- 433 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sinema Savaşları: Av Mevsimi, New York
1960 ve 1970 yıllarda sinema kendi kimliğini ararken toplumsal sinema tartışmaları ve kavgaları dergi, gazete ve panellerde sürekli gündeme gelmesiyle hareketli yıllar yaşadı. Sonrasında yönetmenlerin arayışları toplum, ideoloji ve ekonomi gerçeği karşısında tutunamadı. Böylece sinemanın gelişmesi anlamına gelen farklı sinema anlayışların kavgaları zamanla bitti. Günümüzde ise hala ne olduğu bir türlü netlik kazanmayan sanat sineması denilen anlayış yurt içi ve yurt dışı ödüller alınmasıyla gündeme gelmeye başlandı. Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu ve Semih Kaplanoğlu gibi yönetmenlerin öncülüğü yaptığı sanat sineması toplumsal olmamakla suçlansa da yurt dışında alınan ödüller ve medyanın desteğinin eklenmesiyle ilgi odağı oldu. Kendilerinden sonra gelen genç yönetmen adaylarını etkiledikleri gibi kendi kuşaklarını teğet olsa da etkilemeye devam ediyorlar.
Halka rağmen öne çıkarılan sanat sineması, medyanın desteğiyle tartışılmaz bir boyut kazandı. Sanat sinemasını eleştirenler ise dinlenmeden, okunmadan tepkilere maruz kaldılar. Sanat sineması dışındaki filmler değersiz olarak görülmeye başlandı. Sinema yazarları ve sinemayla uğraşanlar da sanat sinemasını tabulaştırdıklarını farkına varmadılar. Belki de sektörün tekelleşen bir zihniyette doğru hızlı ilerlemesinin de etkisini buna eklemek gerekiyor.
Sanat sinemasının, seyirciye rağmen, sinema yazarları, eleştirmenleri, yönetmenler ve belli bir izleyici kitlesi tarafından dokunulmaz hele geldiğinin gündeme gelmesi ya da görünür hale gelmesi Mahsun Kırmızıgül’ün sineması oldu. Milli sinema uzantısı olan muhafazakâr bazı yönetmenlerin de festival ve sanat sineması etkisiyle film yapmaya başladığını düşünürsek, buna recep İvedik gibi absürt filmleri de eklersek toplumsal filmlerin ne kadar azaldığını ve sanat sinemasının Türk sineması üzerindeki büyüyen etkisini rahatlıkla farkına varabiliriz.
Peki Kırmızıgül ne yaptı da sanat sinemasının tekelleşen sinema yazarların şimşeklerini üzerine çekti? Kırmızıgül, iki önemli şey yaptı: doğuda yaşayan halkın sorunları ve Kürt kimliğini sinemayla gündeme taşıdı. İkincisi ise sinemasında dile getirdiği konuların hükümetin açılım politikasına paralel olmasıdır. Bir de önemli bir ekte Kırmızıgül’ün Türkücü kimliğinden sıyrılarak yönetmen koltuğuna oturması vardır.
Bu üç neden tekelleşen sinema yazarların hiç hoşuna gitmedi. Çünkü sinema artık halkın sesi olmaya başladı. Tekelleşen zihniyet ise halktan uzak, festivallere hapis edilmek istenen sinema özleminin kırılmasına tahammül edemeyince tabiri caizse saldıra geçtiler. Ve ağız birliği edercesine Kırmızıgül’ün sinemasına hakarete varan yazılar acımasızca kaleme alındı. Sanat sinemasına gelince, sinema dilinin önemine vurgu yapanlar nedense Kırmızıgül’e gelince işlenen temalar üzerinde durmayı tercih ettiler.
Tabii, sanat sinemasının gişe şanslarının olmaması, seyirciyi önemsemeyen sanat sinemacıların gişe için alternatif üretememeleri ellerini kollarının bağlanmasına neden olmuşken Eşkıya filmiyle Türk sinemasında çığır açan Yavuz Turgul’un Av Mevsimi filmi tekelleşen zihniyete ilaç gibi geldi. Ve popüler sinema ve sanat sinemasının sentezi gündemiyle seyirciler sinema salonuna çekilme savaşı verilmeye başlandı.
Medya sürekli filmi gündeme taşıyarak, filmin kalitesi üzerinde durdu. Ama istenen başarıya ulaşılamadı.
Turgul, Eşkıya ve Gönül Yarası filmlerinde kıyısından köşesinden Kürt diline değinse de Av Mevsimi’nde Lazcayı tercih etti. Kanaatimce Turgul Açılım tartışmalarından uzak durmak adına böyle bir tercihte bulundu. Turgul, Kürt söylemi, Kürt sorunlarının gündeme geldiği bir zamanda sinemasının bunlarla gündeme gelmesini istemedi. Sinemasının sadece sinema dilinin tartışmalara açmak istedi. Bunu da büyük ölçüde başardı.
Turgul, Kürt açılımından uzak bir film yaparken devletin en önemli bir kurumu olan polis teşkilatınca çalışan memurların sorunlarına eğildi. Polis dizilerinin arttığı, ejder kapanı gibi filmlerin arttığı bir dönemde cinayet masası dedektiflerin ruh haline eğilme konusu şaşırtıcı ve sürpriz olmasa gerek…
Bu nokta da Kırmızıgül’ün açılımı işlemesi, Turgul’un tartışılmaz bir kurumun memurlarını konu edilmesi, bende Kırmızıgül’ün Hükümet politikalarını, Turgul’un devlet politikalarına yönelik bir sinema oluşturdukları izlenimi verdi.
Dolaysıyla açılıma ve Hükümete muhalif kalemler filmlerini yerden yere vurarak ve Kırmızıgül’ün filmine alternatif olarak Av Mevsimi’ni savunmaları gayet normal bir durum gibi görünmektedir.
Filmlerin kalıcılığı tıpkı edebi kitapların kalıcılığı gibidir. Buna yıllar, tarafsız otoriteler ve halk karar verecektir.
Osman Tatlı
[email protected]
www.sahibindenyazilar.com
www.sinemaelestirisi.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.