- 1442 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
"BİZ" olabilmek
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Öyle zamanlar olur ki bazen durup hayret ederiz. Neden? deriz kendi kendimize. Neden? Neden? Halbuki onca güzellikler var ki yaşanacak.. Bir bakarsınız bir tarafta insanlar susuzluktan ölüyor. Bir tarafta ise sular, sel olup akıp gidiyor.
Zaman da.. Hem de bir mermer çeşmeden akan su misali.
10 yıldır ülkemizde yaşayan bir işadamı olarak harcanan onca zamana öyle hayret ediyorum ki..
7 yıl önce OSB’ye ilk fabrikamızı kurduğumuzda yolu bile yoktu, OSB’deki ilk fabrikaydık. Ve açılışa başbakanımız geldiğinde uçsuz bucaksızdı hayallerimiz. Nice fabrikalar gelecekti yanımıza. Uzayıp gidecekti servis otobüslerinin kuyrukları… Hem kendimize hem insanımıza nice değerler katacaktık. Sonuçta hep birlikte ülkemize değer katacaktık. Nice acılar vardı kursağımızda birikmiş.. büyük depremlerden arta kalan. İhtiyacımız vardı. Sarmalıydık yaralarımızı. Acılarımızın üzerine bir set çekip güçlenerek çıkan bir SANAYİ DEVİ olmalıydık.
Depremle birlikte varını yoğunu koyan ilk fabrika idik. Hiç olmazsa umut olduk insanlara. “Biz varız” dedik. “Biz”.
Bu kelime öyle sihirli ki.. “Biz” olabilmek . Bizi bize bırakabilmek. Bizi bizden başkasının mutlu edemeyeceğini bilebilmek. En ihtiyacımız olduğu anlarda bize sığınabilmek.
Krizle birlikte nice fabrikalar gördüm bir bir kapanan. Ücretsiz izinlerle çıkış yolu arayan. İşçilerini çıkarmak zorunda kalan.. Ve niteliksiz işgücünden şikayet eden…
Oysa ki bu dönemde en yüksek üretimi ve satışı yapan, hiç kimseyi çıkarmayan, korkmayan, işçi alan, işçisine almadığını bile dağıtan, bölge insanından ürün alımı yapan, zamanında ödeyen birkaç fabrika vardı.. Eskilerden… En yüksek gönül hediyelerini hak eden…
İncecik bir çizginin yanında dizilmişti acılar... Bir tarafta su, diğer tarafta kuraklık. Sadece bir seçimdi bu.. Tıpkı yüzünün aydınlanmasını isteyenlerin güneşe döndükleri gibi…
Evet öyle olmalıydı. Aydınlığa çevirmeliydik yüzümüzü, umuda, yapabileceklerimize ve “BİZ”e.
Geçtiğimiz haftalarda bir Rektör gördüm. Bir Başkan.. Milletvekili.. Ve bir iki işadamı… Ankara’daydık. ODTÜ Teknokent’te. “EVET!” dedim gözlerimde parlayan şimşeklerle. TEKNOKENT!
Bu istihdamdı.. Bu bölgemize ve insanımıza değer katmaktı. Geç te olsa “BİZ” varız diyebilmekti.
Oysa ki ne zaman ve nasıl?
Her zaman söylerim. Yunus da söyledi asırlar önce. İnsan önce kendini bilmeliydi. Rüzgar nerden esiyordu? Ve nereye kurmalıydık yelkenimizi?
Geçtiğimiz haftalarda komşu bir köyün şenliklerine katıldım. Nice pırıl pırıl gençler. İçimden geçen tek şey zenginliklerinin farkında olmadıklarıydı.
...
Neden? dedim. Dev bir Sanayi Bölgemiz yok. Ve bu bölgede tüm sanayi kuruluşları birbirlerinden istifade etmiyor?
Neden ülkemizde nice emval çürümeye terk edilirken ve israf edilirken ithal ediyoruz hala? Neden bu israf ve neden bu yokluk?
Çünkü çoğu çalışmıyordu fabrikaların. Dolayısıyle bu gençler de.
Ve çünkü geçtiğimiz yıl kapanan ve çoğu bölümü kesilerek hurdaya giden 200’ün üzerinde istihdam yapan dev bir sanayi tesisinin kaderini paylaşıyordu çoğu fabrika. Bu gençler de…
İşte varlık içinde yokluk buydu.
İşsizliğin ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Çaresizliğin.. Yokluğun.. Umutsuzluğun.. ve kimsesizliğin.. Elinden hiçbir şeyin gelmediği anların… Öyle olur hep. Yanı başında duran çareyi göremezsin. Umut hemen onun önünde durur kocaman. Gözlerimizi kapatıp kalbimizle vicdanımızla bakmamız gerekir bazen... Görebilmek için. Kapanmamak ve kapatmamak için.
“BİZ” olabilmek için.
O yüzden şimdi ben hem fabrikamızda hem her yerde sahip olduklarının değerini anlayan ve sahip çıkan insanlar arıyorum.
Mutluluğu dışarıda değil içinde arayanları.
Hep de ordadır zaten.
“BİZ”dedir. “BİZ” im içimizde…
Hakan Zengin
YORUMLAR
Bu yazıyı okumak yaramın üstüne tuz basmak gibi oldu bu gün.
daha dün sayfanızda okumuş olduğum konun bir diğer pencerisinden bakarak kendi kendime konuşmuştum bende.
24,23,ve 17 yaşında üç erkek evladı olan bir kadınım ve nereden baksanız iki aydır işsiz çocuklarım oysa ki bu gençlerin önünde koca bir gelecek var evlenecek yuva sahibi olacak çoluk çocuk büyütecekler ama ne yazık ki kendi karınlarını doyurmaktan acizler şu anda .bu durum hem beni hemde kendilerini son derece üzmekte.
Dün çevreme şöyle bir baktımda ne çok boş yere harcamalar yapılıyor,ne çok genç zamanını boş yere öldürüyordu ,
oysa bunca para ile bir yatırım yapılabilir ve benim çocuklarım gibi binlerce gence iş imkanı sağlanabilirdi.adamlar .A.B.D den geliyor ülkemize el atıyor fabrikalar kuruyor buna müsade ediyoruz de kendi memleketimizde ki yatırımcılarımıza neden fırsatlar tanımıyoruz neden gerekli destek sağlanmıyor neden önleri açılmıyor ki. biz kavramını tam anlamı ile kavrayıp da neden bir bütün olamıyoruz., neden bunca genç işsiz güçsüz vakitlerini boş yere öldürüyorlar . bir işçinin sekiz saate ( bir tekstil şehrinde olduğum için böyle bir örnek veriyorum ) 2ooo terlik diktigini düşünürsek bu ayda 56000 çift terlik eder ve bu terliğin o işçiye bıraktığı kazan ortalama 2500 tl dir bu para ile gençler evlenir de çoluk çocuk sahibi de olurlar oysa iş imkanları kısıtlı olduğu için tamda paranın kazanılacağı yaşta olan binlerce genç sokaklarda başı boş dolaşıyor. her zaman söylediğim söz şudur ;Rabbim bazı kullarını diğer kullarından üstün yaratır ve o kulu sayesinde farklı kullarının nasibini gönderir.
Rabbimin akıl fikir yönünden üstün yarattığı kullar iş yeri açmalı ki diğere kullarda bundan istifade edebilsin. Gönlüm ister ki bu nimetten faydalanan insanlarda iş yerinin işinin hakkını verebilsin akşam olduğu zaman evine alnının teri ile kazandığı helal lokmasını götürebilsin.sonuçta Rabbim kulu kula muhtaç yaratmıştır. bizler bir zincirin halkası gibiyiz birimiz olmadı mı diğerimizin anlamı yok.işveren işçiye ,işçi de iş verene muhtaçtır aslı olan iş imkanı sağlayan insanların önünü açarak Bu ülkenin gençlerine iş imkanı sunmaktır.
Fabrika bacalarından kara duman çıkmayan çorak tarlasından buğday başak kalkmayan bir toplum daima başka toplumlara el açmak zorundadır.
yazınız beni nerden nerelere götürdü değerli kalem belkide içimi dökmek istedim yazınızı okuyunca. en kalbi teşekkürlerim ile kutluyorum efendim saygılar.
cevresam_71 tarafından 7/31/2012 5:55:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Hakan ZENGİN
Elbette ki çoğumuz çareleri görmezden geliyoruz.
Dediğim gibi çare hep yanıbaşımızdadır.
Çok duygulanarak yazdığım bu yazıma gösterdiğiniz duyarlı yaklaşım için sizi ayrıca kutlarım.
Saygılarımla.
"BİZ" bu kelime içeriğini ve anlamını kaybedeli okadar çok zaman oldu ki... Çünkü "biz" görünen heryere çomaklar sokuldu. etrafa binlerce "ben" saçıldı ki o "ben" ler tek başlarına hayat mücadelesi vermek zorunda bırakıldılar/bırakıldık.. Kişisel anlamda ne kadar uğraşırsak uğraşalım bir benin gücü başka bir beni kurtarmaya yetmiyor ..
Biz olabilmek hayali ne sıcak ne güzel bir duygu ama biz, "biz" olmayı sanırım Kurtuluş Savaşında ölüme tek vücut cesaretle koşa koşa giden atalarımızın kefensiz bedenlerinde bıraktık..
söylenecek çok şey var ama ben sadece samimi, içten ve umut dolu bulduğum yazınızı tebrik etmekle yetiniyorum..
Saygı ve selamlarımla....
Hakan ZENGİN
Yorumunuza söylenecek bir kelime bulamıyorum.. Harika bir yorum yapmışsınız. Duyarlılığınız için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla..
Tülin Ülker
Bazen kızıyoruz bazense kahrediyoruz hatta çaresiz hissediyoruz ama yine de vazgeçmemek lazım galiba..
Umudunuz umudumuz olsun .. Hoş kalın....
Hakan ZENGİN
Hakan ZENGİN
Sn. Yazarım çok güzel bir tespit, çok güzel bir yazı ve çok güzel bir seçkiyle karşımıza gelmişsiniz. Tebrik ederim.
Benim şu an bulunduğum yer, dünyada kuzeydoğu rüzgârlarının en çok estiği ikinci bölge.
Kış geldiği zaman, neredeyse rüzgâra adresinizi tarif edip durun, o sizi evinize doğru götürsün.
Yüzyıllar önce bu yarımada da 1300 tane yeldeğirmeni yapılıp, ülkemizin ilk sanayisi bunlardan üretilmiş. Aradan geçen yıllar yeldeğirmenlerinin eskiyip, yıkılmasına. İnsanların mal mülk peşine düşmesine, arsaların değerlenip üstlerine yavaş yavaş binalar dikilmesine sebep olmuş. Yeldeğirmenleri de masallarda kalmıştır.
Oysa ki, dünyanın madem ki böyle bir rüzgârına sahip ikinci bölgesiydik. Neden üstüne binalar dikilmesine izin verildi.
Bugün bütün dünyanın gezip görmek istediği turistik bölge olurduk.
Başka ülkeler turizmlerini tanıtırken, asıl biz böyle güzel bir yarımadamızdan yoksun kaldık.
Saygıyla.