- 2577 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ÇANAKKALE DESTANI TANITIM MERKEZİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir Çanakkale gezisinin ardından...
Ne uzun bir gecedir
Bu gece
Ellerim üşüyor
Yağmur düşüyor,
Dağları aşıyor güneş…
Diye devam eden ağıt havasındaki bir türkü sesi ile 1. salondan “Harbe Giriş Salonu” Gösterime başlıyorsunuz. Rauf Beyle beraber, Osmanlı hükümetince 12 milyon İngiliz altını karşılığında satın alınan Sultan Osman dritnotu ile Reşadiye ve Fatih kruvazörlerini teslim almak üzere İngiltere’ye gidiyor ve İngiliz hükümetinin gemilerin teslim anından iki saat önce bunlara el koyması karşısında, çaresiz, yanınızdaki mürettebat ile yurda dönüyorsunuz..Bu bilgileri alarak savaşa giriyorsunuz.
İkinci salonda ise Nusret Mayın gemisinin personeli ile tanışıyor Cevat Bey’le beraber mayın grup komutanı Hafız Nazmi Bey’e "Oğlum, diye seslenip; “Sana çok önemli bir görev veriyorum. Vatanın selameti bu görevin başarıyla yerine getirilmesine bağlıdır. Yarın akşam, Nusrat’le son 26 mayınını şu gördüğün karanlık limanda kıyıya paralel olarak dökeceksin. Düşman hareketinizi seçer, size saldırıya kalkışırsa kıyı toplarımız önceden aldıkları talimata uygun olarak hareket edecek ve sizi himaye ateşiyle koruyacaklar. Kendinizi göstermemeye çaba harcayın. Allah yardımcınız olsun." Emrini alıp mayınları sessizce askerlerle birlikte Çanakkale Boğazının serin sularına döşüyorsunuz.
3. Salonda deniz savaşlarının içindesiniz üzerinize toplar, mermiler, gülleler yağmakta Altınızdaki zemin çalkantılarla deniz üzerinde durma çabasını size yaşatıyor. Bu arada 3D gözlüklerle savaşı üç boyutlu izliyorsunuz
“Tepeden yol bulmak için Marmara’ya,
Kaç donanma ile sarılmış ufacık bir karaya…”
Satırlarının anlamını gözlerinizle görüyorsunuz...
4. Salonda ise; Geçiş için Boğaz’ı zorlayan İtilaf Devletleri donanmasının Oceans zırhlısı, Mecidiye
Tabyalarımızı isabetli bir atışla vurduğunu görüyoruz.. Tabya müthiş bir infilak ile büyük hasar görüyor. Tabyadaki askerlerimizin büyük bir çoğunluğu şahadet mertebesine erişiyor. Tabya’da sadece Havran’lı Seyyit Onbaşı ile Aksaray’lı Ali sağ kalıyor. Toz toprak altında kalan Seyyit Onbaşı silkelenerek doğruluyor. Topa bakıyor Gözü yerde durmakta olan mermiye ilişiyor. Büyük bir öke ve hırsla 180 kiloluk mermiye yürüyor. Mermiyi sırtlandığı gibi kısa ve titrek adımlarla topa yürümeye başlıyor ve topun namlusuna mermiyi sürüyor. Büyük bir hırsla nişan alıyor ve topu ateşliyor. Oceans zırhlısını arka tarafından vuruyor. Dümeni hasar gören gemi sürüklenmeye başlıyor. Bir müddet sonra Nusrat Mayın Gemisi’nin döşediği mayınlardan birine çarparak büyük patlama ile Boğazın derin sularına gömülüyor
5.ve 6. Salonlarda artık kara harekâtına hazırlıklarınızı yapıyorsunuz. İngiliz ve Osmanlı ordularının savaş planlarına şahitlik ediyor ve 75 bin kişi ile 3 koldan karaya çıkan İngiliz Fransız ve Anzak askerlerine karşı cephede yerlerinizi alıyorsunuz.
“Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer”
Anzak birlikleri Conkbayırı 261 rakımlı tepeye doğru hızla ilerlerken 19. tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal, çıkarmayı incelemek üzere tepeye ilerlerken 27. Alayın 2 taburunda gözetleme ile görevli olup cephanelerinin bitmesi sebebiyle çekilmekte olan askerler ile karşılaşır ve tarihi emrini verir:
“Düşmandan kaçılmaz. Cephaneniz bitti ise süngünüz var. Süngü tak, yere yat. Ben size ölmeyi emrediyorum. Biz ölene kadar geçecek zamanda bizim yerimizi başka askerler ve başka komutanlar alır.”Siz bu anada tanıklık ediyorsunuz..
7.salon siperlerdeyiz Ezineli Yahya Çavuş’un yanındayız. 63 kişi ile 2800 kişiye karşı Ertuğrul koyunu savunuyoruz..Bu kahramanların aç, susuz, uykusuz 48 saatlik savunma sonunda cephaneleri biter. Birer birer şehit olurlar. Arkalarından şu dizeler yazılır;
“Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuş’tular.
Tam üç alayla burada gönülden vuruştular.
Düşman, tümen sanırdı bu şahane erleri
Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular…”
8. Salondan gök kubbeden Gelibolu’yu görüyorsunuz..Üzerinde bulunduğunuz platform yerden yükseliyor ve sahra hastanesinde İngiliz kuvvetlerinin insanlık suçlarına şahitlik ediyorsunuz. Hastaneleri bombalıyorlar.
“Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!”
9.Salonda artık düşman kuvvetlerinin Çanakkale Geçilmez inancına iman ettiklerini görüyorsunuz kara savaşlarında da muvaffak olamayarak, kaçışlarını gizlemek için mevzilere kukla askerler yerleştirip, su damlası ile çalışan tüfek mekanizmaları kurarak belirli aralıklarla patlayan tüfek sesleri arasında düşmanın çekilişi ve kaçışları canlandırılıyor.
10. salon Hatıralar Salonu; Bu salonda cepheden anasına ya da bir Türk annesinin cephede savaşan yavrusuna yazdığı satırlara anne ve evlattaki vatan sevgisinin büyüklüğüne inancın imanın çelikleşmiş ifadesine satırlar arasında şahit oluyorsunuz. Ölümün hiç anılmadığına Din İman ve vatan yolunda gelen ölüme, nasıl bir arzu ve istekle ile koşulduğunu görüyorsunuz.
“Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdat inerek, öpse o pak alnı değer,
Ne büyüksün ki kanın, kurtarıyor tevhidi,
Bedrin aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.”
11. salon ise bu günkü Türkiye’nin ekonomik sosyal ve teknik anlamda geldiği noktayı anlatıyor ve gösterim savaştan kalan mermi tüfek tabanca askerlerin giyim kuşamlarının yer aldığı bir sergide son buluyor. Bu sergide ayağı postalının içinde kalmış bir Mehmetçiğe ait ayakkabıyı havada birbirini delen mermileri İngilizlerin kullandığı ve insanlık suçu addedilen ucu zehirli üçayaklı çivileri görmeniz mümkün.
Çanakkale,
Çağlar üzre destanların özüdür.
Bayraklar dalgalanır ya,
Yel bayrakların hızıdır.
Yiğitlerin sonsuzluk
Ekmeğidir, tuzudur.
Gök uyur ya buralarda, gök uyanır ya,
Yaşamanın özüdür.
Hepside varır Ankara’ya ovalardan,
Kalanlar, ölenlerin izidir.
Deniz deniz, dağ dağ
Yazıdır.
Çanakkale,
Yeni Türkiye’nin önsözüdür.
Der, Fazıl Hüsnü Dağlarca… Ne güzel de der..Geçmişini bilmeyen milletler asla geleceklerini şekillendiremezler bunu bir an bile unutmamak gerekir.Çok bilinen bir tespiti bir kez daha konuyu anlatabilmek adına sizlerle paylaşmak istedim
“Türkiye’ye Japonya’dan bir eğitim heyeti gelir. Temas ve incelemeler yapacak, neticeyi yetkililere aktaracaklar. Gerektiği kadar da ikili işbirliği gerçekleştirecek. İşler buraya kadar çok iyi... Japon heyeti yurdumuzun bazı bölgelerinde gerekli incelemelerini yapar. Sonra Bakanlıkta toplanırlar. Heyetin hakkımızdaki tespiti ilginçtir:
"Sizin çocuklarınızda milli şuur yok..."
Bizimkiler şaşırır! "Bizim çocukların damarlarındaki kan milli duygumuzun kaynağıdır." Yine de fazla ses çıkarmazlar! Ne de olsa misafirdir! Bizimkiler sorar, "Peki, Sizin gençlerinizde milli şuur var mıdır? Japon uzmanları anlatmaya başlar: Biz gençlerimize ilkokula başlamadan "şok testler" uygularız. Mesela uçak gibi hızlı giden trenlerimize bindirir, bir tur yaptırırız. Çok katlı yollardan da geçen tren, onları şöyle bir sarsar. Mini mini çocuklarımız teknolojinin bu baş döndürücü neticesini görerek bir şok olurlar. Sonra... Bu şoktan sonra Hiroşima’ya götürürüz. Bölgeyi aynen koruyoruz. Bombalanmış bu bölge hakkında bilgilendirir; değil hayvan, bitkinin bile yeşermediğini gösteririz. Ve deriz ki
"Eger sizler çalışmaz, sizden öncekileri geçmezseniz vatanınız, işte böyle düşmanlar tarafından bombalanır. Hiçbir canlı yaşayamayacak biçimde size bırakıp giderler. Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni vasıtalar yaparsınız. Gerisi sizin bileceğiniz iş. Çocuklarımız bununla ikinci
bir şok daha yaşarlar. Sizlere şunu hatırlatalım ki, Türkiye’de birçok teknik elemanımız bulunmaktadır. Bunların herhangi birine bu konuyu sorabilirsiniz. " Bizimkiler şaşkınlık içinde sorarlar:
"-Peki ya Türkiye için tespitiniz var mı? Varsa gözlemleriniz nedir?"
Japonlar;
"elbette var" derler.
"Bizimkinden çok daha önemli. Bir tanesi Çanakkale Savaşları’nın olduğu bölge. Bu bölge gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile. Bir metre kareye altı bin merminin düştüğü savaşta, Türk’ler her şeye rağmen galip çıkıyor, olamayacağı olur hale getiriyorlar. En son teknolojiye ve donanıma meydan okuyarak, inancın galip geldiğinin ispatını yapıyorlar. Üstelik karşılarında tek bir düşman değil, müttefik güçler; sizin tabirinizle yetmiş iki millet var.
’Evet M²’ye 6.000 Mermi!...
M²’ye 6.000 Mermi!...
6.000 Mermi!...
300 M2 lik bir tepe için 2 gece savaşıldı... m2’ye 50 ölü düşüyordu... Cerrahpaşa’dan gelen 130 son sınıf öğrencisi gönüllünün hepsi şehit oldu o tepede... O sene mezun verilmedi tıbbiyeden...
Daha ne anlatsam ki; Çocuklarımıza milli şuuru kazandırmak adına yola çıkan Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na bu merkezin inşasında, hayata geçirilmesi fikrinde, emeği olan herkese proje sahibinden inşaat ustasına kadar çok teşekkür ederim. Son söz öğretmenlerimize; mutlaka çocuklarınızı alın Çanakkale’ye gidin.Onlara bu milli şuuru kazandırmak hepimizin boynunun borcu..Onlar görsünler ki bir tepeye şu satırlar hangi fedakarlıklar sonucunda işlenmiştir.
“DUR YOLCU BİLMEDEN BASIP GEÇTİĞİN BU TOPRAK BİR DEVRİN BATTIĞI YERDİR”
Perihan KILIÇ
ESMİZE 22 Temmuz 2012
Seçki kuruluna ve yolu sayfamdan geçen, geçerken de şu içinde bulunduğumuz güzel ayın maneviyatı içinde bize bu cennet vatanı yurt edenleri birer fatiha ile anan tüm dostlara selam olsun...saygılarımla
YORUMLAR
Ben senin o ak alnından öpeyim canım öğretmenim.
Gözlerim dolu dolu, yüreğim kabar kabar okudum yazını.
Keşke bu yazını slayta dönüştürsen de bizlerde derslerimizde öğrencilerimize sunsak. Bu konuda çalışmalar var elbette elimizde, ama bu bir başka güzel olmuş Perim...
Emeklerine binlerce kez teşekkürler.
Unutturmamak gerek, unutmamak için o zor günleri, iyice gevşememek, kör olmamak için....