- 942 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
A L İ M- İ G Ü N D E R H O C A
T A Ş E L İ ’N İ N K A N D İ L L E R İ
A L İ M - İ G Ü N D E R H O C A
A L İ M - İ G Ü N D E R H O C A
Alim-i Günder Hoca, Karaman-Sarıveliler/ Günder Köyünde yaşamış. Do ğum tarihi kesin olarak bilinmemekte. Ancak, Horasan’dan Anadolu’ya hicret e den Ahmet Yesevi Hazretlerinin ayak izini ve fikriyatını takip eden bir Allah dos tu Evliyatullah bir zat-ı muhterem olduğu muhakkak.
Günder; orta Toroslar Taşeli’nde Ermenek (Gökdere’nin) Çayının kolu Faris ke Çayının oluşturduğu 1100 rakımlı vadinin güney yamacına konuşlanan ve yaz, kış gün boyu güneş alan doğal güzellikte bir yerleşim yeridir. Güney ve batı yön leri ormanla kaplı olup kuzeyi ve doğusu Fariske Çayı ile çevrilidir.
Karaman-i Türkmenlerin lideri Nure Sofi, Taşeli Ermenek bölgesinde hakimi yet / hükümranlık sağladıktan sonra 1256 yılında Ermenek’te Karamanoğulları Beyliğin/ Devleti kurar. Bölge, can ve mal güvenliği açısından emin bir yer haline gelince Oğuz’un boylarından Türkmen obaları yoğun şekilde akın akın gelip yerle şerek yurt edinir buraları. Türkmenler öncelikle tarihi yerleşim yerlerine iskan olur. Buralarda yerleşecek, oba kuracak yer kalmayınca ulu ağaçların gölgesine, şırıl şırıl akan çeşme başlarına ve hayvanları için önemli olan büyük kayaların dibine çadır kurup dumanın tüttürür.
Barçın yaylasından kaynayıp Başdere ve Fariske’yi geçerek Lemos’un batısın dan Daran’a doğru akan Fariske Çayının, Göktepe’nin dik yamaçlarında oluşturdu ğu vadide bolca güneş alan bir yer Günder. Türkmenlerin hayvanları için bol yiye ceğe, tarıma elverişli arazilere ve kaynak sularına sahip bir mekan Günder. Bu yer; ormana ve suya çok yakın olup sert rüzğarlardan korunan kuytu bir sığınak. Güneş ışınlarından çok istifade edip güneşi toplaması nedeniyle “Deren” anlamına gele cek şekilde “Gün-Der” adı verilir. Öz Türkçe bir isimdir.
Günder, bu özel konumlarından dolayı kışın Gazipaşa’da (Selendi) eğleşen ve yazın yaylaya çıkarak konar, göçer olarak yaşamını sürdüren Mukaddemlu Ce maatının yaylası olur. Özünde Günder- Fariske Çayı boyunca konar göçer vaziyet te eğleşen Mukaddemlu cemaatı ve yörede etkin olan Yiva, HacıAlaeddin Cemaatı Türkmenleri tarafından iskan edilerek kurulan şirin, güzel bir yerleşim yeridir.
Günder, XIV. yüzyılın başından itibaren iskan edilen bir Türkmen yerleşkesi dir. Osmanlı İmparatorluğunun bölgede hakimiyet sağlaması sonrasında 1500 yılın da yapılan yerleşik hane ve ekonomik değerler sayımı sonucunda belgelenen Tah rir Defteri kayıtlarına göre Günder: 1500 y.da: 21-hane, 1518 y.da: 30-hane, 1522 y.da: 36-hane, 1555 y.da; 30-hane ve 1584 y.da: 50-haneli bir köy konumundadır. Günder’in 1500 lü yıllarda Fariske’ye nazaran daha çok tercih edilmesindeki en büyül etken, Fariske’nin bulunduğu arazilerin büyük bölümünün medreselerin vak fiyesi olmasındandır. Hanelerde sadece evli er kişiler sayılmıştır. Yine 1830 yılı sayımında ise, Günder’in 33 haneli bir köy olduğu görülmektedir.
Günder, coğrafik konumunca yerleşim yeri olarak hep tercih edilmiş. Tahrir Defteri kayıtlarına göre Günder’de; 1449 yılında “Şeyh Paşa veledi Şeyh Şuca mes cidinden ve Şeyh Paşa Zaviyesi’nin varlığı bilinmektedir. Alim-i Günder Hoca’nın da, Karamanoğulları Beyliği Beylerinden Burhaneddin Emir Musa Paşa Bey’in, Lamos köyünde adına yaptırdığı Caminin dergahında dersini aldığı ve sonrasında Ermenek Tol Medresede eğitime devam ettiği hatta, Tol Medresede İslami bilimler ve ilmihal konularına vakıf olması nedeniyle “Alim, Ulema” mertebesiyle taltif e dilmiş olabileceği muhtemeldir. Zira bu medresede yetişen din alimlerinin Osman lıya hizmet ettiği bilinmektedir. Yörede yaşayan Türkmen cemaatleri oba sakinle rince alim kişiliğin hüsnü kabul görmesi üzerine yaşadığı obanın adı ile birlikte anılmasından ötürü; “Alim-i Günder Hoca” ismi esas adının önüne geçmiştir. Bu nedenle Hocanın esas adı bilinmemektedir.
Yaradan’ın kerametle donatıp Peygamber Efendimize varis eylediği erenler, evliyalar ve veli kişiler, keramet sahibi olduklarını kendileri dahi bilmez. Bu zat-ı muhteremler nefislerini; az yiyerek, az uyuyarak ve konuşmayıp az konuşarak ter biye, disipline eder. Bunlarda nefis emaresi olmaz. Nefsi öldürüp yok etmişler. Yaşamlarını bu eksen üzerinde takvayla sürdürüp Allah’a dost olmanın gayreti için de bir hırka bir lokma için çabalar. Gözleri dünya malı görmez.
Alim-i Günder Hoca, darda kalan insanlara istenildikçe, gönülden yakarıl dıkça Hakk’kın izniyle hep yardımcı olur. Zaten Allah (cc) dostu bu kişiler; zaman ve mekan sorunu olmadığı için aslen, Rab’bine sığınan mütedeyyin, ihlas
lı ve takva içinde yaşayan insanlara yardımcı olmak, on’ların sıkıntılı durumdan kurtarmak için kerametli zat-ı Muhteremlerdir.
Alim-i Günder Hoca için dillendirilen bazı menkıbeler şöyledir.
“Vakti devrinde Günder’de yaşayan yaşlı ninenin, beyi öldüğü ve oğluda as kerde kaldığı için öksüz iki torunuyla birlikte yaşar ve yardım sever kişilerin, kom şularının verdiği yardımlarla geçimlerini sağlar. Nine, geç güzün yardım edilen mısır ve çavdarı, eşeğine yükleyip öğütmek için Günder’in alt tarafında bulunan su değirmenine öğütmeye gider. Değirmene sağ salimen varır ve değirmenciye mısırı, çavdarı öğüttürerek un haline getirtir ve çuvallara doldurup ikindi namazı vakti kö yünün yolunu tutar.
Nine, köyüne ulaşmak için değirmene takriben bir Km. mesafede bulunan çayın geçit yerinden geçmek zorundadır. Ninenin köyünden tarafa geçecek en kes tirme yol bu geçit. Fakat, geçitte köprü yoktur. En yakın köprülü geçit beş km. uzaklıkta. O kadar uzak köprüye gitmek için ne zamanı ne de takati var ninenin. Her zaman yaptığı şekilde bu geçitten rahatça geçebileceği inancındadır. Eşeğinin yularından tutup kendisi önde eşek arkada çayın suyuna yavaş adımla girer. Beş, altı adım attık tan sonra eşek tökezler ve arkasında yüküyle suyun içine yatar. Nine yulardan çeker, kuyruğundan çeker, eşşek bir türlü kalkamaz. Suyun içinde öylece kalır. Şanssızlık bu ya çuvaldaki un ıslanır. Nine’de suyun içinde de debelen mekten, çabalayıp boğuşmaktan iyice ıslanır. Hem çaresizliğine hem de çuvalda ıs lanan ununa üzülür, avazı çıktığı kadar;
“-Yetiş Erenler, Evliyalar Hu, Günder Hocam Hu…” diye ünler.
Bir müddet sonra, göz açıp kapayıncaya kadar geçen zaman esnasında çayın karşı yakasında beyaz sakallı, cübbeli ve derviş külahlı bir adamın eşeğini çeke çe ke değirmene doğru geldiğin görür. Nineyi suyun içinde görünce hemen yardıma koşar ve eşeği kaldırıp suyun karşısına geçirir. Eşeğin semerinden sular akmakta ve her şey sırılsıklam ıslanmış vaziyettedir. Nine, çuvalın içinde bulunan una bakar ve hepsinin ıslandığını, topak topak hamur olduğun görünce çok üzülür, göz pına rından siyim, siyim yaş akar ve derinden;
“-Of demem, Allah derim, Yarabbi, bak gör halimizi” der. Sakallı derviş nine ye bakarak;
“-Ana, üzülüp kendini heder etme, Allah’tan umudunu asla kesme. Rab’bim eylerse güzel eyler. Sen çuvalları bu haliyle köye götür, boşalt ve güneşe karşı güzelce ser, iyice kurusun. İnşallah değirmen haznesinden çuvala dol durduğun gibi tertemiz, sakız gibi unun olacak ve ağız tadıyla yenecek hale gelecek. Sen’de üzüldüğünle kalacaksın” der.
Nine; “-Tamam yavrum, başka şansım yok, zaten konu komşu vermiş, iki kutu bi şey” diye cevap verip eşeğin arkasından yoluna devam eder. Nine bir iki adım a tınca dönüp arkasına bakar, Dervişin aniden gitmiş, kaybolduğu ve çayın kenarında kimseyi görmeyince, şaşırır. İçinden “Allah Allah; şu işe bak ” deyip yoluna de vam eder. Yaşlı nine, endişeli ve üzüntü içinde geç vakit evine varır. Torunları me raklı gözlerle sorar;
“-Canım babaanne nerede kaldın. Hayrola bir şeyler mi oldu? Seni merak et tik” diye telaş içinde sorup sual eyler.
Gün içinde yaşadıklarından fevri dönen nine başından geçenleri birer birer an latır ve çuvalda ıslanan unu, yün kilimlerin üzerine boşaltmalarını söyler torunla rına. Yün çuval dolusu un, yere serilen yün yazgıların üzerine telaşla boşaltılınca bir gram bile unun ıslanmadığını görürler ve ninelerine;
“-Nine sen; eşeğin çayda suya düştüğüne, unun ıslandığına, dervişin sana yar dım ettiğine ve unun topak, topak olduğuna gerçekten emin misin?” diye sorar to runları.
Ninenin anlattıklarında ısrarlı olmasına rağmen; gördükleriyle örtüşmemesi üzerine; ninenin geç kalmaktan dolayı böyle bir hikaye uydurduğu kanaatına varır, torunlar.
Yaradan Yüce Mevla’nın; gözetimi altında olan fani alemde; “kul daralma yınca Hızır yetişmez. Allah-ü Teala; kalben bir kez “Allah” diyen kuluna bin kez, “-Buyur” diye cevap verir ve kerametle ödüllendirdiği velitullah kullarını hemen emirlerine amede kıldığını” unutuyor çocuklar…
Alim-i Günder, dervişler meclisinde toplantı halindeyken yaşlı ninenin ismen feryadını duyar, daralıp bunalan biçare nineye yardıma koşar. Toplantının heyecanına kapılan dervişler; çok sonra hocanın bir an sohbetten ayrıldığının farkı na varır. Hoca tekrar toplantıya geldiğinde ise; ayağında giyili çarık mestleri, şal varı ve cübbesinin belden aşağısı ıslak olduğunu görünce, hocanın abdest tazeler ken ibrikteki suyu üzerine döktüğünü sanıp;
“-Hocam keşke abdest alacağını haber verseydin de birimiz suyu dökseydik ve sevabına nail olsaydık” diye teklifte bulunur.
“-Sevabın en büyüğü Allah’a dost olmak ve Onu karşılıksız sevmek ve kul ol maktan geçer. Sizler; öncelikle bunu sağlayın, Allah-ü Teala’da karşılıksız bı rakmayıp sizleri sevecektir” diye inceden inceye cevap verir.
****
Allah-ü Teala; bu fani alemde yaşamayı nasip edip kerametle ödüllendirdiği eren, evliya ve mürşid-i kamil mertebesine eriştirdiği bilgeli zat-ı Muhteremler var. Alim-i Günder Hocanın yoldaşı Velitullah bu şahsiyetler; bedenen bu alemden ay rılıp ruhları ahrette Rab’lerine intikal etse dahi ruhen yardıma devam ederler. Allah’a halis kul olma şerefine ulaşan mütedeyyin Müslümanlar darda kalınca Hızır gibi yetişip yardım etmeye devam eder. Müslümana islamı sevdirip takva içinde yaşayarak ameli salih kul olmasını sağlamak için yaşamlarını kolaylaştırır. Kişi öldükten sonra da Amel Defterleri açık kalıp hayır ve sevabın yazılmasına im kan veren sadakay-ı cariye türü okul, cami, medrese, hastane, yol, köprü, han ve hamam gibi eserleri yaptırarak toplum yararına sunmak için yardımcı olma gayreti ve telkini içinde olur. Kişileri hayra yönlendirir.
Hazreti Peygamber vekili Allah dostları Alim-i Günder Hoca; eceliyle vefat edince Günder Köyü mezarlığına defnedilir. Sevenleri ve sevdikleri, Hoca’nın şahsına hürmete izafeten mezarın etrafını ahşap tahtayla çevirip üzerinide türbe şeklinde kubbeli yapmak ister. Bu iş için mezarda bol miktarda tahta ve ağaç kul lanıp şatafata, gösterişe kaçılır biraz. Köy mezarlığındaki diğer mezarlardan çok farklı olmasının yanı sıra uzaklardan da görülecek devasa boyutta bir kabir yapılır.
Hocayı sevip hürmet eden köylü, mezarlık ziyaretine gidince bakar ki; Hoca nın mezarı üzerinde olan çatıların ve ahşap malzemelerin olmadığını görüp hay retler içinde kalır. Bin bir zahmetle çakılan ağaçların yerinden sökülüp alınmasına anlam veremez ve bu hadiseyi camide cemaatla paylaşır. Durumu istişare eden köy lüler, bu kez daha sade, boyu kısa ve çatılı bir mezar yapılır amma bu sefer pek al benisi olmaz mezarın. Fakat hocanın mezarında kullanılan tüm ahşap malzeme toptan kaybolur. Köylüleri bu duruma iyice şaşırıp hayrete düşüp hocaya nasıl bir mezar yapılmasının daha uygun ve münasip olacağını düşünürler. En sonu ataları nın mezarı gibi çok sade, etrafı taş duvarla çevrili, üzeri kapalı olmayan basit bir mezar yaparlar Günder Hocaya.
Günder köyü sakinlerinden Başağa sülalesinden Molla Ahmet oğlu Mustafa isimli zat-ı muhterem, arkadaşlarıyla Çumra’ya öşür vergisi teslim etmek için giderken öğle vaktinden önce Dineksarayı köyüne varır. Cuma Namazını köyde yeni yapılan camide eda etmek için abdestlerini alıp vaktinden önce camiye va rırlar. Caminin içine şöyle bir göz gezdirirken minberde kullanılan ahşap malze meler dikkati çeker ve tanır Molla Mustafa. Namazdan sonra durumu cemaattan birisine sorarak öğrenebilirim diye düşünür.
Molla Mustafa namazın bitişini bekleyip cemaat dağılmak üzereyken yaşlı bir hacı amcanın yanına varıp usulca;
“-Hocam, caminin mimberi için kullandığınız tahtalar, katırandan mamul ağaç direkleri ve diğer malzemeleri nereden temin ettiniz?” öğrenebilir miyim?” der.
Dineksaraylı Hacı; “-Ağam, sizin o tarafta Navağıdan Molla Hasan adında bir imamımız vardı. Bu yeni camiye hep; “Güzel bir minber ve kapıya da abanozdan sağlam bir Osmanlı kapısı yakışır. Bu kadar güzel camiye kavak ağacından mamul minber ve kapı uygun olmaz ve de yakışık almaz. Olursa da yıllarca dayanmaz, tez zaman da deforme olur. Ne yapıp edin, siz siz olun bizim Toros dağlarından evladi yelik ve asırlık ladin, katran ağaçlarından mamul tahtalardan güzel bir kapı ve minber yapılmalı. Katran, Ladin ağacı çok dayanaklıdır. Bunun için gemiler hep katran ağacından yapılır. Camide de bu ağaç kullanılmalı” derdi.
Bizlerse; “-İmkansız ve çaresiz ağzımız açık dinlerdik hocayı. Amma Allah’ tan umudumuzu kesmezdik. Günlerden bir gün sizin o taraftan birileri caminin ih tiyacı olan ve gönlümüzden geçen miktarda kereste, tahta ve diğer malzemeyi bir birine sıralı katırlarla bir gece vakti caminin bahçesine getirip, bırakmışlar. Allah, cümlesinden razı olsun” der.
Molla Mustafa zaten malzemeyi tanıdığı için öylesine sormuştu. Minber yapı mında kullanılan ahşap malzeme ve keresteler, Alim-i Günder Hocanın mezarı için kullanılıp, bilahare kaybolan tahtaların tıpatıp aynısı, rengi bile değişmemiş. Molla Mustafa gördüklerini Günder Köyüne dönünce köylüleri ile güzelce paylaşır.
***
Böylece ezelden ebede ay güneşi takip ederken Günder sakinleri ile birlikte Ta şeli’nde yaşayan Türkmen obaları, Alim-i Günder Hocanın keramet sahibi bir kişi lik olduğunu idrak eder, öldükten sonra. Bu fani dünya meşgalesinde darda kalıp Hakk’ka sığınmak ve Rab’lerine daha yakın ve dost olabilmek istediklerinde; Hocayı minnetle ve rahmetle anıp o’ndan yardımcı olmasını istiyorlar.
Ayrıca Günder sakinleri, son yıllarda özellikle Hıdırellez gününün kutlandığı haftanın Cuma gününde ebediyete intikal etmiş tüm ataları ile Alim-i Günder Ho ca’nın aziz ruhları için köy camisinde Kur’an tilaveti ve mevlüt-ü şerif okutuyor. Cuma Namazından sonra kazanlar dolusu hazırlanan yemekleri misafirlere ikram ederek geçmişlerinin ruhunu şad etmeye çalışıyorlar.
Mevlam, cümlemizi Hz. Peygamber Efendimizin sancağı altında Mürşidi Kamil kulları ile komşu ve yaren olmayı nasip eylesin…
Haziran-2012
Süleyman YILDIZ
(LEMOS 5303 )
YORUMLAR
AMİN.
MAKAMLARI CENNET OLSUN
RABBBİM BİZLERİDE EVLİYANIN ŞEFAATİNE NAİL EYELSİN
ALİM İ GÜNDER GİBİ BÜYÜKLERİMİZİN KIYMETLERİNİ SAĞLIKLARINDA BİLENLERDEN EYELSİN.
ÇOK GÜZEL HAZIRLANMIŞ, AKICI SADE
ELİNİZE YÜEGİNİZE SAĞLIK
YÜREKTEN KUTLUYORUM BU GÜZELLİKLERİ PAYLAŞAN YÜREGİNİZİ KALEMİNİZİ
BOZKIR''İ tarafından 7/28/2012 1:09:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
SÜLEYMAN Lemos YILDIZ
Beğeninin için çok teşekür ederim.
Saygılarımla