- 834 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
beni bekleyen öy ( EV)- ardahan öyküleri 291
- Derem derem dedi. Ve dedi.
- Dikkat etmek mi? Etmekmiş?
- Beni bir ev beklermiş!
- Mtskheta’da beklermiş.
- Arrrrrrr!..
Ben hiç tınmam oğlum! Ne tıncakmışım ki! Derdemeden demişti.
Gece geçleyin gecelemektedir.
Göz hizasının üstündeydi beyaz öy. Bakış noktamın sağ böğründeydi. Çatısını göremiyorum. Subasmanı kırk santim falan yerden yukardadır. Alacalık ortalık. Öy’de lambaları yakıplar diyesen. Sarı, hastalıklı, sireli ışık ölmüyüpte ey güne’de kalmamış ışık’tı hımmm.
Beni acep özüne müptela eden ışığın özü müydü?
Manzara zihnimin tasarımıdır. Gayet ey bildiğim şey: Dört sene evvel. Beş sene evvel; bu ülküsel hayal bende, benim zihnimde yoktu.
Eminim gayet emindim.
Leonardo de Vinci’nin yazılarını dün gece okudum. Pervane ve mum meselini getirerdi. Leonardo nerden biler bu meseli. Mesel mevlana’nın meseliydi. Mesleğimin Pir-i Leonardo’dan yazıları çok gece okuyordum.
Gece geçliyordu; gece o geç’eyi geçiyordu...
Pervane mumun ışığını çok beğenir, mum’un fitili başından havaya beyaz bir ışık yaprak silueti gibi aydınlanır’mış: Beyazdır aydınlıktır.
Günde veya ayışığında yayılan açıklık gibi; sanmasın mı pervane?
Ha pervaneye kelebek diyelim Leonardo demeli.
Güneş ışığı gördüğümüzde içine girmezik mi? Bizi aydınlığa salardı. Taş patlasa ısıtardı.
Kelebek fitilin başındaydı ışık beyazlığı... ateş’e ışık ateşmiş, ışık ateşmiş. Işık ateştir kaynağından uzaklaştıkça aydınlıklaşırmış. Hicrinden aydınlaşırmış.
Kelebek ateşe veya ışığa girende; Ateşin alevi, aloyu ışık sandığımız, kelebebeğinde aydınlık sandığı: ATEŞ; kelebeği yakdı. Kül etti!
Öy’ün sireli ışığı sağ gözüm kırağındaydı. Veran’da duvarı öyün arkasına gidince kısalıyordu. Perspektiftir dedim özüme. Aklım dağılmasın diye. Öy beyaz renkle eskiden boyanmıştı. Beyaz’ı matlığından çıkarsıyordum. Beyaz boya alalaşmıştı, diğer ne varsa; objeler gibi.
Öy’ün lambasını pencerenin ortasına asmışsınca. Oda tavanında kartonpiyerli daire (Yuvarlak) vardı. Ornament’in merkezinde, özünü tullamıştı.
Ben oda’da, eyvan’da, hayat’ın kapıda değildim. Suyun bu geç’esinde de değildim. Dağın kelleden manastırın, kalelerin dik’inde değildim.
Ben hayalimden ta o öye bağherdim.
"- Allah allah allah."
Otluğ bubaş söğütlere geler. Kuyu, kuyunun böhrenkleri danalar gelecek ve suvarlanacak. Uzun çatısıyla vedrayı çekti nöker.
Ambar çepere anırıdır. Ambarın anahtarı gelinde. Gelinin belinde gümüş kemer.
Nöker; hizmekar genç. Gelinhanımdan allah razı olsun. Azevel ağhorda çimizdirdi. Oğlu yaşında nökeri. Nöker paklandı.
Öy, gece geceye, gece salğhtı. Gece salahanalığı bırak diyemedi. Mahcupca ırağa çekildi. Merek kapısı açık. Tuztaşı saltaş itler buraya bağlanmıştı.
Garaban; üç omuzluğu sekiye atıp getmişler. Kaz cuçulları kıçcik kaplarda denlenerdi.
Süt makinesinde kol durmuyor, sırayla çekiyor kadınlar sütü. Makine işi bitince temizlenmesi meşakkatli.
" - Dereye aparın kız... sene dedim Saltanat. Makineyi yıkayın!"
Saltanat Abla dereye gide dursun. Zaman gidemez dursun!
Nökerin eğninde asker parkası olduğu halde otluğda küsküynen tereğe şekil vererdi.
Ufak uşağ anırdan seslendi:
- Memiş Dayı parkayı kara’ya neye boyattın ki?
- Geçen sene inzibatlar beni yakaladılara. Erdemellilerin kavede. Sağolsun merkez karakolda Şükrü Başçavuş " Ola bunu siyaha boyatsana, boyatta yakalamasınlar seni
gene gene." dedi.
Kara parkalı Memiş Dayı. Ot sepeti dalında anırı beri geziniyor. Cem Karaca Aşhana’dan bağırerdi:
Her akşam o köşeye asılırdı o parka
Paltoya para yok ki ondan alındı parka
Bir sabah onun sırtında çıktı gitti o parka
Dedenin üç aylıktan alınmıştı o parka
Kirli yeşil bir renkti eskiceneydi parka
Üst cebi sökülmüştü kullanılmıştı parka
Bir sabah onun sırtında çıktı gitti o parka...
Cem Karaca? Mehrali Dayıgilin bostanlık! Nuh’un gemisi yüküne döndüysede hayalim, ben bu yoldan dönmezem eye! eye, eyeee!
- Bu dünyadan ben birşey anlamadım yegenim. Sen yazersin! Var yaz aklan hatran degmesin birşey. Sen gene yaz! Anlarsan birşey, beri gel benede de!
Genç okuyordu. Karl Gustav Jung’un kitabı elindeydi. O kitabı okuyordu. Otluğda, söğüdün gölgesinde. Derenin boğazda. Asudelik serillikte, sakinlikte kitap okuma tekniği öğrenmişti. Okumuyor muydu.? Kafasına o dakka okuduğu girerdi.
" - Ben bu dünyadan gideli... gözümün perdesi inmemişti. Gözümün gördüğü o ağaç, gül ağaci mum ve mum alevi... hayalle Kollektif bilinç JUNG’un değerli buluşuyken onu Külli irade ve Cüzi irade kavramlarına yakın görüşümüz bir şayan-ı gerçektir.
Hayaller gerçek olmasaymış. Olmasaymış... hayal konstrüksiyon halinde olsaymış!
Herşey hayal kıvamında bilfiil... ah ne güzel olurdu. Şu gördüğüm kaya gördüğüm hayalle fersiz ve cansız... bu felde olsaymış taş, gaya, dokunduğumda.
Tecrübe ettiğimde, taş yuvardığımda taş. Hakiki ve sert. Koşullarıyla uğraştırıyor beni.
Gül gördüğümle mecazi haliyle kalsın. Gül hakiki manasıyla GÜL olmasın. Ömrü az olur.
Bilimle filanla isimlenmesin öylede istemem.
Gül bircek hayaliyle varolsun, bizide alsın, yol alsın, yoluna revan olsun.
..... Ete kemiğe büründüm. Yunus deyi göründüm. Don’dan don’a, transfigürasyon’a Yunus nice düşünürlerin ruhu ervahı ile evrilerek ete kemiğe?
Kollektif bilinç bize kendini eşzamanda buluş yaptığımızda görseter. Aynı zamanda televizyonun Amerika’da, Rusya’da, Japonya’da bulunmasıyla. Bilincin kollektif bir üssünün oluşuna kanaat getiriyoruz. Ve diyoruzki: Bu buluntular Cüzi iradelerdir. Külli iradeyse kollektif bilinç dediğimiz husustur.
Karl Gustav Jung Külli İradeyi Cüzi İradeyi bilirdi bilmezdi o konuya girmek istemem.
Eşzamanlı kelimesineyse DEM demeyip eşzaman diyerek DEM’in değerini erteleriz.
Sonuçsal istem:
Çocuktu... söylediğinde söyledikleri. Dudaklarından terennüm boşalıyordu.
Kollektif bilincin, şairler dudağından döküldüğünü ne bilsin?
Ve boşalan terennümün Kollektif bilinç olduğunu nerden bilsindi?
yalçıner yılmaz
11-08-2012
çanakkale
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.