- 677 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEMERKAND'DA BÂBÛR
Atım dörtnala gidiyordu. Hiçbir şekilde durmuyor, mola vermiyorduk. Hatta atımı dinlendirmek için bile durmuyordum. Acelem vardı. Taşıdığım haber her şeyden önemli idi. Bu haberin bir an önce Semerkand’a, Bâbûr Şah’a yetiştirilmesi gerekiyordu.
Semerkand’a yaklaştığımda, kentin koruması ile görevli bir kısım asker beni durdurmak için yanıma yaklaşmak istedi. Ancak yanıma yaklaştıklarında kim olduğumu görüp, geri çekildiler ve sur kapısında görevli askerlere, kapıyı açmalarını emrettiler. Ben de, son hızla kente girdim.
Saraya geldiğimde yorgunluktan bîtap durumdaydım. Atım benim kadar dayanıklı çıkmamıştı, daha sonra bana atımın çatlayıp öldüğünü bildirdiler. Umursamadım. Çünkü taşıdığım haberin önemi, atımdan da, kendi hayatımdan da daha önemli idi. Kısa bir bekleyişten sonra Bâbûr Şah’ın beni beklediğini söylediler. İçeri girdim.
Yere diz vurup, padişâhı selamladıktan sonra getirdiğim haberi Bâbûr Şah’a bildirdim. Kuzeyde bir süreden beri çapul ve yağma ile meşgul olan Şibânî soyundan Şaybak Han, Semerkand’a doğru yürüyüşe geçmişti. Tahtı istiyordu. Şibânîler, Cengiz Han soyundan oldukları için taht üzerinde hakları vardı ve bu haklarını Timuroğulları’ndan geri almak istiyorlardı.
Kötü haber, tez yayılırmış. Şaybak’ın Semerkand’a yürüdüğü haberi, bütün yöre halkını korkutmuştu ve bunun sonucunda sur dışındaki köylerde yaşayan halk, yığınlar hâlinde sur kapılarına yığılmıştı. Bâbûr ne yapacağını düşünüyordu.
Savaştan başka çare yoktu. Ya tahtını ve dedesi Timur’un kentini terk edecek ya da duracak ve savaşacaktı. Şah, ikinci şıkkı tercih etti. Savaşacaktı. Gücü vardı ya da o öyle sanıyordu.
* * *
Şaybak Han, yaklaşık bir haftadır kentin yakınlarındaki karargâhında bekliyordu. Semerkand’ı kuşatmış ve kentin dünya ile bağlantısını kesmişti. Şimdi bu Cengiz oğlu ile Timur oğlu, bu dünyanın gördüğü iki büyük savaşçının torunu kapışacaktı. Kim galip gelecek, onu ise kader belirleyecekti. Şaybak Han böyle düşünüyordu. Kendisi dindar bir Müslümandı ve kadere inanırdı. Bâbur ise Müslüman olmakla beraber daha akılcı idi ve gidişatın farkında idi.
Kuşatma başladığından beri Şaybak Han, işi bir an önce bitirmek için birkaç denemeye girişti. Bunlardan birinde kentin “Ahenin kapısı” adındaki kapısına saldırdı. Semerkand halkı ise buna karşılık vermek istedi. Bu arada birkaç süvari birliği de halkla beraber saldırıyı önlemek için harekete geçtiler. Komutanlıklarını Bâbûr’un kökeltaşlarının (süt kardeşi) yaptığı birlikler Şaybak’ı durdurmayı başardı.
Tüm bunlar olurken, sarayından dışarıyı izleyen Bâbûr, Türk’ün Türk’ü kırışını izliyor. Türk’ün Türk’e yaptıklarını düşünüyordu. Kendisi de baba tarafından olmasa da, anne tarafından Cengiz Han soyundan gelmeydi ve bugün aynı milletten olan, hatta akrabası olan bir başka Cengiz oğlu ile savaşıyordu. Bu arada Bâbûr, büyük dedesi Emir Timur ile dedesi Uluğ Beğ’i düşündü. Biri cihân fatihi idi. İstanbul’a kadar dayanmış, bayrağını dalgalandırmıştı. Aradaki büyük su olmasa, Peygamber’in müjdelediği büyük fatih o olacaktı. Ankara’da Osmanlı’yı ezip geçmiş, Şam’da Hazreti Ali’nin intikâmını almak için Şam’ı yakmış, mezardaki Yezid’in kemiklerini kırmıştı. Diğeri Uluğ Bey’de kendini bilime vermiş. Dünyanın yuvarlak olduğunu bulmuş, kızların okumasını sağlamıştı. Softaların düşmanlığını çekmişti ve en sonunda softaların yüzünden oğlunun elinden öldürülmüştü ve şimdi kendisi, ölümle yaşam arasında gidip gelmekte idi. Bir yandan savaşmak istiyor, atalarının şereflerinin ayaklar altına alınmasını önlemek istiyor, bir yandan da kardeş kanı dökülecek diye korkuyor. Kendi yanındaki şehirli ve köylü Türk, karşısındaki göçebe Türk.
Şaybak Han’ın saldırısı başarısız olmuştu. Bundan sonra daha dikkatli olacak ve oldukça uzun zaman bekleyecekti. Şaybak Han için beklemenin bir sıkıntısı yoktu. Sıkıntı çekecek olanlar Semerkandlılardı, kendisi değil. Bir gece çadırından dışarı çıktı. Yıldızlı bir gece idi. Gözlerini Semerkand’a dikti. Bu kenti mutlaka alacaktı. “Taht bizim hakkımız”, diyordu, “siz onu bizden çaldınız”. Ayrıca Şaybak Han’ın gözünde Bâbûr, kâfirin tekiydi. İçki içiyor, şiir yazıyor, şarkı dinliyor, raks izliyor ve Şiîlere dokunmuyordu. Üstelik dedesi gibi din adamlarını, devlet yönetiminden soyutlamıştı. Tüm bunlar Şaybak Han’a göre Bâbûr Şah’a savaş açmak için yeterliydi. Hatta ona göre, yaptığı bir tür cihattı. Gerçi kafasının içindeki asıl sebep, Semerkand’ın zenginlikleri idi ama olsun, o da savaş ganimeti olacaktı, hem din, buna izin veriyordu.
Yaklaşık üç dört ay sonra Şaybak Han’ın adamlarının savaş çığlıkları, sessiz geceyi böldü ve gece yarısına doğru Firûze kapısından saldırı başladı. Şah’ın etrafa, yardım istemek için elçi gönderdiği hiçbir yerden yardım gelmedi. Herkes korkuyordu. Bu Cengiz oğlunun kendilerine de saldırmasından korkuyordu. Yüce Han öleli, iki yüz elli yıldan fazla olmuştu ama hayaleti Asya’da at koşturmaya devam ediyordu.
Son saldırıdan da Şaybak Han istediği başarıyı elde edemedi ve kuşatma bir süre daha uzadı. Tabii bu durum, halkın ve askerlerin sıkıntıya düşmesine yol açtı. Bu arada Şah’ın çok sayıda adamı, surlardan atlayıp kaçtılar ya da taraf değiştirdiler.
Şaybak Han, zekî adamdı. Bâbûr’un ne durumda olduğunu fark ediyordu. Tam da bu esnâda ortaya bir barış önerisi attı. Herkesi çok şaşırtan bir öneri idi. Çünkü Han, herkesin gözünde galip idi ve barış yapması için bir neden yoktu. Bâbûr ise bu teklifi mecburen kabul etti. Zaten başka bir şansı da yoktu. Çok sayıda adamı, kendisini terk etmiş, güvendiği şehirlerden destek gelmemiş ve askerleri de açlıktan kırılmak üzereydi. Dolayısıyla savaşmak boşuna olacaktı.
Bâbûr Şah, kenti Şaybak Han’a teslim etti. Bu arada kendi öz ablası olan Hanzâde Begim’i de Şaybak Han, kendisine ayırdı. Ben de, karanlık bir gece vakti Bâbûr Şah’ı, Şaybak’ın elinden kaçması için kentten kaçırmaya yardım ettim. Kentten çıktıktan sonra Karbuğ dağına tırmandık ve ben oradan ileriye gitmedim. Şahımın, Semerkand’daki gözü kulağı olarak kente döndüm. Şahım ise yanındakilerle beraber sabaha doğru Fergana’ya at sürdü…
Kutlu Altay KOCAOVA
05.09.2008
www.kutlualtay.net/semerkanddababur.htm
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.