- 470 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Muhannet -10-
Kızılçam ormanlarının süslediği Nif dağının yamacına kurulu Bağyurdu görülmeye değer güzellikte bir kasaba.Bu kasabada yaşama şansına sahip insanlar, yılda üç ürün alabilmekte.Kirazı,papaz eriği ve şeftalisi ise dillere destan.Çalışkan bir halkı var,toprağın cömert davranması sonucu refah seviyesi de oldukça yüksek.Son zamanlarda meydana gelen,diğer köy ve kasabalarda ki eşkıya baskınları ve onlara ait haberlerde olmasa hayat daha bir yaşanırdı burada.Eşkıya buraya henüz girememişti.Bir kaç defa teşebbüs etmelerine rağmen, Yüzbaşı Bahri,akılcı ve cesur davranışı ile baskınların üstesinden gelmişti. Bu davranışı ile kasabalının gözünde farklı bir yer almıştı komutan.Son zamanlarda konuşulan bir kaç konudan birisiydi yüzbaşı Bahri.
Karakolun içinde de yüzler gülüyordu.Atsubaylar ve diğer askerler Yüzbaşı’nın cesaretini içten içe takdir ediyorlardı.Bu duruma farklı bakan ve işin vehametini detayı ile düşünen tek kişi Yüzbaşı Bahri idi. Evet!üç baskını da zamanında bastırmış,zaiyat vermeden üstesinden gelmişti.Lakin,eşkıyalar bu işin arkasını bırakmazlardı.Şu an oluşmuş olan rehaveti lehlerine çevirmek için plan yapıyor olabilirlerdi.Çok dikkatli olmalıydı.Nöbet yerlerinin sayısını artırmalı,merkezden takviye asker istemeliydi.Yoksa ! Aksini düşünmek bile istemiyordu.Makam odası hiç bu kadar dar gelmemişti ona.Oturduğu koltuk dikenli gibiydi adeta.Masa altında bulunan zile bastı. Nöbetçi asker,karşısında çakı gibi selama durdu.
"Mehmet Şahin Konya,emredin komutanım" diyerek; Kısa künyesini saydı.Yüzbaşı Bahri, her zaman ki müşfik ve efsuni sesiyle;
"Evladım ! Her zamanki gibi büyük bardakta limonlu çay getirir misin? " dedi.
Bağyurdu dağlarına mesken kuracaktı.Bu sefer ki,baskın şimdiye kadar yapılanların yanında üçüncü dünya savaşı gibi olmalıydı.Dişe diş,kora kor bir mücadele onları bekliyordu.Çünkü,üç baskında aldığı zaiyat ve itibar zedelenmesi affediler cinsten değildi.Gittiği köylerde gördüğü itibarsızlık bunun en güzel örneğiydi.Ondan it gibi korkan halk, artık! tınlamaz olmuştu; yedi dağın efesi Hamdi’yi...Yüzbaşı Bahri’nin kellesini istiyordu.Bunun için günlerdir plan yapıyor;uykusuz geceler geçiriyordu.Hatta Şadiye’yi ilk defa bu kadar hırpalayıp dövmüştü.Son vurduğu tokat yüzünde patladığında Şadiye olduğu yere yüz üstü düşmüştü.Ağzı burnu kanlar içinde kalan Şadiye,yerden kalkıp kanlı tükürüğünü Hamdi’nin yüzüne bocalamaştı.Tekrar elini kaldırıp vurmak istediğinde zeytin karası gözlerinin içine bakınca vazgeçmişti.Kapıyı, son sürat çarpıp öyle çıkmıştı bu baskına...Her zaman şans öpücüğü alırdı sevdiği kadından,bu durum hiç hoşuna gitmemişti.
*
Hülya,koşuyor koşuyordu.Kadir’ine bir şey mi olmuştu?
"Hayır ! Allah’ım ne olur onu bana bağışla" diye sesli dua ediyordu.Nefes nefese bu duayı defalarca tekrarlamış,koşturmanın etkisiyle yüzü gözü kıpkırmızı kesilmişti. Köy meydanında bulunan kahveye doğru gayri ihtiyari yöneldi.Elinde çay tepsisiyle Kahveci Hamdi’yi görünce durakladı.Heyecanlı ve bir okadar aceleci haliyle sordu;
"Hamdi abi! Kadir’i gördün mü ?Sabahtan beri eve gelmedi.Acaba?"
Hülya’nın endişesini okuyan Kahveci Hamdi,sözün bitmesini beklemeden konuştu;
"Dur hele Hülya bacım! Buluruz.Sabah bi ayak uğradı ama ondan sonra gelmedi."
*
Kadir,cami çıkışı Hoca’yı beklemiş ve onunla tanışmak istemişti.Hoca,dışarı çıkınca kendini tanıtmış içinde bulunduğu durumu kısaca anlatmıştı.Hoca’nın kalın ve otoriter ses tonu ve alakası onu ziyadesiyle memnun etmişti.Vaazda anlattığı konuların kısa tekrarı ve mutedil davranmanın faydalarından bahsetti.Hatta,kendine yapılan haksızlığın ve iftiranın bir imtihan olduğunu söyledi.İyi bir müslüman uyanık olmalı ama başına gelenlere de sabretmeliydi.Bundan sonrası için akılcı ve cesaretli davranarak olayın müsebbilerini iyi analiz etmesini söyledi.Lakin,müdahale ve karşı atağı kendisi asla geçmemeliydi.İşi devletin kolluk kuvvetlerine bırakmalıydı.Yüzbaşı Bahri’den bahsetti.Onunla tanışması gerektiğini söyledi.