kıza karşı dolduruşa getirme gayretleri boşa çıksa da, hiç gerçekçi olmayan bizim saf, utangaç ve platonik aşkla yanıp tutuşan kahramanımız Saffet Bey’in günlükleriyle şahlanıyor. Kızı kaybetmemek ve ilerde Saffet Hoca’nın durumuna düşmemek için soluğu kızın yanında alacaktır. İlanı aşk edecektir. Bunlar pembe dizilere has sahneler. Saffet Hoca’nın bir hazineden daha değerli günlüğünü ortada bırakması ve birkaç gün boyunca günlüğünden habersiz, ilgisiz olması ciddi bir kurgusal hatadır.
Saffet hoca’nın kendisiyle yaşadığı duygusal savaş gerçekçi bir yön taşısa da onca yıl boyunca neden bekledi sorusunun cevabını verememektedir. Hastalanmasa belki bu eski sevgilinin arayışına girmeyecekti bile. Evlenmesi, çocuğunun olması, aradan yıllar geçmesine rağmen eski sevgiliyi unutmaması ve geri gelişi de biraz zorlama sanki. Girişken, başarılı, sosyal ve özgüveni fazla birinin onca yıl beklemesi, Ölü Ozanlar Derneğinden fırlayıp gelmiş Saffet Hocamızın akıllanması öleceğini öğrenmesiyle oluyor. Birkaç günü kalmış birinin aşkını araması ve geçmişi yad etmesi gerekirken neden üniversitede hocalık yapar ki? Aranan biri göz önünde olmayı ne kadar ister. İsmini değiştirse de bir militanın her şeye rağmen riski göze alacağını düşünmek saflık olur. Tedbir amaçlı göz önünde bulunmaktan kaçmayı tercih etmesi beklenir.
Ulaş ile Saffet Hoca, dedektifleri bile şaşırtacak araştırmalarıyla unutulamayan sevgilinin adresine ulaşırlar. İstanbul gibi büyük bir şehirde insanlar komşusunu tanımazken, Ulaş ve Saffet Hoca aradan otuz yıl geçmesine rağmen kimin nereye ne için taşındığı, başlarına ne geldiği gibi konulara rahatlıkla ulaşabiliyorlar. Hiç gerçekçi olmayan arama bulma sonucunda Saffet Hoca sevgilisine kavuşamasa da bunu Ulaş üzerinden telafi etme yoluna gidiyor. Biz ideolojilerle yanlış kararlar verdik, bari bir amacı olmayan Ulaş gibiler sevgililerine kavuşsunlar da mutlu olsunlar sonucuna varılmış. Hayatı sevgili üzerine kurmaya çalışan filmin, gençlerin sorunlarına dair bir yaklaşımı yok zaten. Üniversite öğrencisine ve üniversite eğitimine yönelik yaklaşımı tamamen light bir yaklaşımdır.
Son Ders, son dönem filmlerinin yaptığı gibi duygusal boşluklardan yararlanarak öne çıkma kaygısı taşıyor.
osman tatlı
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.