Lüzumsuz Adam Gibi
Vapurun hareket etmesine çok az kalmıştı. Öyle ki bekleme salonundan iskeleye açılan kapıda duran görevli ile biran göz göze geldi. Görevli, ötekinin gözlerinde herhangi bir ifade bulamadığı için aynı anda sürgülü kapıyı kapatıverdi. Hemen sonra halatları çözülen vapur, boğazın karşı kıyısına değil de sanki okyanuslara açılacakmışçasına, köpükler saçarak coşkuyla hareket etti. Bir sonra ki sefer için sessizce dolmaya başlayan bekleme salonu kalabalığına karıştı. Bir köşeye ilişip ceketinin cebinden çıkardığı not defterine aşağıdakileri yazdı.
<Hayal kırıklıkları yaşıyorum. Ne yana dönsem canım acıyor. Bir ses, bir görüntü, bir koku, bazen de bir eşya seni hatırlatırda, un ufak olmuş bu yürek daha ince bir elekten geçer sanki.>
<Eğer hikayen üç kişilik olmuşsa, biri her zaman dışarıda kalmış demektir. Bir kişi bir kişiye aşık olur. İki kişiye değil. Misal yanlış kişi ile evliysen eğer, ‘Ununu elemiş, eleğini asmış,’ olmazsın aslında.>
<Bir gece vakti, bir dolmuşun canımdan insanlara bakıyorum. İnsanlar diye kuruyorum, gülüşlerin içinde bile hüzün mü taşır? Üzülmekte, mutluluk gibi gerekliymiş bazen. İkisi de insanları birbirine bağlarmış. Misal, kırdığın bir insandan özür dilerken ona daha sıkı sarılmak gibi.>
<Sabah evden çıkarken, bir tekmeyle uzağa savurduğum gazoz kapağını akşam eve dönerken aynı yerinde buluyorum. Beni kimsenin beklemediği sessiz evime varıyorum. Üzerine bir türlü adımı yazamadığım, belki de yazmak istemediğim kapı zilime, yine de biri açar umuduyla iki kez basıyorum. Kapı açılmıyor. Anahtarlarımı aranıyorum.>
On beş dakika sonra iskeleye yanaşan vapura doğru yürüdü. Sürgülü kapının eşiğinde duran görevli ile yine göz göze geldi. Dostça ‘Günaydın,’ dedi. Aynı cevabı aldı. Vapur hareket ettiğinde, yüzüne vuran sabah serinliğiyle, boğazın yosun kokusunu içine çekti. Boğazın üstündeki sis yavaş yavaş karşı kıyıların sırtlarına doğru çıkmaya başlamıştı. Önceki gün okuduğu büyük usta Sait Faik’in ‘Lüzumsuz Adam’ını hatırladı. Not defterine bir çırpıda yazıverdi.
‘‘Bir ara ne düşündüm bilir misiniz? Şu bizim dükkanla evi satayım. O sazlı gazino yok mu hani, söz açtığım? Orada dışarı siparişlerini gören kız vardı ya -hani alnı dar olanı- onu metres tutayım. Bir sene sonra da öleyim. Bineyim bir Boğaziçi vapuruna günün birinde. Bebek’le Arnavutköy önlerinde, arka taraftaki oturduğum kanepeden kalkayım, etrafıma bakayım; kimseler yoksa, denizin içine bırakıvereyim kendimi.’’
Vapur, şimdi Bebek’le Arnavutköy açıklarından geçiyordu.
Temmuz2012
Mehmet Koçal
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.