- 1301 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
CERENİM-YARENİM
27 ARALIK 1985.DÜNYANIN EN GÜZEL KIZ BEBEĞİNİ DÜNYAYA GETİRMİŞ BİR ANNE OLMANIN GURUR VE MUTLULUĞUNU YAŞIYORUM. Gözlerim saniyelik aralarla bir bebeğime, bir kapıya bakıyor. Eşim kapıda görünecek, ona neler başardığımı gösterecek, mutluluğumu paylaşacaktım. Evet, eşim tanıdık olan başhekimin özel izniyle odaya gelmiş, birçok annenin içinde bize doğru yürüyordu. Onun da gözleri ışıl ışıl. Kahraman bir kumandan edasıyla yürüyordu. Bebeğimi kucağıma aldım, göğsüme bastırdım sonra eşime uzattım. İkimize birden sarıldı, öptü. Eşim bütün dikkatiyle kızımızı inceledi. Uzun uzun, gözleri nemli nemli baktı."A a! Nermin, ne kadar güzel bir bebek bu. Bak bak ne güzel gözleri var çekik çekik, Kime benziyor bu?"" diye sordu.
Ancak o zaman ben de bütün bebeklerden daha güzel görünmesine neden olan çekik gözlerini, kalem gibi kaşlarını, minicik kalkık burnunu fark ettim.
"" Ne kadar güzel bir bebekti" diye hala aynı duyguları tekrar tekrar yaşarım....Normal sağlıklı bir doğum olduğu için ertesi gün evimize geldik. Evde herkes düğün bayram. Eşim yüzüne baktıkça bebeğimizin sevinç gözyaşları döküyor. Bilmiyor ki o gözyaşları zaman içinde farklı isimlerle akacak. Kızıma "Ceren “ismini taktık. Aslında iki ay sonra doğması gerekiyordu ama erken geldi. Varsın olsun sağlıklıydıysa önemli olan oydu. Öylesine gürbüz bir bebektik güvezde kalmasına bile gerek görmemişti hekimler. Yalnız kafamı kurcalayan bir şey vardı. Kızımın iki ağabeyi vardı ve bebeklikleri boyunca ciyak ağlıyorlardı. Âmâ Ceren ağlamıyordu hiç, çok mu usluydu acaba, yoksa kızlar doğuştan mı susmaya, sessiz kalmaya programlanmışlardı? Doktora gittik, yine de ters giden bir şey var mı diye. “Hayır" dedi doktor gereksiz bir evhammış bizimkisi.
Her bebek gibi sarılık oldu Ceren. Birkaç gün, bilemedin bir haftada geçmesi beklenen sarılık on gündür geçmek bilmiyordu.
Yine doktora götürdük. Kan tahlilleri yapıldı. Minicik parmakları delik deşik olmuştu bağırdıkça kulaklarımı tıkıyordum. Onu sağlıklı çocuklarda olduğu gibi soğuk metal zeminlere yatırıp kaldırdıkları için hastalanmış ve hastanede alıkonmuştu. Tombul yanaklı minik kızım iğne ipliğe dönmüştü ama hala tetkikler devam ediyordu. “Ne oluyor, bir sorun mu var, ne arıyorsunuz?" dedikçe “uzun süren sarılığın nedenini araştırıyoruz ”diyorlardı. İçime bir kurt, yüreğime nedeninin anlayamadığım bir sızı düşmüştü ama dillendiremiyordum. Bir şeylerin aksadığı fikrine kapıldığım için o zamanın bilgi bankası sayılan ansiklopedileri karıştırıyor, sarılık hangi nedenlerle uzun sürer öğrenmeye çalışıyordum.....
Dünyaya can getirdim. Gururla dikildi başım.
Mutluluk biriktirdim, sevinçle aktı yaşım.
Kız olmuş, oğlan olmuş farkı yok benim için,
Biraz uyku azaldı, dörde bölündü aşım.
Şükürler Yaradan’a, göz aydınlarım bana.
Sevgisi pınar olmuş, içerim kana kana.
Günler geçip gittikçe, bebeğim el vermiyor.
Sabrım azalıp bittikçe, yavrum ele gelmiyor.
Doktor yalan söylemiş, hemşire hile yapmış.
Sağlıklı bebeğimi hasta bakıcı çalmış.
Yalanlarla avundum önce.
Gizli gizli ağladım eşim işe gidince.
Baktım kuzum benziyor, hem bana hem babaya,
Kanguruda geziyor torbasında yavruyla.
Ben anne değil miyim, bebek rahmet değil mi?
Bizi seçmiş se Rabbim büyük nimet değil mi?
Nimete şükür etmek kula zahmet olur mu?
Emanete kol geren hiç sıkıntı bulur mu?
Diyerek yavrumuzu yüreğime kondurdum.
O gün bugün diyerek örnek bir anne oldum.
Sakın kibir sanmayın sadece emek sevgi,
Sabırla üzüm oldu, koruğun değişti rengi.
Rabbim sana hamdolsun bana bir görev verdin.
Bu yavruyla semadan bana selam gönderdin.
Başım gözüm üstüne, aldım selamını ben.
Aileyken selam Rabbim kabul et sen de benden.
Ceren iyileşti, hastaneden çıktık ama biz hala hastaneye gidiyorduk. Her doktor ellerini açıyor, parmaklarını inceliyor, kulak memelerini kontrol ediyordu.
Onlar birer dedektif edasıyla, bir hilkat garibesini incelermişçesine bizi yok sayarak bebeğimi kontrol ederken, ben bütün dikkatimi onların jest ve mimiklerine yoğunlaştırarak bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum. Ağız birliği yapmışçasına susuyorlardı. Bu arada her üşütmede (muayene sırasında)zatürre oluyor, en az on penisilin enjeksiyonu yapılıyordu ki her enjeksiyon sanki benim yüreğime batıyordu. Eşim artık beni bebeğimin yanına almaz olmuştu ki ağlamaktan helak oluyordum.
Bu süreç yaklaşık iki ay sürmüştü. En sonunda elimize bir kâğıt verdiler ve bizi Ankara Üniversitesi genetik bölümüne sevk ettiler. Ben bunca yıldan sonra bile o taş binayı gördükçe aynı acıyı yaşıyorum.
Yine kan alındı, yine beklemedeyiz, yine içimizde bilinmezliğin dehşeti içindeyiz. Adımızı anons ettiler. Bir odaya girdik. Sanki başımıza geleceklere karşı birbirimizden destek beklercesine bir müddet eşimle bakıştık. Eşim elimi koparırcasına sıktı, ”dik dur, ne olursa olsun biz birlikte her şeyin üstesinden geliriz ve bu minik kız bizim, ondan asla vazgeçemeyiz ”der gibiydi. Işık Böke soy” bu isim de beynime kazılan isimlerden biri. Işık Hanım yüzümüze uzun uzun baktıktan sonra, tecrübeli de olsa işinin zorluğu altında ezilir gibiydi. Kim bilir şimdiye kadar kaç gözü yaşlı, şaşkın, şok geçiren “hayır, bu olamaz ”diye feryat eden ebeveynlerle karşılaşmıştı.
“Yaptığımız tetkikler sonucu, kızınız trizomi-21 denilen genetik bir özür grubuna giriyor, gelişimi biraz geriden gelecek”dedi.”Bu sözleri her halde bize söylemiyor” dedim ve etrafıma bakındım, ama başka kimsecikler yoktu odada bizden başka emen uzandım, elindeki kâğıdı kaptım, duvarlar üstüme yıkılmadan önce hem eşimi, hem de kızımı oradan bir an önce çıkarmam gerektiğini düşündüm. Eşim hiç direnmedi. Birlikte merdivenleri koşarcasına indik. Hiç konuşmuyorduk. Sanki gideceğimiz yeri konuşmadan da biliyorduk. Taksiye bindik “Sami Ulus Çocuk Hastanesi” dedim. Âmâ sesin sahibini tanıyamadım. Ne olmuştu sesime, boğazımı kim sıkıyordu öyle? Gömleğimin bir düğmesini daha çözdüm, kabanımı çıkardım, anda kendimi dev aynasında görmeye başladım.
“Ben bu sonucu değiştiririm ”diye düşündüğümü dün gibi hatırlıyorum. Biz hala konuşmuyorduk. Hasta bebekler anne ve babalarının kucaklarında sıra bekliyorlardı AMA BENİM BÖYLE BİR LÜKSÜM YOKTU. Sedef Hanım, benim başıma bu belayı saran malum kâğıdı elime tutuşturan doktordu. Bunu değiştirmeliydi. Odasına daldım. Eşim bebeğimle birlikte arkamdaydı. Elimdeki kâğıdı gözüne sokarcasına uzattım, hiç konuşmadan göz göze geldik anda gözlerimden sessiz, gök gürültüsüz yağmurlar yağmaya başlamıştı. Sakin bir tavırla bize yer gösterdi. Odayı boşalttı.
“Bakın dünyanın sonu değil, kızınız sadece biraz geç öğrenecek………….. Arkasından neler söylediğini duymuyordum bile. Ne kadar kaldık, neler konuştuk hatırlamıyorum bile! Dışarı çıktığımda avazım çıktığı kadar bağırmak istedim ancak hala içimdeki “yanlışlık var” umuduna yapışıyordum. Hemen tekrar içeri girdim ”neden bu bizim başımıza geldi, bunu bilmem lazım, hamileliğim öncesinde sigara içiyordum, neden bu olabilir mi?
Sorumu sakin, huzur dolu gözleriyle yanıtladı. Hayır, tek başına bir nedeni yok” dedi. Dışarı çıktım bilinçsizce, sonra yeniden içeri daldım ve “ilk eşimi çok da önemli olmayan nedenlerle boşadım, bu yüzden olabilir mi? diye sordum. Gülümsedi ve “hayır, bu bir suç değil ki, anlaşamadınız ve ayrıldınız, bununla da bir ilgisi yok ”dedi. Ama bir nedeni olmalıydı. Dış kapıdan bir kez daha döndüm ”eşimin ailesi benim ilk evliliğimden iki çocuğum olduğu için evliliğimizi onaylamadılar, bedduaları tutmuş olabilir mi? Dedim çaresizce. Verdiği cevabı şimdi bile hatırlamıyorum.
Ankara soğuk, Ankara ıssız, Ankara taş blok. Eş yoook,dost yok, kucaklarında bir yaratık ve iki çaresiz insan…………………………………………….
Sen özelimsin benim,yüreğimin ev sahibi.
Varlığın müjde bana,hayatım odaklı sana.
Geleceğim,geçmişim,kırallığımın naibi.
Yüce Kudret nezdinden emanetsin sen bana.
Gelişine davetiye çıkarttım ,biraz farklı olsanda,
Ellerin avucumda hareketsiz kalsada.
Bakışların sorgulu,ürkek,korkak,kaygılı,
Korkma Hira Dağı misali, sinem sana damgalı.
Vadim var benim,söz verdim yaradana.
Zor olan rahmetini istersen ver sen bana.
Kabul edilen duam,bağışlanan günahım.
Sen geldin ya bana ,artık duyulmaz ahım.
Hoş geldinim,sefalar getirenim.
Gamı,ahı,tasayı bitirenim.
Başımadaki tacımsın, .
Özelim,güzelim,derdime ilacımsın.
Annen olarak ben,şereflendim senlen.
İki dünyam,sen geldin ya ne gam?
Kara sevdam,gönül yaram.
Bütünleştin sen benlen.
Arkası gelecek…
YORUMLAR
insan olduğumuzun
yürek..
beyin..
becerilerimizin farkına varmak,
her şey yolunda ise size sandığınız kadar gerek yoktur sanırım.
o kendi ayaklarının üzerinde durabiliyorsa
siz sandığınızdan daha büyük insansınız..
daha gereklisiniz sanırım..
o belki nimetlerin en büyüğü.
sevdaların en yücesi
yaşama gerekliliğinizdi.
şimsi sevinçlerinizin menbaı sanırım
başarınızı.. bakışınızı.. sevdanızı kutlarım
Allaha emanet gardaşım
Nermin Akkan
İbrahim Çelikli.
gelir gider..
bazıları getirir
yetirir
bazıları Nermindir.
bazıları değildir
şükür.
Selamlar,
Ah ne güzeldir çocukla. Bir tebessümüne ölür insan değil mi?
Ne güzel sevginiz var. Farklı diye onun gibi hastalığa sahip olanları çocuktan saymayıp, baş belası olarak adlandıranlar var...
Allah size sabırlar versin ki daha da sevgi dolu ve anlayış dolu olun. ( Bu iyi bir temenni, yanlış anlaşılsın istemem.) Cerenimiz de kaç yaşında şimdi merak ettim doğrusu.
Devamını bekliyor olacağım..
Sevgiler..
Nermin Akkan
Bu yazı aynı başlıkla yazılmaya devam edilecek bölüm,bölüm.Biliyorumki toplumun yaklaşık yüzde onunu oluşturan bu çocukların annelerinin duygu ve düşünceleriin ve dile gelmeyen kederlerinin bir yansıması.teşekkür ederim duygularıma verdiğiniz destekten dolayı.Umarım sonraki bölümleri de yorumlarsınız.
Çocuklarımız, bizim yaşam sevincimiz, direncimiz herşeyimiz. İnsan böyle olmamalıydı bu benim başıma gelmemeliydi diyebilir ilk anda. Sonra onun bizden bir parça olduğunu, canımız olduğunu anlarız. Başka annelerin de daha değşik sorunları olabilir çocuklarından yana.
Sizi kutluyorum,sevgiyle bütün sorunları aştığınızdan eminim..
sevgilerimle..