- 980 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BİLİNMEYEN YOL-
BİLİNMEYEN YOL
Köhneliğin hüküm sürdüğü yarı yarıya terk edilmiş kasabanın ortasından geçen toprak yoldan ilerlerken siyah yetmiş sekiz model chevroletin frenine hafifçe dokunan kadın, arabasını eski benzinliğe çektiğinde saat 18:45’ i gösteriyordu.
Analog göstergenin benzin ibresi neredeyse sıfırı gösteriyordu. İyice yavaşlayan araba tek pompalı benzin deposunun önünde sonunda durdu.
Küçük sıvaları dökülmüş ve beyaz duvarı sıcaktan solmuş marketin önündeki şişman görevli istifini hiç bozmamıştı. Kadın uzun kirpiklerini birbirine yaklaştırıp gözünü kısarak adamı incelemeye başladı.
Hala geniş güneş gözlükleri gözünü kapatıyordu.Çıkarmaya da hiç niyeti yoktu.Sol gözündeki morluğu hiç tanımadığı bir adama göstermek gibi bir niyeti yoktu.
Ahşap iskemlesinden ağır ağır kalkan orta yaşın üstüde, kısa boylu, kirli sakallı adam bir taraftan ağzındaki tütünü kirli dişleriyle çiğnerken, bir yandan da kirli sakalına konmuş birkaç kara sineği eliyle yüzünden uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Sinekler de adamın uyuşuk hareketleri gibi ağırdan kalkıp tekrardan adamın öteki yanağına konmakta gecikmiyordu. Oturduğu üç beş metrelik mesafeden benzin pompasına gelmesi yaklaşık bir buçuk dakika almıştı. Kadın arabadan inmeden öylece adamın yaklaşmasını bekledi.
Adam aheste aheste benzin pompasını alıp, arabanın deposunun kapağını açtığında ağzındaki kirlenmiş tütünü arabanın arkasına doğru sesli bir şekilde tükürdü.
Pompayı deponun ağzına soktuktan sonra elinin tersiyle dudağındaki tükürüğünden kalan artıkları sildi. Boğazını ıslattıktan sonra tok bir sesle,
“Hey bebek.. ! ne kadardık dolacak”. dedi.
Kadı sakin ve ince bir sesle hemen cevabını verdi.
“Dolsun lütfen.” dedi.
Adam benzin pompasındaki mandala bastığında hafif bir benzin kokusu ortalığı sarmıştı. Kadınla adam arabanın sol dikiz aynasından bir an derince bakıştılar.
“Ne tarafa gidiyorsun bebek.? ”
diye sorduğunda kadın ona cevap vermemişti. Kadın yanındaki deri koltuğun üzerinde duran kahverengi çantasını hazırladı.Deponun dolmasını sabırsızlıkla beklemişti.Oysa bu depoyu dün doldurduğunda daha çok yol kat edeceğini sanıyordu.
Bu araba modelinden daha önce hiç kullanmadığından, yakıtın bu kadar erken biteceğini de hesap etmemişti.Bu şekilde olacağını bilseydi marketin önündeki diğer araçlardan birini çalardı. Sonunda depo dolmuştu.
Kadın dikiz aynasından şişman adamın kendisine yaklaşmasını bekledi. Adam penceresi sonuna kadar indirilmiş arabanın sol camına iki elini dayayıp kadının ödeme yapmasını bekledi. O esnada kadın beyaz gömleğinin üsteki düğmelerinden bir kaçını açtı.
Dudaklarını gererek şişman adama göğüslerini göstererek
“Dokunmak ister misin ? Yanımda yeterince nakit yok ne dersin…”
demesiyle şişman adamın gözleri az öncekine göre iki kat daha açılmıştı.Kafasını arabanın içeri doğru sokmaya yeltendiğinde bu onun son benzin doldurması olmuştu.
Kadın çevik ve hızlı bir hareketle çantasından çıkardığı susturuculu silahı adamın ağzına sokmuş oradan da beynine ulaşan ince bir mağara açmıştı. Adamdan sıçrayan kan kadının gömleğini fazlasıyla kırmızıya boyamıştı.
Kadın, şişman adamı koluyla dışarı ittikten sonra torpidodan aldığı kağıt mendille yüzünü sildi. Kontağı çalıştırmasıyla gaza basışı bir oldu. Arabanın ön kısmındaki radyo açtı.Ve düşünmeye başladı.
Bu araba değil de başka bir aracı çalsaydı şişman adam yaşayacaktı. Kendisini bu kadar yakından görmüş bir insan her zaman tehlike yaratabilirdi.Bunu göze alamazdı. Bir süre daha yolda giderken diğer planlarını tekrardan kafasında geçirmişti.
Sahilden vuran, nemli, ılık, esintili, hava kadının siyah saçlarının dalgalanmasına fazlasıyla yetiyordu.Saat 19:50 ye geldiğinde sahile yaklaşmıştı. Sahilin bu kısmı bomboş bir yerdi. Her yerin kayalıklarla dolu oluşu buranın sakin kalmasının tek sebebiydi.
Koca sahildeki tek bir ev vardı.Bu ev haftalar önce kararlaştırılan buluşma yeriydi. Arabayı evin kör noktasına park edip kadın arabadan indi.Az önce kapattığı radyodan kalan müziği dudaklarıyla mırıldanarak evin kapısının önüne geldi.
Hafifçe eğilerek yerdeki paspasın altındaki anahtarı aldı. Tam anahtar deliğine sokacağı anda kapının açık olduğunu fark etti.Kahverengi çantasına davranıp içindeki silahı çıkardı. Fakat sonra silahı tekrar yerine koydu.
Çünkü bu noktadan sonra tuzak kurulmuş olsaydı çoktan tuzak kurulmuş olur ve o şu an yaşamıyor olacağını biliyordu.Sakinliğini koruyarak aralık olan kapıdan içeri süzülerek girdi.İçerde hafif bir rutubet kokusu vardı.
Pencereye doğru çevrilmiş koltukta oturan kişinin purosundan çıkan dumanlar odanın tavanına doğru yükseliyordu.Kadın ince ve durgun bir sesle,
“Çok beklettim mi ?” diye sorduğunda. Kodlukta oturan hiç ses çıkarmamıştı. Kadın umursamadan bu cevapsızlığı odanın sol tarafındaki banyoya doğru geçti.
Üstündeki tüm çamaşırları çıkarıp siyah boş bir poşetin içine koydu. Küvet daha yeni ılık suyla doldurulmuştu. Suya girip yorgunluğu ve üstündeki kanlardan arındıktan sonra küvetten çıktı.
Onun için önceden hazırlanmış giysileri giyinip tekrar salona geçerken siyah poşeti de yanında getirdi. Koltukta oturan o an Purosunu kül tablasında söndürmekteydi. Koltuktan kalkıp duştan çıkan kadına doğru yürüdü.
Ve iki kadın aynı anda sımsıkı sarıldılar. Koltukta az önce oturan sarı saçlı kadın titrek bir sesle,
“ Bir an hiç gelmeyeceksin sanmıştım.Başına bir şey gelmiştir diye içim içimi kemirdi biliyor musun ?”
“Küçük bir aksaklık oldu.Ama hallettim.Yoksa bilirsin dakiğimdir.” derken esmer kadın gülümsedi.
“Mary bu külüstür arabayı nerde buldun.Çok aradın mı ?”
“Benimle dalga geçme Klara. Şu poşetteki giysileri yak çok konuşma.” Bunları söylerken Mary dudağını sarkıtıp gülümser gibide olsa sesi oldukça ciddiydi.
Klara elinde getirdiği teneke kovayı, Mary doğru uzatarak poşeti içine atmasını işaret etti. Klara tenekenin içindekileri dışarıda yakıp içeri geldiğinde saat 20:35’i gösteriyordu.
Mary o sırada kendine kahve yapmış sakince yudumlarken Klara’ya yüzünü dönüp,
“Evraklar hazır mı ? John ne zaman gelecek ?” Klara aynı sakin sesle,
“Planda bir değişiklik yok.Her şey hazır. Saat 21:20’ de burada olacaklar.”
Mary paniklemişti.elindeki kahve fincanını önündeki sehpaya koyarak hızlı adımlarla Klara’ ya yaklaştı.Telaşlı bir sesle,
“Burada olacaklarda ne demek oluyor ? Planda John tek gelecekti hani…!”
Klara tam tersi bir sakinlikle sol eliyle Mary’nin sağ omzunu ovarak,
“Sakin ol.Unuttun sanırım bodrumdaki yükleri üçümüz taşıyamayız.Hem John’un yanındaki Sam o yüzden telaşlanma.”
“Peki, peki tamam” demesiyle gözünde bambaşka sorular uyanmıştı.Hemen sözüne devam etti.
****
Saat 21:05 i gösterdiğinde sahile küçük bir balıkçı teknesi yaklaşmıştı.Ay yarım ay halindeydi ve deniz hafif çalkantılıydı.Evin tüm ışıkları söndürülmüştü.
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
Saygıdeğer abim yorum için teşekkürler...en derin saygılarımla esen kal...
Kemnur
DİLEK YILDIZI
Erzurumlu Selim
DİLEK YILDIZI
Merhaba...uzun olmasına rağmen okutturdu...İlginç ve akıcı...Tebrikler...
DİLEK YILDIZI
Çok ama çok teşekkür ederim...En derin saygılarımlasınız her zaman...
Harika bir yazı dizisine benziyor alıp götürecek bizi sanırım bir dizi film gibi devamını bekliyorum dost kalem yüreğinize sağlık,kaleminiz daim olsun.
saygılar
Bilal YILMAZ