- 1066 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
D E L İ H A C I S A İ T
T A Ş E L İ K A N D İ L L E R İ- II
D E L İ H A C I S A İ T
( UĞURLU’NUN EVLİYASI)
Deli Hacı Sait’in, esas adı Mehmet Sait olup doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 1800 li yılları başında Karaman/ Sarıveliler‘in Uğurlu Kö yünde beş kardeşili bir ailenin çocuğudur. Dedesinin adı; Deli İmam Mustafa, Babası nın adı, Hacı Omar ve eşinin adı, Havva (Pürçüklü) dır. Kardeşleri; Ahmet, Şerife, Mustafa, Alime ve Başyayla Davdas(Üzümlü) köyüne evlatlık verilen, adı bilinmeyen sabi çocuk). Uğurlu Köyünde yerleşik İmamlar Sülalesinin bir ferdi olarak en az 20 yıla yakın muhtarlık yaptığı söylenmektedir.
Uğurlu, Karama-i Türkmenleri tarafından XVI. Yüzyılın ilk çeyreği yıllarda kurulmuş bir Türkmen köyüdür. Uğurlu Köyü sakinlerinin sahiplendiği taban arazi leri (Hatıpyeri, Susanlı/Sinan Gediği, Hacalardı mevkileri…gibi), özellikle Erme nek Tol Medrese, Karaman HacıAlaeddin Medrese ve Lamos Musa Paşa Beğ cami sinin vakfiyeleridir. Vakıf arazileri, 1584 yılında Geyvan b. Abdullah’a tımar ola rak verilmiştir. Hayvancılığa elverişli mezraları ise, konar-göçer olarak yaşamlarını sürdüren Oğuz’un Bozdoğan boyundan Deller/Uğurlu cemaatı ve Avşar boyunun İmamlar, Mumcıyan ve Sipahizadeğan Cemaatı obaları iskan etmiştir. Vakıf arazi lerinin çokluğu nedeniyle köy statüsüne geçişi biraz gecikmeli olmuştur.
Nitekim, Osmanlı Padişahı II. Bayezid devrinde 1500 yılında yapılan yerleşik hane ve ekonomik değerler sayımı sonucunda belgelenen Tahrir Defteri kayıtlarına göre Uğurlu Köyü: 1500 y.da: kayıtta yerleşik hane bulunmaz, 1518 y.da: 15-hane, 1522 y.da: 16-hane, 1555 y.da; 16-hane ve 1584 y.da: 27-haneli bir köy konumun dadır. 1572 yılında Ermenek Kazasından Kıbrıs’a 54 hane sürgün göçürülürken Uğurlu’dan her hangi bir hane seçimi yapılmamıştır.
Uğurlu Köyü İmamlar sülalesinden Deli Hacı Mehmet Sait’in soy geçmişi:
*- Ya Uğurlu’köyüne ilk yerleşen Avşar’ın İmamlar cemaatına kadar uzanmakta,
*-Ya da, mensubu bulunduğu İmamlar Sülalesi, adından da anlaşılacağı üzere; is lama uygun yaşayan ve İslami bilgilerle mücehhez mütedeyyin kişilerden oluştuğu için İmamlar’da 1650 li yıllardan itibaren Uğurlu köyünde varlığını göstermek tedir. Toplumun “İmamlar” olarak nitelendirdiği bu kişiler, öncelikle Taşeli’nde yerleşik obaların, köylerın cami ve mescitlerinde imamlık ve halka’da önderlik yap tıkları için, “İmamlar” lakabı ile bilinir. Nitekim Deli Sait’in babası, “Hacı Ömer” ve dedesi “Deli İmam Mustafa” ile büyük dedesi “Koca İmam Ahmet Efendi”nin lakaplarından da anlaşılacağı üzere “İmamlık” mahlası ile “Deli” lakabı tanımla ması sosyal süreç içerisindeki yaşam tarzının göstergesi olsa gerekir.
Koca İmam Ahmet Efendinin Lamos Köyünde bulunan Paşa Zaviyesinde ve Ermenek Tol Medrese’de eğitim görüp belirli bir yaşa geldikten sonra eğitimine Konya’daki medreselerde devam etmiştir. Konya’nın Keçimuhsine köyündeki der gahında uzun süre hocalık/Şıhlık yapar ve nihayetinde buraya yerleşip evlenerek yeni bir hayat kurar ve soyu buradan da gelişir. Bir müddet sonra Uğurlu köyünde kalan akrabaları ile irtibatı kesilir. Deli Hacı Mehmet Sait’in büyük dedesi Koca İmam Ahmet Efendi Peygamber Efendimizi (sav) ziyaret için Hac’ca gider. Deli Hacı Mehmet Sait’in “Hacı” lakabı da buradan ileri gelir. İmam Ahmet, Hac iba detin eda edip memleketi Konya’ya dönerken, Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Se lim Han’ın Şam’da yaptırdığı Muhyittin Arabi Cami’sinde bir müddet eğleşir. Ni hayetinde bu camide 20 yıla yakın süreyle imamlık yapar. Rahmeti rahman olup Hak’ka yürüyünce caminin haziresine (bahçesine) defin edilir. Koca İmam Ahmet Efendinin soyundan (seceresi) torunları bu bilgileri araştırarak tespit eder.
Deli Hacı Sait, köyünde hem sözüne güvenilir hem de sözünün eri bir kişi ol masının yanı sıra gözünü budaktan esirgemeyen mert bit Türkmen yiğididir. Hak’ tan ve adaletten ayrılmaması ve köylülerince sevilip, sayılması nedenleriyle genç yaşında Uğurlu Köyüne muhtar olup bu vazifeyi 20 yıla yakın sürdürür. Yaşamı sü resince hep fakir, fukara ile garibanın tenceresinde kaynayan aşın kokusunu his setmeye çalışarak O’nları gözetip, kollar. Zenginden alıp ihtiyacı olanlara verme nin, adilane dağıtımın ve ihtiyacı olanları sevindirmenin gayreti içinde olur. Böylece Mehmet Sait’ liği unutulup, “Deli Hacı Sait” kimliğiyle tanınır.
Nitekim Deli Hacı Sait, Kurban Bayramının 1. günü öğle namazını eda etmek için evinden çıkıp camiye giderken daracık sokakta 5 ve ya 6 yaşlarında bir kız ço cuğunun evlerinin önünde gizlice ağladığını görür. Gözlerinin önünden kızları Rey han (4-yaş) ve Fadime (2-yaş) nin hayali, görüntüsü geçer Yanına yaklaşır, saçları nı okşar ve bu bayram günü neden ağladığını sorar. Aldığı cevap karşısında yüreği yanar, içi burkulur ve çok üzülür.
Kız çocuğu; “-Amca, Babam yok, Annem kurban kesemedi, bizlere bayramlık giyecek örmedi. Üç kardeşim evde ağlayınca annem de ne yapacağını şaşırdı. Biz’ de et yemek ve sevinmek istiyoruz. Bize et getiren, hediye veren de yok. Üzüldü ğüm için ağlıyorum” der. Deli Hacı Sait çocuğun anasını çağırır. Kapıya gelen ka dına bu durumu sorar ve kadın olayı onaylayınca ;
“-Bu mübarek günde Yaradan Yüce Mevlaya niyaz edelim, Haydi sizler evini ze girin. Allah’ın (c.c) kullarına bayram gününde ağlamak yakışmaz. Kadir Mev lam’ da sizleri ağlatmaz. Mevlam inşallah güzel eyler” deyip camiye gider.
Evin kadını çocuğunun elinden tutar ve tek odalı evine girince ocaktaki su do lu tencerenin fokur, fokur kaynamasından oluşan buharın, tencerenin kapağını tı kır, tıkır oynattığını görür. Hemen tencere kapağını açar ve kurban eti yahnisinin kokusu odayı sarar. Bu arada küçük kız odanın diğer köşesindeki heybeyi karıştı rınca annesine seslenir.
“-Anne, anne. Bana ve kardeşlerime bayramlık çorap, hırka ördünde şimdiye ka dar niye vermedin.”der. Kız çocuğunun anası hayretler içinde kalarak içinden, “ Sa it emmi, -Deli-meli emme keramet sahibi adamdır, derler. İnanmazdım, aslı var mış” diye düşünür.
Halbuki Allah (c.c) ,Peygamberlerini mucizeyle ve Evliyaullah kullarını da Ke rametle ve kullarını ise ibadetle mücehhez kılmıştır. Hemen kuzucuklarına yer sof rası serer ve karınlarını tenceredeki etle bir güzel doyurur ve sonrasında heybedeki bayramlıkları çocuklarına giydirir, oynamaları için evin önüne gönderir. Her şeyle re kadir Rab’bine dua ve şükreder.
Deli Hacı Sait, insanların yardımlaşmasına, güçlerin birleştirilmesine ve küs künlüklerin, darğınlıkların kaldırılıp her daim birlik ve dirlik içinde olunmasına bü
yük önem verip çok çaba sarf eder.
Hatta Uğurlu Köyünden hem ihtiyar ve hem de hasta bir adam, köye oldukça ırak Kale Döşeği mevkisinde bulunan ekinini vaktinde biçip, harman yapıp savur duktan sonra çeci ile samanını evine getirememiş. Adamcağız hastalıkla uğraş maktan ekin tarlasına gidememiş. Bütün ekini orta yerde kalmış. Zaten Deli Sait bu adamı önceden hasta diye evinde ziyaret edip esenlik dileklerini bildirmiş. Günlerden bir gün yaşlı adam sabahleyin erkenden yaşlı hanımı ile merkeplere bi nip ekin tarlasına doğru giderken Köy Odasının önünde ahbapları ile sohbet eden Deli Sait’e selam verir. Deli Sait selamı aldıktan sonra;
“-Hacım. ! sabah, sabah hasta vaziyette, ninemle beraber nereye gidiyorsunuz? Hayrola..” der.
Yaşlı Adam; “ Güz mevsimi geliyor. Kış kapıda. Bütün ekinlerim, otlarım ve diğer mahsullerim tarlada, bağda, orta yerde sahipsiz kaldı. Yıl boyu çektiğim emekle rim heder olacak. Hastalık, yaşlılık olsa da işin bir ucundan tutulması gerekir, Kimseden insana bir fayda yok. Ben işin bir ucunu tutayımda öbür ucunu Al lah’ım (c.c) bir yoluna koyacağını “ söyler.
Deli Sait Adama ; “-Hacım, Sen evine dön. Bu hasta halinle ekin biçemezsin. Elbette Mevlam eylerse, güzel eyler. İnşallah bir çaresi bulunur. Kadir mevlam her şeyi bir yoluna koymuştur. Haydi siz doğru evinize gidin” diyerek yoldan çevirir.
Ertesi gün deli Sait köyden adamın ekinini derecek, harmanını atacak, adam a rar, amma bulamaz. Çünkü herkes aynı işlerle meşgul olup harıl, harıl çalışmakta ve başkasına yardım edecek fırsat bulamamaktadır. Fakat Deli Sait’in bu duruma biraz canı sıkılır. İhtiyar köylüsüne verdiği sözü, yerine getirememiştir.
Deli Sait, evinde Yatsı Namazının farzını eda ederken saatlerce secde de kalır. Hep Rab’bine niyaz eder, yalvarır ve kendinden geçer. Esasında Buhari’den rivayete göre ; “Allah-ü Teala(c.c), Kerametle donattığı kullarını, verdiği sözleri nedeniyle yalan cı durumuna düşürmez, sıkıntıya sokmaz” diye nakledilmektedir.
Birkaç gün sonra yaşlı adam, Cuma Namazı için camiye gittiği vakit Deli Ha cı Sait’i görür ve ekininin derilip, çecinin ve samanının evine getirilip anbara dök türdüğü ve yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür edip, Allah (cc), Senden razı olsun oğlum” der.
Deli Hacı Sait genç yaşında 1890’lı yılların sonlarında Uğurlu köyünde muh tar olmuş. Bu yıllar; Osmanlı Devleti sınırları içerisinde milliyetçilik hareketlerinin yoğunlaştığı, meşrutiyet isteminin had safhaya ulaştığı ve yönetimin ülkeyi yönet mede zaafiyete uğradığı, dolayısıyla dağlarda eşkiyaların baş gösterdiği seneler ol muştur. İkinci Meşrutiyetin ilanında (1908) köyünde 10 yılı aşkın zamandır muhtar olan Deli Sait, dağlardaki eşkiyalardan köyünü korumak, halkı kollamak ve günün şartları gereği birliği, dirliği ve yardımlaşmayı artırmak için muhtarlık idaresinde biraz örfi uygulamalar gösterir. Kıtlık ve yoksulluğun hüküm sürdüğü bu yıllarda ailesinin kendi geçim kaynaklarını paylaştığı gibi daha da ileri giderek hali vakti i yi olan varlıklıdan alıp yoksulların tenceresini kaynatmaya büyük çaba gösterir.
Deli Sait, u konuda Resulullah Efendimize ilk iman eden erkek ve ilk Halife Hz. Ebubekir Es Sıdık (r.a) Hazretlerini kendisine rehber edinmiştir. Nitekim ihti yacı olanlara vermek üzere eşi Havva (pürçüklü lakablı)nın kardeşinden metazori çuvallar dolusu mısır ve çavdarı alıp, yoksula dağıtır. Pek tabidir ki, bu uygulamalar bazı köylülerde hoşnutsuzluklar yaratmakla birlikte esas sarsıntıyı eşi’nin ailesi ile en yakın akraba ve hısımlarında yapmıştır. Bunun üzerine kayını ve diğer akrabaları içten içe kin beslemeye başlamışlar ve nihayetinde korkutmak amacıyla hafiften dövmeyi kararlaştırırlar.
Deli Hacı Sait, hanımının dayısı ve kayını tarafından kendi evinde bir akşam vakti yemekten sonra kahvesine önce biraz zehir katılarak sersemletirler ve sonra darp ettikten sonra bırakıp giderler. Zira Deli Sait güçlü kuvvetli fiziki yapıda birisi olduğu için iki kişinin patırtı çıkarmadan dövmesi mümkün olmazmış. Yatsı vak tinden sonra hafiften kendine gelen Deli Sait, hanımına yine bağırıp, çağırmaya baş lar. Bundan korkan Pürçüklü Havva ağabeyi ile dayısını tekrar eve çağırır. Eve gelen kayınları bu sefer iyice döver ve başındaki sarığı ile boğup, öldürürler. Cesedi kıldan yapılmış hararın (büyük çuval) içine koyup evinden gizlice çıkarırlar ve Hanımının dayısının damadının ahırına giz lerler.
Deli Hacı Sait camide ve köy odasında görülmeyince köylüler merak edip so rarlar. Eşi, “ -Bir iş nedeniyle acilen Ermenek’e gittiğini söyler. Ancak kayını ve dayısı cesedi iki gün sonra gizledikleri ahırdan alıp Uğurlu Köyünün takriben 3-4 Km. batısında olan ardıç ormanıyla kaplı alandaki sarp ve uçurumun baş kısmında bulunan büyük bir ardıç ağacının dalına asarlar. İntihar görüntüsü vermek için be line darabulus kuşağını kuşatmışlar, kuşağın içine iki dürüm yufka ekmek koy muşlar, dürbününü boynuna asıp kabara çivili çizmesini ayağına giydirmişler ve tüfeğini de omzuna çapraz vaziyette asmışlar. Böylece avcı görünümü vermişler.
Birkaç gün sonra o bölgede davar (keçilerden olan sürü) güden çobanlar, havada süzülerek kuşların döndüğü vebelirli bir ağaca konduklarına dikkat kesilir. O ağacın olduğu yere varınca büyük bir ardıç ağacın dalında asılı Deli Sait’i gö rürler. Kuşlar, belinde dolalı darabulus kuşağının içinden bir şey alıp, çıkarmaya çalıştıkca cesetin kendi etrafında döndüğüne tanıklık ederler. Çobanlar, hem bu du rumdan hemde Deli saitten çekinerek hemen köye haber vermişler. Köylüler olay mahalline akın ederler ve zaptiyeye de haber verilir. Yapılan inceleme sonucunda Deli Hacı Sait’in öldürüldüğü tespit edilir ve bulunduğu ardıç ağacının dibine elbiseleriyle birlikte defnedilir.
Deli Hacı Sait’in mezarının bulunduğu mekan Lemos, Günder, Fet, Daran köylerinden rahatça görülebilen bir konumdadır. Yıllar sonra bu köylerde ikamet e den köylüler, Cuma ve bayram geceleri ile kandil geceleri ve ramazan ayının sahur vakitlerinde mezarın olduğu yere nur indiğini ve gecenin geç vaktinden sabaha kadar ardıçın dalında kandil yandığını görürler.
Deli Hacı Sait’in soyu Lemos ve Uğurlu köylerinde süregelmekte olup Uğur lu’lar mezarın bulunduğu ormanlık alana, “Deli Sait’in Yanı” mevkisi adını ve rirler. Köylülerin yağmur duası için yapılan etkinlikler ile arife günlerinin ikindi namazından sonra gerçekleştirilen kabir ziyaretlerinde Deli Hacı Sait’in mezarı ö zellikle ziyaret edilmektedir.
Esasında Hak’kın nazarında “Mürşidi Kamil” makamına erişen kişiler kabir lerinde çürümezler. Bu zatlar, Allah’ü Teala’nın “Cemal” ve “Celal” sıfatlarına e rişmişlerdir. Hatta “Celal” sıfatına erişen Evliyatullah kişilerin kabirlerinin yerini değiştirmek bile asla mümkün değildir. Bu zatlar mahşer gününe kadar gerek ah retin toprağı bu dünyada ve gerekse ahiret olan öteki alemde Yaradan Yüce Mev laya kul olma şerefine nail olmuş insanlara son nefeslerinde bile Kelimeyi Şahadet söylemesine vesile olurlar.
Mevlam cümlemizi Peygamber Efendimizin sancağı altında Mürşidi kamil kulları ile yaren ve komşu olmayı nasip eylesin.
10 MART / 2012
Süleyman YILDIZ
( Lemos 5303)
YORUMLAR
SÜLEYMAN Lemos YILDIZ
Hani Söylenir ya " Mezara sabaha kadar nur yağdı, yağıyor " diye
Çocukluğumda Deli hacı Saitin mezarına nur yağdığına seher vakti çıplak gözle şahit olmuştum.
Mevlam inşallah Evliyaların, erenlerin nurlarının yansımasını şu mübarek Ramazanda bizlere de nasip eyler dileklerimle saygılar sunarım