BELKİ DEDİ KADIN BELKİ
Aradan uzun yıllar geçmişti. Yalnızlık ve sevgisizlik içine bir kâbus gibi, çökmüştü. Seviyordu kuşu, börtü böceği, beşeriyeti. Var gücüyle kendini çalışmaya vermişti. Ayakta durmaya ve onuruyla yaşamaya çalışıyordu. Zamanla gücünün azaldığını hissediyordu. O güçlü olmalıydı. Çünkü çevresindekiler onu hep öyle bilirlerdi. Ve bilirdi ki bazıları acımasız. Düşene bir tekme vurmakta hain kişilerin en büyük hazzıdır. Ve bilirdi ki tüm bu acımasızlıklara rağmen sevgi dolu insanlarda var. Düştüğü zaman elinden tutacaklardı. Bunlar azınlıkta da olsa varlardı ve o zaman kadın kendini güçlü hissederdi.
Zaman zaman hayallere dalardı. Elini tutacağı, gönlünün kayacağı biri çıkar mı diye. Korkmuyor değildi hani. Yeni bir yaşam kurmak, sevmeye ve sevilmeye alışmak ürkütüyordu onu. Sevmenin ve inanmanın bedelini çok ağır ödemişti. Bu bedeli yıllarca yüreği lime lime edile öğrenmişti. Ama kadın hep güçlü olmaya çalışmıştı. Çünkü biliyordu ki bir kapı kapandığında bir kapı açılacaktı. Yüreği güzel insanların olduğunu biliyordu.
Bir gün bir adam bana elini uzatır mısın dedi, bütün yalınlığı ile? İçten bir sıcaklıkla kadın bir arkadaş olarak evet ama dedi! Gönüldaş olarak bilemem bunu zaman gösterecek. Sevginin paylaşmak ve emek vermek olduğunu biliyordu. Yazıyla, çiziyle tek başına olmuyordu. Paylaşımın olmadığı yerde kişiler tanınmıyordu. Seviyi diline pelesenk yapan o kadar çok kişi tanımıştı ki. Sözler anlamını yitirmişti. Bunlara rağmen adamın sözleri inandırıcı gelmişti. Belki dedi kadın belki gerçektir. Birisine inanmak ve güvenmek istiyordu. Belki gerçek olabilir dedi kendi kendine.
Tanıştı bir gün bu sevi sözcüklerini kullanan adamla. Kadın adamı anlamaya, tanımaya çalışıyordu. Bu mümkün değildi biliyordu, yine de adamın içini okumaya çalışıyordu. Boy, pos kafasında canlandırdığından pek farklı değildi. Adam ivecen olduğu için olduğu gibi gelmişti. Kendini gizlemeye fırsatı olamamıştı. Kadın mantığını devreye sokuyordu. O gün mantığı değil, duyguları ağır bastı yine.
Belki dedi kadın yine de. Hayattan beklentiler, algılar farklıydı. Ama olsun dedi kadın. Sevgi, farklılıkları zenginlik yapar dedi kendi kendine. Adam çocuktu sanki. Hemen şunu yapalım, bunu yapalım diyordu. Biz olalım diyordu. Kadın emeği ile rahat yaşamak istiyordu. Adam ise bir lokma, bir hırkayı yaşam felsefesi yapmıştı. Kadının olanakları ölçüsünde iyi yaşama isteği adama lüks geliyordu. Adam göçebe yaşamı kendine rol biçmişti sanki. Oysa kadında aidiyet duygusu ağır basıyordu.
Bütün bunlara rağmen kadın yine de belki dedi kendi kendine. Met cezir yaşamasına rağmen yine de belki dedi kadın bir umutla. Ve bir gün adam dedi ki; çok farklıyız, biz olamayız, hoşça kal dedi!... Kadının seviye olan inancı bir kez daha zedelendi. Belkileri gönlünden söküp fırlatıp attı. Adama dedi ki lütfen bundan sonra bana ne yaz, ne çiz dedi. İstemedi kadın artık sevi dile getiren dizeler. Adam yine göçünü yükledi gitti. Oysa iki göç bir yangına bedeldir ve insanı çökertirdi bunun farkında değildi adam. Kim bilir belki de yeni göçlere yelken açıyordu adam.