- 904 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Baş ağrısı, son sigara, güneş ve sen
‘’Ben yağmuru beklerken, sen gelip diyorsun ki:’ Biz ağlayalım yağmurlar yerine. Erirken gönlümüz, çaresizliğimizin solgun güllerini tekrardan dikebiliriz belki yaşam denen zahmete.’ Etme, eyleme! Bir Meryem var içinde.’’
Bir cümle için bir sigara. Bir nefes çektikten sonra, kapat gözlerini sonsuzluğa. Sonsuzluk kapayıverdiğin gözlerinin içindeki grilik de saklı. Çoğu zaman belki de siyah. Alnını sızlatan bir yolculuk bu! Yumrusuz, gözyaşının rengine aldırmadan…
Biliyor. O çok iyi biliyor. Sevdası göçmen kuşlarının dilleri altında! Saçları dağılıyor sevişmelerden sonra, gözleri süzülüyor. Sevişmeye inandığı zaman başlıyor. İnandığı zamanlarda daha iyi sevişiyor. Bir Brahmanın duasına mazhar olmuş zahit gibi. Tüm zevklerden vazgeçtiğini anlatıyor. Resmederken rüyasını daha renkli! İnce beli ve kıvrımları… Bir martının mavi üzerindeki dansına benziyor. Kirpikleri solgun sonbahar… Yüreğinde sakladığı zehir, dudaklarında bal… Emerken daha bir tatlı oluyor. Zaman geçtikçe, zehrin kıvranışlarını iki ay dile gelip, inletiyor sakallı bir geçmişin kısa ve keskin kıllarını.
Başı ağrıyor Himalaya’nın. Annapurna küskün çiçeğinin açmadan önceki son hali. İlk defa çıkacak gibiyim kelimeleri, kaçak ve çaysız. Bu sigarada bitecek, önceden olduğu gibi.
Ve sen ruhunu Everest’den daha üstte bildiğim; Hint gibisin, bir derya, bir güneş... Bunlar aslında riayet edilmesi gereken küçük şeyler. Kâinattır adın, genişliğinin sınırı yok. Öpülen ve dokunulan teninin her bir yeri ayçiçeği gibi… Tuzu bittikçe, tuz isteyen cinsten bir yanış… Nedense hiç batı olamıyorsun, anlaşılmaz kalıyorsun. Sana en çok kınalı parmaklar ve de sessiz gülüşler yakışıyor. O kadar narin ki şah damarının üzerinde ki derin, Hint’in ipekleri bu sefer bayağı kalıyor. Adının yanı sıra, gerçeğe yakın olmak da ne güzel!
Sakarlığımla başım belada. Kulaklarımdan ve gözlerimden yayılan ateşi hissedebiliyorum. İsteseydim çok uzaklara açılabilirdim yine de. Kısa tutmalıyım cümlelerimi. Dayanmak eylemi Bhartrihari’den alıntı gibi şu an zihnimde. Sen gönlün yaralarından akan iltihapları gözyaşlarıyla yıkan kadın! Uzak da olduğunda daha bir arzu, daha bir istek… ‘Ah yakın olsan da, cemalini görebilsem!’
Sana en yakın iki şey var şu an yanımda. Biri tenini saran tenim ve diğeri mendilin içerisindeki bir tutam saçın. Gözlerimi kapayım, yasladım burnumu. Parmağımın ucuyla dokundum hafiften. Sendin, sen! Sıcaktı hâlâ.
‘Ah yakın olsan şimdi, yanımda…’ Neden bilebiliyorsun ki bu kadar? Gelsek ve sarılsak yine birbirimize, saatin kaç olduğunu unutup… Sen ağlasan, ıslansa yanaklarım yaşlarınla… Birkaç hikâye bırakıp sonra da ardımızca… Sonra yine ayrılık mı gözükür yollarda?
Ne garip, ne acı! Vuslatlar ayrılıklar ile dopdolu. Bir tek yol olsa, inanabilirdik değil mi ikimizde?
Bir sigara daha lazım! Ravana’nın aşkı için, gökyüzü delinebilir mi bir kez daha sevincinden? Avuçlarıma sığan iki ay… Aslında iki türlü yaşamak! Biri kaçmak her şeyden ve tabiata sığınmak… Diğeri bir kadının eteğinde gözlerini açmak… Sen, gözlerimi açarken de biliyor muydun içindeki zehrin ne kadar ağır olduğunu? Zehir ki, özlem, hasret ile tüketilen, hicrana bulaşmış bir devamlılık! Bunun için mi dudakların baldan tatlı? Bunun için mi kıvranıyor iki göğsün de, Ay’ı kıskandırırcasına kıyısız ve renksiz limanında?
‘Mantıklı nedenler yalnızca ama yalnızca gerçek sevginin denkleminde bulunmuyor muydu canım?’ Biliyoruz tüm saraylar yıkılacak bir gün. Sular erişecek, varması gerektikleri yere. Dağlar toprak üzerinde varacak secdeye. Deniz kabaracak, her bir yanda tuzunu bırakacak. Tuzunu bırakan sevdalar gibi bizimkisi de. Bastıkça acıtıyor yaraya, anımsadıkça ağlatıyor. Sevindirici tek bir yanı, artık bir başkası için hüzünlenmeyeceğim. Talihime, talihine… Güneşin bizim için doğduğuna dair yalanlara da paydos! Güneş acılar için doğarken, güneş hayat, yaşamak, hatırlamak için batarken, ne zevk veriyor günü-gecesi?
Aynı yolun yolcusu iken, üzülmek ve dövülmek de yanlış!
Gözlerim küllerini boşaltmak peşinde. Kalbimdeki tüm güzel cariyeler, şimdi seni giyindirmek için hazır. Ağır ağır çıktım bu yolu, koşmak yasak bana. Dudakların titriyor. Uygunsuz değiliz, uygarız beyazlıklarımızla. Gözler hep kapalı olmalı! Gözlerin hep kapalı, günahkârım, gözlerimi açıp, baktım sana. Ama pek de önemi yok! Hâlâ ıstırap çekebiliriz ve hâlâ vuslatın gölgesinde yaşayabiliriz. Uyumayıp, sevişebiliriz de. Nasıl olsa bir kez dahi olsun güneş bizim için doğmadı, doğmayacak da!
YORUMLAR
HakkınSesi
Sağlığınız kuvvet bulsun, Ramazanınız da ailecek mübarek olsun...